Alman Bakan Roth | Türkiye sadece bir cumhurbaşkanı değil

AB Dönem Başkanı Almanya’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Michael Roth, Türkiye hakkında çarpıcı açıklamalar yaptı. Roth, “tüm Türklere, işbirliği ve dostluk için elimizi uzatıyoruz” mesajı verdi.

Alman Bakan Roth | Türkiye sadece bir cumhurbaşkanı değil

Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı Almanya’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Michael Roth, gündemdeki konulara ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı. 

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Roth, Almanya’nın Doğu Akdeniz’deki gerilimini düşürmek için Türkiye ile Yunanistan arasında yürüttüğü arabuluculuk, Türkiye’nin AB süreci, Dağlık Karabağ ihtilafı, Türkiye’deki insan hakları, HDP’ye ve muhalefete yönelik politika, genç işsizliği gibi konularda son gelişmeleri yorumladı.

Devlet Bakanı Michael Roth’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

DW Türkçe: Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilim bir süredir AB’yi de etkiliyor. Berlin iki taraf arasında arabuluculuk yürütüyordu ancak olumlu gittiği düşünülen süreçte, Türkiye’nin yeniden Doğu Akdeniz’e sondaj gemisini göndermesi üzerine, Alman Dışişleri Bakanı Maas Türkiye ziyaretini iptal etti… Süreç neden sekteye uğradı? Maas neden ziyaretini iptal etti?

Şu anda iki NATO üyesi devletin arasında keskin bir gerilimin tırmanmakta oluşu, (…) çok acı veren bir süreç. Biz sadece konseyin görevlendirmesi üzerine, dönem başkanı olarak arabuluculuk değil, aynı zamanda Türkiye ile geleneksel olarak çok yakın olan ilişkilerimizi, burada başka bir askeri tırmanışı engellemek için kullanmak istiyoruz. Sonunda, ziyaretin iptal edilmesine yol açan, Türkiye’nin yenilenen provokasyonu oldu. Ben bunun ne amaçla, neyi sağlamak için yapıldığını bilmiyorum. Bu tür provokasyonlar bizi tek bir milimetre ileriye götürmeyecek. Bu bölge zaten halihazırda çok hassas. Suriye’deki iç savaş, İsrail ve komşuları arasındaki zorlu durum nedeniyle zaten yeterince sorunlarımız var. Şimdi neden bunların tepesine ilave güçlükler yükleniyor? Ben şundan oldukça eminim: Enerji kaynakları, doğal kaynakları ile ilgili ihtilafları işbirliği içerisinde de çözebiliriz. Tabii ki Kıbrıs ve Yunanistan dayanışmamıza güvenebilir. Ama aynı zamanda da, bu tırmanışı, mümkün olduğu ölçüde, aynı göz hizasındaki diyalog, görüş alışverişi zeminine getirmek için çalışıyoruz. Ama siyaset ve diplomasi böyle bir şey. Hayal kırıklığı ve ihtilaftan muaf değilsiniz. Yine de iyimseriz ve çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

AB son zirvede Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini “provokasyon” olarak nitelendirerek kınadı, Türkiye’nin bu faaliyetlerine son vermemesi halinde AB’nin yaptırım uygulaması gündemde. Ankara’ya göre gerilimi tırmandıran Atina. Yunanistan’ın AB’den Gümrük Birliği’ne son vermesi, Berlin’in Türkiye’ye silah ambargosu uygulanması talebi… Bunlar da pek de öyle gerilimi düşürecek nitelikte durmuyor sanki…

