Aşı karşıtları neden olumsuz örnek olarak Nazi dönemini gösteriyor?

Avusturya ve Avrupa’nın birçok kentinde yeni Covid önlemlerine karşı tepki olarak düzenlenen protesto gösterileri devam ediyor. İlginç olan ise, gösterileri düzenleyenlerin Nazi geçmişi olmasına rağmen, aşı zorunluluğu ve Korona önlemlerini Nazi dönemindeki baskılara benzetmeleri. Hükümete ‘diktatör’ diyen FPÖ’yü emekli SS subayları kurmuştur… DerVirgül aşı karşıtlarının hangi görüşlerden etkilendiğini araştırdı.

Aşı karşıtları neden olumsuz örnek olarak Nazi dönemini gösteriyor?

Covid önlemlerine ve aşıya karşı en büyük kitlesel tepki kuşkusuz Avusturya’da görüldü. Avusturya’daki tepkilerin örgütleyicisi, kimi zaman direk kimi zaman ise arka palanda ancak devamlı protestoların merkezi olarak görülen Özgürlük Partisi [FPÖ] olmuştur. 

FPÖ, “Verband der Unabhängigen-VdU” [Bağımsızlar Birliği] adıyla 25 Mart 1949 yılı içinde, “dernek” statüsüyle kurulan bir oluşumun devamıdır. Bağımsızlar Birliği, Faşizm döneminde orduda, devlet kademelerinde yöneticilik yapmış, dönemin faşist partilerinin çalışmalarına katılmış örneğin Avusturya NSDAP, Heimwehr, Landbund, Heimkehr (Vatana Dönüş), Heimatvertrieben (Sürgünler) gibi Nazi ve Austro-faşist partilerin, fraksiyonların, silahlı milis gruplarının eski yöneticileri ve üyelerinden oluşmaktaydı. Avusturya, yeniden bağımsız ve egemen bir devlet haline geldikten sonraki süreçte WdU, Avusturya Özgürlük Partisi [FPÖ] ismini alarak ülkenin siyaset sahnesine girdi. 

Avusturya Parlamentosu’nun en büyük üçüncü partisi olan aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi [FPÖ], Covid önlemlerine şiddetle karşı çıkıyor. Partinin yeni lideri Herbert Kickl, aşı programını genetik deney olarak niteledi ve bunun gibi yanlış ve yanıltıcı başka görüşler de dile getirdi.

Ülkede aşı karşıtlarından oluşan Halk, Özgürlük, Temel Haklar (MFG) isimli yeni kurulan siyasi oluşum ise, “diktatörlük” ve “apartheid rejimi” gibi ifadeler üzerinden Covid sınırlamaları ve Nazi yönetimi arasında paralellik kuran açıklamalar yaptı. MFG, ülkede düzenlenen son protestoların organize edilmesine de öncülük etmişti.

Öte yandan Neo-Nazi Kimlik Hareketi mensupları, kökten dinci gruplarda her türlü aşı karşıtı gösterilerde en ön saflarda yer almaktalar. 

Gösterilerde ilginç olan ise, hükümetin korona tedbirlerini ve aşı zorunluluğunu Nazi dönemine benzetilmiş olması. 

Zira göstericiler, aşı zorunluluğunu protesto ederken, aşı olmayanları işaretlemişlerdir. Verilmek istenen mesaj, “aşı olmayanları hükümet fişliyor ve toplumdan dışlanmasını sağlıyor.” Peki bunu yaparken sembol olarak neyi kullandılar? – “Sarı Yahudi Yıldızı’nı” Aşı olmayanları Hz. Davud’un Yıldızı sembolüyle gösterdiler. 

1 Eylül 1941 tarihinde Nazi Yönetimi Almanya ve işgal bölgelerindeki altı yaşından büyük Yahudilere açık alanlarda üzerinde Davud’un Yıldızı bulunan sarı bant takma zorunluluğu getirdi. Uygulamada ise sarı bant üzeri siyah Davud’un Yıldızı ve içinde de yerel dillerde “Yahudi” yazılması öngörüldü.
Tarihte Nazilerin Yahudi çocuklarına yaptığının kendilerine yapıldığını ima ederek, propaganda yapıyorlar.

