Alman kadınların seçme-seçilme hakkı 100 yaşında
Almanya kadınların seçme-seçilme hakkına kavuştuğu ilk ülkelerden biri. Ancak aradan geçen 100 yıla ve bir kadın başbakana rağmen Almanya’da kadınlar siyasette hala yeterince temsil edilmiyor.
“Acaba Almanya bir erkek başbakana hazır mı?” Bu şaka, Angela Merkel gelecek seçimlerde başbakanlığa aday olmayacağını açıkladığından bu yana sosyal medyada dolaşıyor.
Bu soru aslında şuna işaret ediyor: Alman siyasetinde kadınların öyküsü, 13 yıldır hükümetin başında bulunan ve yıllar boyunca dünyanın en güçlü kadını olarak görülen bir kişinin de öyküsü de aynı zamanda.
Bugünün gençlerinin hafızasında, Almanya’nın bir erkek tarafından yönetildiği yıllara dair bir anı mevcut değil.
Buna rağmen “erkek başbakan” şakası, ardında acı bir tat bırakıyor. Çünkü Merkel ile geçen on yılı aşkın sürenin ardından, Almanya cinsiyet eşitliği açısından bir cennet haline gelmiş değil.
DW’den Marina Strauß’un haberine göre, Almanya’da kadınlar seçmenlerin yarısından fazlasını oluşturmalarına rağmen şu anki Federal Alman Meclisi’nde buna uygun bir temsiliyet söz konusu değil.
Mevcut Alman milletvekillerinin yalnızca üçte biri kadın.
Bu kadar düşük bir oran en son 1998’de söz konusu olmuştu. Eyalet ve kent meclislerindeki durum ise Berlin’dekinden çok daha kötü.
Siyaset: Erkeklerin gönüllü yaptığı iş
Fırsat eşitliği için mücadele eden örgüt EAF’ın direktörü Helga Lukoschat, “Almanya’da siyaset erkeklerin egemenliği altında. Bu daha yerel siyasette başlıyor” diyor. Çoğu siyasi kariyerin küçük belediyelerde başladığını söyleyen Lukoschat, yerel düzlemde aktif siyaset yapanların bunu gönüllü olarak yaptıklarını ve oturumlar için zaman yaratmaları gerektiğini belirtiyor.
“Ev işleriyle uğraşan ve çocuklarla ilgilenen kadınların bu işe vakit bulması çok zor” diyen Lukoschat, Almanya’daki her on belediye başkanından yalnızca birinin kadın olmasının şaşırtıcı olmadığını söylüyor.
Ina Scharrenbach, Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) Kuzey Ren-Vestfalya (KRV) kadın teşkilatı yöneticisi ve aynı zamanda KRV eyalet hükümetinde Cinsiyet Eşitliği Bakanı. “Kadınlar için kazanmak bazen zor olabiliyor” diye konuşan Scharrenbach, kadınların galip gelmesi için “Biz bunu istiyoruz” diyen bir kafanın mevcut olması gerektiğine işaret ediyor.
Scharrenbach’ın görüşünü destekleyen Lukoschat, yetkin kadınların sayısının yeterli olduğunu kaydediyor. “Siyasi partiler net bir biçimde kadınlara hitap etmeli, sahada iletişim kurmalı ve ihtiyaç odaklı hareket etmeliler. Örneğin oturum saatlerini yeniden düzenlemeliler.”
Bir güç faktörü olarak seçme hakkı
Alman seçim yasasına bakıldığında da kadınların ayrımcılığa uğradığı görülüyor.
Almanya’da parlamentoya girmenin yolu doğrudan aday gösterilmek ya da parti listesinde yer almaktan geçiyor. 2017’deki seçimlerde doğrudan aday gösterilen adayların yalnızca dörtte biri kadındı.
“Başarılı erkek adaylar tekrar aday olmakta ısrarcı oluyor” diyen Helga Lukoschat, bugün hala çok sayıda seçmenin bir erkeğe bir kadından daha çok güvendiğini ifade ediyor. Bugünün Federal Alman Meclisi’ndeki düşük kadın temsiliyeti oranını, meclise son seçimlerde erkek-egemen iki partinin girmesiyle açıklamak da mümkün.
Aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD) ilk kez, liberal eğilimli Hür Demokrat Parti (FDP) ise dört yıl aradan sonra meclise girmeyi başardı.
Kadın vekillerin oranı FDP nezdinde yüzde 23 iken, bu oran AfD’de ise yalnızca yüzde 11.
Lukoschat, Alman siyasetinde kadın-erkek eşitliğini daha fazla sağlama yolunda atılması gereken adımlardan birinin bir denklik yasası olduğunu söylüyor.
Lukoschat, böyle bir yasayla partilerin liste adaylarının veya doğrudan adayların yüzde 50’sini kadınlara ayırmaları sağlanacağı görüşünde.
Gießen Üniversitesi’nde görev yapan toplumsal cinsiyet araştırmacısı Barbara Holland-Cunz, “Fransa’daki ‘Loi sur la parité’, yani ‘denklik yasası’, parlamentolardaki kadın oranını artmasını sağladı” diyor.
Kadınların dünya parlamentolarındaki temsiliyetine ilişkin listede Fransa 193 ülke arasında 14’üncü sırada yer alırken, Almanya ise 46’ncı sırada.
“Güçlü fikirleri mi var, inatçı mı?”
Holland-Cunz, “İçimdeki feminist, durumun içler acısı olduğunu söylüyor, içimdeki bilim kadını ise büyük ilerlemeler kaydettiğimizi…” diyor. Ancak Cunz’a göre, politikada kadınlarla erkekler aynı şekilde hareket etseler bile aynı şekilde algılanmıyorlar.
Yeşiller partisinin gençlik kollarından Ricarda Lang da bu görüşü paylaşıyor.
Lang, “Kadınlar güçlü bir görüş öne sürdüklerinde inatçı, yüksek sesli veya agresif olarak görülüyorlar” diyor. Lang, milletvekillerinin yarısından fazlasının kadın olduğu Yeşiller’de dahi durumun farklı olmadığına dikkat çekiyor.
“Parti toplantılarında kadınların sık sık sözü kesiliyor veya içerikle ilgili iyi bir fikir öne sürdüklerine bu erkeklerle mal ediliyor.
Önemli olan soru şu, bir parti bunu değiştirmeyi hedefliyor mu, hedeflemiyor mu?”
Merkel ve güçlü kadınlar
Ricarda Lang Başbakan Angela Merkel’in kendisini hayal kırıklığına uğrattığını belirtiyor.
Lang’a göre, kişisel olarak sembolik bir etkisi olan Merkel, başbakanlığı dönemini siyasette cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda aktif şekilde kullanmadı.
Toplumsal cinsiyet araştırmacısı Holland-Cunz ise Başbakan Merkel’in “cinsiyetsiz” davrandığı görüşünde.
“Kendisini hiçbir zaman tam anlamıyla kadın olarak göstermedi” diyen Holland-Cunz, “Fakat erkek rakipleri arasında da ancak bu şekilde başarılı olabildi” yorumunu yapıyor.
EAF Direktörü Lukoschat Merkel’e karşı başlarda önyargılar olduğuna dikkat çekiyor.
“Ülkenin başındaki ilk kadındı, üstelik Doğu Almanyalı’ydı ve çocuğu yoktu” diyen Lukoschat, “Ursula von der Leyen’in savunma bakanlığına getirilmesi örneğinde görüldüğü gibi kadınları üst düzey görevlere getirdiğini de teslim etmek gerekir” şeklinde konuşuyor.
CDU’lu Ina Scharrenbach da Merkel’in parti içinde kadınları desteklediği görüşünde.
Scharrenbach Merkel’in CDU’nun gençlik kollarında erkeklerin ağırlıkta olmasını “kadınların sadece özel hayatı değil, siyasi hayatı da zenginleştirdiği” şeklinde yorumladığına dikkat çekiyor.
Scharrenbach, Lang, Lukoschat ve Holland-Cunz, Merkel’in mirasını farklı şekillerde değerlendiriyor olsalar da hepsi kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuşmasından 100 yıl sonra gerçek eşitliğe kavuşmalarının bir 100 yıl daha sürmemesi için ellerinden geleni yapıyor.
Zira Dünya Ekonomik Forumu’nun araştırmalarına göre, cinsiyet eşitliğinin sağlanması daha uzun bir zaman alabilir.