Kesinlikle doğru değil. Türkiye’de yıllardır hukuk devleti alanında devasa boyutlarda gerileme yaşanıyor. İnsan hakları, basın özgürlüğü baskı altında, ifade özgürlüğü bir Avrupa ülkesinde olması gerektiği gibi değil, buna rağmen üyelik müzakerelerine son vermedik, dondurduk. Geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye ile ortak değerler zemininde, mümkün olduğu ölçüde yakın bir işbirliği çıkarımıza. Ama bazı şeylerin Türkiye’de, iç siyasette kötüleştiğini ve Türkiye’nin bölgede gerilimin tırmanmasına yol açtığını göz ardı edemeyiz. Ben kim gerilimi önce başlattı tartışmasını lüzumsuz buluyorum. Şunu açıkça söylemem gerekiyor: Türkiye çok bilinçli ve aleni bir şekilde, sürekli yinelediği tabu ihlalleri yoluyla bazı şeyleri itekliyor. Ama bu, aslından çok daha yakın bir işbirliği hedefleyen Avrupa ülkelerinin partnerlik yoluyla işbirliğine uymayan bir politika. Almanya ve AB, gerçekten büyük bir hızla müzakerelerde yol almaya hazır. Ama Türkiye’de günümüzde yaşanan gelişmelere gözlerimizi kapatamayız. Bu nedenle, silah ve savunma sanayi alanındaki işbirliği, destek olunabilecek alanlarda en aza indirildi. Türkiye’nin askeri faaliyetleri konusunda biz silah ve savunma sanayi angajmanımızı azalttık. Çünkü Federal Hükümet silah ihracat politikamız yangına körükle gitmeyi değil, gerilimlerin azaltılmasına katkı sağlamayı hedefliyor.

“Gümrük Birliği müzakerelerini, ilerleme için bir zemin görmediğimiz için dondurduk”

Peki, ya Gümrük Birliği? Askıya alınır mı?

Bu konuda AB’de farklı görüşlerin ortaya konduğu bir tartışma var. Biz, bu tür yaptırımlar hakkında ciddi bir istişare yürütmek zorunda kalmamak için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Ancak Avrupalı liderler, Aralık’ta AB Konseyi’nde güncel gelişmeler ışığında bu konuyu görüşecek. Biz zaten Gümrük Birliği müzakerelerini dondurduk. Türkiye’yi cezalandırmak istediğimiz için değil. Tam da aksine, ilerleme için bir zemin görmediğimiz için dondurduk. ‘More for more’ ifadesinde olduğu gibi gayet tabii ki bazı alanlarda ilerleme olduğu takdirde çekici bir teklifimiz olur. Ama insan hakları, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, çoğulcu basın alanlarında ilerleme olmadığı müddetçe daha yakın iktisadi işbirliği söz konusu olamaz. Ama bunu Türk partnerlerimiz biliyor çünkü ne mutlu ki açık bir diyalog yürütüyoruz… 

Aralarında tanınmış Alman hukukçuların da olduğu bazı uluslararası uzmanlar, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki taleplerinin haklı yanlarının da olduğuna dikkat çekiyor. Ankara’nın taleplerine, beklentilerini de dikkate alacak şekilde karşılıklı adımlar atılabilir mi?

Ciddi görüşmeleri reddeder, tek taraflı eylemler ve provokasyonlarla süreci zora sokarsanız taraflar arasında yakınlaşma sağlanamaz. Bir masaya oturarak karşılıklı konuşulsa, çözüm bekleyen konuları açıklığa kavuşturabilirsiniz. Hepimizin fosil yakıtları terk ettiğimiz bir dönemde, yenilenebilir enerji ve iklimin korunmasından söz ettiğimiz bir dönemde, enerji ve doğal kaynaklar hakkında bu tür ihtilaflar yaşamak zorunda bırakılmamız yaşadığımız bu döneme uymuyor. Yinelemek istiyorum: Çözüme kavuşturulması gereken, açıkta kalan konular varsa bunları müzakere masasında, yapıcı bir şekilde tartışmalı ve çözümler bulunmalı. Ama şu anda yaşadığımız süreç üzerimizde yapıcı etki yaratmaktan çok uzak. Bu nedenle diyalog sağlanabilmesi için çabalıyoruz… Türkiye’ye her vesileyle, ‘gerilimi tırmandırmayı bırakın’, ‘provokasyona son verin’, ‘niye böyle yapıyorsunuz, bununla hiçbir şey elde edemezsiniz’ sinyalini vermeye çalışıyoruz…

Yunanistan, Kıbrıs, Mısır, Ürdün, İtalya ve Filistin Özerk Yönetimi Doğu Akdeniz Gaz Forumu kapsamında bir araya geldi, Türkiye dışlandı. Ankara’nın kendisini bölgede dışlanmış hissetmesini anlayabiliyor musunuz? 

