Gizli servislerin “açık” operasyonları: Amatörlük mü strateji mi?

Skripal ve Kaşıkçı olaylarının ortaya koyduğu gibi son zamanlarda yaşananlar istihbarat servislerinin operasyonlarının giderek daha görünür hale geldiğine işaret ediyor. Peki, bu amatörlük mü, yoksa bir strateji mi?

Gizli servislerin “açık” operasyonları: Amatörlük mü strateji mi?

Cemal Kaşıkçı ve Sergey Skripal olayları, Berlin’in orta yerinde Vietnam gizli servisi tarafından kaçırılan iş adamı, Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’un üvey kardeşinin öldürülüşü… Sayısı artan bu vakalar devletlerin ve gizli servislerinin dünya çapında operasyonlarının giderek daha çok göz önünde gerçekleştirdiğini ortaya koyuyor. Öyle ki “gizli” operasyonlardan pek eser kalmamış gibi görünüyor.

İstihbarat uzmanı Erich Schmidt-Eenboom da “yaş operasyonların yeniden yükselişte olduğunu” söylüyor. “Yaş”, KGB jargonuna uzanan bir terim. Bu ifade ile kast edilen ise “kan akma ihtimali olan ya da kan akması gereken” operasyonlar.

Schmidt-Eenboon, eski Rus ajan Aleksander Litvinenko’nun 2006 yılında Londra’da Polonyum-210 radyoaktif maddesi ile zehirlenmesi olayından sonra bu “kanlı operasyonlara bir süre ara verildiğini” söylüyor. Londra’daki University College Hastanesi’nde doktorlar 23 gün boyunca eski ajanın hayatını kurtarmak için mücadele vermişti. Litvinenko, zehirlendiğini en başından anlamış görünüyordu. Ölümünden birkaç saat önce Times’a verdiği röportajda, “Bu alçaklar beni yakaladı, ama herkesi yakalayamayacaklar” ifadelerini kullanmıştı.

Aleksander Litvinenko 1990’lı yılların sonunda KGB’nin yerini alan Rus iç güvenlik teşkilatı FSB’deki yolsuzluk faaliyetleri üzerine yapılan bir iç soruşturmadan sorumluydu. Bu dönemde FSB’nin başında tanıdık bir isim vardı: Vladimir Putin. Yaygın yolsuzluğa karşı bir şeyler yapılmadığı yönündeki eleştirilerini ilettikten sonra Litvinenko üstlerinin gözünden düştü. 1998’de Rus oligark Boris Berezovsky’e karşı kurulan cinayet komplosunun detaylarını açığa çıkardığında “görevini kötüye kullandığı” gerekçesiyle tutuklandı. 2000’de Türkiye üzerinden İngiltere’ye kaçtı ve burada iltica başvurusunda bulundu. Olay bugün dahi tam olarak aydınlatılamamış olsa da Schmidt-Eenboon’a göre saldırının arkasında FSB vardı.

 

Gizli servisler özensiz mi çalışıyor?

2018’in Mart ayında İngiltere Salisbury’de eski çifte Rus ajan Sergey Skripal ve kızının zehirlenmesi olayında da saldırganlar benzer bir yöntem seçti. Saldırıda Sovyetler Birliği tarafından geliştirilen sinir gazı noviçokun kullanıldığı tespit edildi. Ancak Skripal ve kızı Yulya saldırıdan sağ kurtulmayı başardı.

Peki, bu gizli servislerin işlerini baştan savma yaptığı anlamına mı geliyor? Yoksa bu olayların arkasında izlenen belirli bir strateji mi var?

Marburg Üniversitesi’nden Prof. Dr. Wolfgang Krieger, “Eskiden vakalar örneğin araba kazası süsüyle maskelenirken, artık icraatlarını pek saklamadıklarını görüyoruz. Günümüzde bu biraz moda oldu da denilebilir, gizli servislerin artık bir şeylerden çekinme durumları yok” diyor.

Rusların acımasız intikam yöntemleri

Skripal, Rus askeri istihbaratı GRU için çalışıyordu, ancak İngiliz M16 için de casusluk faaliyetlerinde bulunuyordu. 2004’te Rusya’da vatana ihanetten 13 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2010’da gerçekleştirilen bir uluslararası mahkum takasında cezaevinden erken salıverildi ve İngiltere’ye iltica etti.

Krieger için Skripal vakası Rus ve Sovyet gizli servislerinin çalışma yöntemleri açısından tipik bir örnek. Saldırılara hedef olanlar çoğunlukla bu gizli servisler için çalıştıktan sonra yurtdışında “taraf değiştirenler” oluyor. Kriger, “Bu taraf değiştirenler 1920‘lerden beri Sovyetler Birliği’nde acımasız bir takibe maruz kaldı. Ancak o zamanlar olan biten daha gizli saklıydı. 1920’lerden ya da 30’lardan insanların -belki birilerinin ufak bir yardımıyla-pencerelerden düştüğü vakalar söz konusu” diyor.