Aşırı sağcılık yeni bir boyut mu kazanıyor düşüncesi yaratmak istenirken, aslında ters psikoloji ile arzu edilenin aksine bir düşünce veya davranışı savunarak uygulanan bir teknik uygulanmaktadır. 

Hükümete güven yok 

Avusturya’da İbiza skandalı, kumarhaneler davası ve eski Başbakan Kurz’a yolsuzluk ve güveni kötüye kullanma kapsamında başlatılan soruşturmalar, halkın siyasete olan güvenini sarsmış ve halk bu güveni mevcut siyasetin dilini kullanmaya radikal uç noktalara güven duymaya başlamıştır. 

Avrupa Birliği’nin (AB) yaptırdığı güncel bir araştırmaya göre Avusturya’da Covid aşısına güven duymama ve genel olarak iktidardakilere güven duymama arasında güçlü bir bağlantı var.

Araştırma sonucu, bu protestoların düzenlendiği ülkeler arasındaki Avusturya ve Hırvatistan’da pandeminin ortaya çıktığı 2020 baharı ve 2021 arasında hükümete olan güvenin de ciddi oranda azalmış olduğu tespit edildi.

Zorunlu aşı uygulaması ve ayrımcılığa neden olabilecek aşı belgeleri gibi uygulamalara yönelik bazı meşru sorular ortaya atıldığı gibi, yanlış ve yanıltıcı pek çok bilgide, sokak protestolarının organize edildiği sosyal medya gruplarında dolaşıyor.

Hollanda’da protestolara destek veren bir sosyal medya grubundaki paylaşımlarda da, aşıların zehirli olduğu ve küresel bir komplonun parçası olduğu gibi temelsiz iddialar ortaya atıldığı dikkat çekiyor.

Aynı şekilde Avusturya’daki sosyal medya gruplarında da, aşıların giderek daha “etkisiz” hale geldiğine dair yanlış iddialara yer veriliyor. Oysa bu iddialar, düzenli yapılan Covid testlerinin ortaya koyduğu manzara ve pratikte yaşananlar ile çelişiyor çünkü Covid aşılarının dünyada milyarlarca insanı koruduğuna dair kanıtlar var.

Elbette hiçbir ilaç ve aşı tamamen risksiz değil ancak Covid’in en gençlerden yaşlılara kadar insanların hayatını nasıl tehlikeye attığı düşünülürse, zaten nadir olarak ortaya çıkan yan etkiler ve komplikasyonlar, virüsün yarattığı risk kadar ciddi değil.

Buna rağmen söz konusu sosyal medya paylaşımları, virüsün riskini hafife alırken, aşının yarattığı riskleri ise abartıyor.

İnternette bilgi kirliliği ve radikal görüşleri takip eden Stratejik Diyalog Enstitüsü’nün araştırmacılarında, “Elbette kendi ülkelerindeki sınırlamalarla ilgili samimi bir şekilde yılgınlık hisseden çok sayıda insan da var. Ancak bu gibi gösteriler, gruplar ya da hareketlerin yarattığı tehlike, radikalleşme ya da aşırılıkçı görüşlere insanları yönlendirebilecek olmalarından ileri geliyor çünkü savundukları görüşlerin kaynağı, bilgi kirliliği, aldatıcı iddialar ve komplo teorileri denmekte. 

Öte yandan bu protestolar üzerinden çok sayıda komplo teorisi ve yanlış bilgi de yayılıyor.

Bazıları Covid aşı programının insanları zehirlemek için kurulan bir komplo olduğunu iddia ederken, bazıları hükümetleri “diktatörlükler” olarak niteliyor.

Bütün bunların ışığında, aşı karşıtı gösterilere katılan başta FPÖ ve diğer aşırı sağ gruplar, Korona dışındaki bütün konularda yabancı düşmanlığı, ırkçılık gibi gelişmelerde en önde yer almaktalar. 

“Viyana İstanbul olmayacak”, “Aile birleşimine karşı değilim, Türkiye’de ailenizle birleşin” ya da “Belediye evleri yabancılara verilmesin” gibi seçim sloganları geliştiren parti ve grupların, mevcut durumu diktatörlükle suçlaması, olsa olsa kendilerini aklama ve korona tedbirlerine tepki duyan sıradan insanları saflarına çekmek olur. | © DerVirgül 

Ek Kaynak: BBC Türkçe 

Yayınlama: 26.11.2021
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.