Müdahil olunabilecek çok farklı formatlar olabilir. Ben, Doğu Akdeniz’de farklı ortaklar arasında işbirliğinin geliştirilmesini olumlu buluyorum. Türkiye de yıllar öncesinde örneğin İsrail ile ilişkilerini daha yapıcı bir düzleme taşıma girişimlerinde bulundu… Türkiye’nin çok güçlü ve angaje bir şekilde AB’ye ve üye ülkelerine yakınlaşma süreci vardı… Daha birkaç yıl öncesine kadar Türkiye’deki Kürt azınlığı ile de yapıcı bir diyalog vardı. Farklı etnik grupların olduğu bir ülkede uzlaşma, barış ve güzel bir partnerlik içerisinde birlikte yaşama konusunda umutlar vardı… Ama geldiğimiz noktada bundan geriye ne kaldı?… Konu Türkiye’nin herhangi bir diyalogdan dışlanması değil. Mesele, yapıcı tutum takınan, kendilerini barış ve bölgesel işbirliği konusunda sorumlu hissedenler arasında mümkün olan ölçüde güçlü bir işbirliğinin inşa edilmesi. Ben, Türkiye’nin buradan dışlanmak istendiğini görmüyorum. Bu aynı zamanda da daha çok gerilime, kutuplaşmaya yönelmiş bir politikanın sonuçları. Bu politika, bu bölgede tehlikeli bu nedenle de bu politikayı aşabilmek için çalışıyoruz. Ama buna herkes katkısını sunmak zorunda. 

Peki, Türkiye mevcut politikasından vazgeçmezse Aralık’te ne olur?

Barış konusunda sorumluluk alan bir dış politika askeri gerilimin tırmanmasına izin vermez. Ama seçenekler masada. AB zaten defalarca bu konuyu ele aldı. Yaptırımlar ve başka araçlar mevcut. Ama hedefimiz bu araçlara başvurulması değil. Biz ihtilafları siyasi olarak çözmek için olağanüstü bir çaba içerisindeyiz. Doğu Akdeniz yeterince hassas, yeterince tehlikeli. Yeni bir gerilim istemiyoruz. 

“Bizde de, Suriye’den paralı askerlerin, ihtilafa müdahil edildikleri yönünde bilgi var”

Türkiye sadece Doğu Akdeniz’e değil, Kuzey Kıbrıs’a, Suriye’ye, Libya’ya ve son olarak da Dağlık Karabağ’a da müdahil olan bir aktör. Türk Hükümeti Libya ve Azerbaycan’a silah ve radikal İslamcı yabancı savaşçılar göndermekle suçlanıyor. Bu konuyla ilgili olarak Alman Hükümeti ve AB’nin elinde olan bilgiler nelerdir? Ankara’nın Dağlık Karabağ ihtilafında oynadığı rol nedir?

