1920 – İki Bin Yirmi
Yüzyılın başları, birinci dünya savaşından çıkmış çiçeği burnunda bir cumhuriyete sahip Avusturya. Aradan yıllar geçecek, bir dünya savaşı yine yaşanacaktı. Sonra bizler geldik (…)
Adem Hüyük
Savaş öncesi Viyana, öyle ya hangi savaş – öncesi…
Dünyanın iki büyük savaşını da yaşayan bir kent.
İlki ortak bir imparatorluğu, dolayısıyla monarşiyi bitirdi, ikincisi ise büyük bir soykırıma sahne oldu.
Avusturya halkı nihayetinde, ikinci cumhuriyet olarak nitelediği, günümüzdeki Federal Avusturya Cumhuriyeti kurdu.
İki savaşın verdiği en büyük zarar, günümüz Avusturya’sının halen en büyük sorunu olan genç nüfusu azaltmasıydı.
Binalar yıkılmış, sanayi durma noktasına gelmişti. Yeniden başladılar…
Ama çalışacak genç emek gücü yeterli değildi.
Binlerce misafir işçi geldi…
Türkiye’nin kırsal bölgelerinden gelen bu emekçiler, Avusturya’yı yeniden şekillendirilmesinde en itici güç olacaklardı.
Her gün geldiler…
Çocukları ve eşleriyle…
Bugün yaklaşık 300 binin üzerinde insan, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden gelerek, dünyanın en yanabilir bir kente sahip olan Avusturya’da yerli, dolayısıyla göçmen statüsüne geçtiler.
Kenti şekillendirdiler…
Değiştiler ve değiştirdiler…
Nostalji Viyana (Nostalgia Vienna) sosyal platformunun yayınladığı, 1920 yılına ait bir fotoğraf karesi, savaşlarda yıkılanın yerine, yeni yaşamların kurulduğunun göstergesi gibi durmakta.
Fotoğraf, 1920 yıllarında bir konser salonuna ait. Favoriten semti, Columbus sokakta.
Şimdi aynı adreste, 1960’ların sonlarında, savaştan sonra kalkınmaya çalışan Avusturya’ya genç emekçiler olarak gelenlerin kurduğu, marketler zincirinin bir şubesi bulunmakta.
Her ne kadar, ‘’insan su gibidir, girdiği kaba göre şekil alır’’ dense de – insan ve su, gittiği yere hayatta – felakette götürür…
Ve bizler bu ülkede var olan hayata, hayat kattık…
Siyasilerin vefasızlıklarını bir kenara bırakırsak, biz göçmenler bu ülkenin renkleri olmaya devam edeceğiz… |virgül