Skripal de taraf değiştirenlerden biri olarak nitelendirilebilir. Zira görünüşe göre Salisbury’e gelişinden sonra tahmin edildiği gibi sakin bir emeklilik hayatı sürmedi.

İstihbarat uzmanı Schmidt-Eenboom, “Skripal’in aktif biçimde İngiliz gizli servisini desteklediğini” söylüyor. Eski Rus ajanın Prag’da M16 görevlileriyle birlikte kendi döneminden tanıdığı Rus istihbaratçıların kimliklerini afişe ettiğini anlatıyor. Schmidt-Eenboom, Skripal’in 2016 yazında Tallinn’de olduğu dönemde de Moskova’nın üç ajanının afişe edildiğine dair güçlü ipuçlarının bulunduğunu söylüyor.

Skripal’in, Rus mafyasının İspanya’da yüksek mevkilerdeki siyasilerle ilişkisi üzerine İspanyol gizli servisine bilgi aktardığını da belirten Schmidt-Eenboom, “Yani Skripal Batı gizli servisleri için aktif çalışıyordu ve bu durum Rusya’daki eski meslektaşlarının hoşuna gitmedi” diye konuşuyor.

İngiliz-Rus ilişkilerinin kötü tarihi

Litvinenko’nun eski  kontrol subayı Aleksander Gusak, Rusların taraf değiştirenlere karşı nasıl bir yol izlediğini New York Times’a şu sözlerle kısa ve çarpıcı biçimde özetliyor: “Ben Sovyet idealleriyle büyüdüm. Bir haine tükürürsün, onu yakalayıp kurşuna dizersin ya da asarsın; sonra da mezarına işersin.”

Rusya ve Büyük Britanya ilişkilerinin kötü tarihi de yaşananlarda rol oynayan bir diğer etken. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Batı istihbarat servislerinin çoğu SSCB hakkında ve sonrasında da Bağımsız Devletler Topluluğu’na ilişkin istihbarat faaliyetlerini sonlandırdı; İngilizler ise bunu yapmadı.

Krieger bunun sonuçlarının Çeçenistan Savaşı’nda görüldüğünü söylüyor: “Burada İngiliz istihbarat servisi devam eden varlığını gösterdiğinde sonuç ortaya çıkmış oldu. Çeçenistan, aynı zamanda M16’nın Rusya’dan taraf değiştiren çok sayıda ismi kendi saflarına çektiği yer oldu.”

Krieger, iki ülke ilişkilerinde Rus oligarşisinin olumsuz etkisine de dikkat çekiyor: “İngiliz –Rus ilişkileri açısından Londra’yı mesken tutan sayısız Rus oligarşisinin varlığının da pek faydalı olduğu söylenemez. Rus sisteminin sayesinde Rusya’de muazzam bir servet sahibi olan oligarklar, daha sonra Londra’nın güvenli ortamında Rus devlet başkanına karşı kutuplaştırma faaliyetlerinde bulundular.”

“Riyad’ın iddiaları inkarı hiç inandırıcı değil”

Krieger, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı olayının da benzer olduğu kanısında: “Kaşıkçı Suudilerin çekirdek güç yapısından geliyor. Bu açıdan bakıldığında o da taraf değiştirenlerden.”

Türk yetkililer yaklaşık iki hafta önce İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girdikten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Kaşıkçı’nın cinayete kurban gittiğinden şüpheleniyor. Soruşturmada Kaşıkçı’nın konsolosluğa gittiği gün İstanbul’a gelen olası bir özel time odaklanılıyor. Schmidt-Eenboon, “Vakada tipik olan 15 kişilik ekibin içinde bir doktorun da yer almasıydı” diyor. Ve ekliyor: “Modern işkence yöntemlerinin tıbbi gözetim altında uygulandığını biliyoruz. Buna Guantanamo Kampı’ndan  ve Bağdat’daki Ebu Gureyb Cezaevi’nden aşinayız.” İstihbarat uzmanına göre, bu nedenle Riyad’ın iddiaları reddetmesi hiç de inandırıcı değil.

Özel zehirleme misyonlarında ya da örneğin Türk istihbaratının kameralarının gözü önünde gerçekleşen vakada uluslararası istihbarat birimleri operasyona adeta imzalarını atıyor.

Peki bu amatörlük mü? Alman istihbarat servisi uzmanı Michael Müller’e göre yaşananların nedeni amatörlük değil. Müller, şu ifadeleri kullanıyor:

“İstihbarat servisleri amatörce çalışmıyor. Daha çok, benzeri olayların yaşanabileceğine dair şu mesajı gönderiyorlar: Yapabiliyoruz, yapıyoruz, yapmaya cesaret ediyoruz ve kimsenin de bizi durdurmasına izin vermiyoruz.”/Notker Oberhäuser

Yayınlama: 21.10.2018
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.