En azından şu aşikar: Türkiye şimdiye kadar, ön koşulsuz görüşmelerin başlaması yönünde çağrı yapmaya hazır olduğunu göstermedi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) liderliğindeki bu görüşmelere ivedilikle ihtiyacımız var. Fransa, Rusya ve ABD, AGİT kapsamındaki bu diyalog sürecinde çok önemli bir rol oynuyorlar. Bu acilen yeniden canlandırılmalı. Ermenistan ve Azerbaycan arasında bu tür bir diyalogu fiilen imkansız kılan koşulların öne sürülmesi hiçbir şey getirmez… Evet, bizde de, Suriye’den paralı askerlerin, aleni bir şekilde ihtilafa müdahil edildikleri yönünde bilgi var ve biz ayrıca Türkiye’nin defalarca Azerbaycan’a yakın ortaklığını yinelediğini de duyduk. Bu bağlamda Türkiye çok merkezi bir rol oynuyor. Benim umut verici bir sinyal olarak gördüğüm konu, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Ermeni Patriği ile buluşması ya da buluşacak olması. Bu sinyal, Türkiye’nin de bugüne kadar binlerce kişinin ölümüne yol açan bu korkunç askeri çatışmalarda yeniden yapıcı bir role dönmesi umudunun doğmasını sağlıyor. Çünkü artık silahlar susmalı, en azından insani bir ateşkes konusunda uzlaşı sağlanmalı ve sonrasında müzakerelere ihtiyacımız var. Görünen şu: Donmuş ihtilaflar yeniden alevlenebiliyor. Bu nedenle, kalıcı bir barışı tesis edebilmek ve bölgesel bir işbirliğine imkan sağlayabilmek için Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ihtilafı gerçekten çözüme kavuşturabilmek için, girişiminde bulunmalıyız. Bu bizim için çok çok önemli.

“Bunlar lütuf değil, Türkiye’nin yükümlülükleri”

Almanya AB Dönem Başkanı, Kasım ayı itibarıyla de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin dönem başkanlığını üstlenecek. Türkiye’de hukuk devleti ve insan hakları ihlalleri ile yoğun bir şekilde ilgileneceksiniz. Birkaç hafta önce gazeteci Can Dündar’ın mal varlığına el konuldu… Ahmet Altan ve Osman Kavala örneğinde olduğu gibi AİHM kararları uygulanmıyor…. 

Avrupa Konseyi’nin önemine dikkat çeken sorunuz için teşekkürler. Avrupa Konseyi’ne üyeliği ile birlikte Türkiye, yıllar önce, insan hakları ve hukuk devleti konularında bazı yükümlülükler altına girdi. Yani mesele Almanya ve Türkiye arasındaki ikili gerilim değil, mesele şu: Türkiye taahhüt altına girdiği yükümlülüklerine bağlı kalmıyor, bunları yerine getirmiyor. Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamıyor oluşunu büyük bir endişe ile izliyoruz. Ama bu Avrupa Konseyi üyesi olmanın bir ön koşulu. Gayet tabii ki aciliyet gerektiren bu konuları konuşacağız… AİHM ve kararları insan haklarına riayet edilmesini güçlendirmek için var. Türkiye’de AİHM kararlarının uygulanmıyor oluşu üzücü. Görüşmelerimizde bunun sonuçsuz kalamayacağını açıkça ortaya koyacağız. Rusya’yı da Avrupa Konseyi’nde tutabilmek için çok yoğun çaba harcadık. Ülkeleri atmak çıkarımıza değil. Çünkü bunun ağır bedelini insanlar ödemek zorunda kalacak. Çünkü ancak bir ülke Avrupa Konseyi’ne üye olduğunda yurttaşları kendi çıkarlarını AİHM önüne taşıma hakkına sahip. Bizler devletler taahhüt ettiklerini yerine getirmemeleri halinde ne olacağını konuşmak zorundayız… Bunlar lütuf değil, Türkiye’nin yükümlülükleri…

Türk yargısının, HDP’ye karşı yürüttüğü süreçleri siz de takip ediyorsunuz. Seçilmiş pek çok milletvekili ve belediye başkanı hapiste. HDP ve Türk muhalefetiyle irtibatınız, diyalogunuz var mı?

Öncelikle şunu söylemek isterim. Türkiye’de tüm siyasi temsilcilerle, yani sadece AK Parti ile değil, CHP ve HDP ile irtibat var. Geçmiş yıllarda defalarca Türkiye’nin güneydoğusundan yerel yöneticilerle görüşmeler yaptım. HDP ile görüşmeler yaptım. Gayet tabii ki bunu sürdüreceğiz. İktidar temsilcileri kadar muhalefetle görüşmek demokrasinin bir parçası. Biz Türkiye’nin güneydoğusundaki, muhalefetteki siyasetçileri dışlama politikasına son verilmesini çok umut ediyoruz. Net dayanışma sinyalleri veriyor, bunları Türk Hükümeti temsilcileri ile görüşmelerimizde de dile getiriyoruz.

Peki, Türk Hükümeti’nin AB’den talep ettiği vize serbestisi konusunda adım atılacak mı? 

Türkiye ile ilişkileri yeni bir evreye taşımak, bağımızı daha da güçlendirmek bizim çıkarımıza. Ama bu ön koşulsuz olamaz. Gerilimler, insan hakları standartları ve hukuk devleti alanlarında kısıtlamalar sürdüğü müddetçe öylesine avantajlar tanıyamayız… Türkiye, vize serbestisi için gerekli çoğu kriteri yerine getirdi. Ama hukuk devleti, yargı bağımsızlığı gibi önemli konularda koşulları yerine getirmedi. Türkiye bu koşulları yerine getirirse o zaman vize serbestisi de tanınır. Bunlar hediye değil. Bunlar şeffaf, anlaşılır koşullara dayanıyor. 

“Bu zor dönemde Türkiye’yi unutmayacağız”

AB Dönem Başkanı Almanya’nın temsilcisi olarak Türkiye’deki insanlara vermek istediğiniz mesaj var mı?

AB’de, Türkiye ile bu denli yakın ilişkileri devam ettiren başka bir ülke yok. Ben özellikle de Türkiye’de, demokrasi ve hukuk devletine özlem duydukları, barışçıl bir yaşam istedikleri, kendilerini Avrupa’ya ait hissettikleri, Avrupa’yı özgürlüklerin, refahın ve güvenliğin anavatanı olarak gördükleri için, bakışlarını eskiden olduğu gibi, umutla, AB’ye yönelten çok sayıda insanın ilgisi ve angajmanına, çok değer veriyorum. Bizler de tüm Türklere, işbirliği ve dostluk için elimizi uzatıyoruz. Kaybedecek çok şey var… Bu nedenle tüm siyasi sorumlular, hep ne denli büyük bir mirasa sahip olduğumuzu, geride bıraktıklarımızı göz önünde bulundurmalı. Ve krizlerle sarsıldığımız bu dönemde birlikte barışçıl bir şekilde yaşamamızın, dostluğumuzu iyileştirmenin ne denli önemli olduğunu düşünmeliyiz.

Ve özellikle şu anda çok zor bir durumda bulunan çok sayıdaki Türk gençlerini düşünüyorum. Genç işsizliğinin çok dramatik bir şekilde artıyor olduğunu Almanya’da ve AB’de büyük bir hassasiyetle dikkate alıyoruz. Genç Türklerin, tıpkı genç Almanlar, genç Fransızlar, genç İtalyanlar gibi iyi, özgür, korkmadan farklı olabildikleri, baskı olmadan, kendi perspektifleriyle, kendileri, aileleri, dostları için hayatlarını inşa edebilecekleri bir yaşam istediklerini biliyorum. AB, Türkiye için bir hedef ve çıpa olmaya devam ediyor. Bizler mümkün olan yakın bir ilişkiye ilgi duyuyoruz. Bu zor dönemde Türkiye’yi unutmayacağız. Özellikle halkı. Türkiye sadece bir cumhurbaşkanı, sadece bir bölge değil. Türkiye 80 milyon insan. Onlarla yakın ilişki istiyoruz. İyileştirmek isteriz. Geleneksel yakın ilişkiler üzerine inşa etmek isteriz. 

Elmas Topcu, Aydın Üstünel © Deutsche Welle Türkçe

Yayınlama: 24.10.2020
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.