Avrupa’da ilk neslin huzurevlerindeki yalnızlığı | Ancak Avusturya’da durum çok farklı

| Adem Hüyük
Türkiye göçmenlerini, Avusturya’da paralel yaşam oluşturmakla eleştirdiğim birçok makalem yayımlandı. Bu tespiti, nedenleriyle birlikte kimi zaman Avusturya medyasına verdiğim röportajlarda da vurgulamış ve nedenler arasında en önemli faktör olarak “feodal ilişkileri” işaret ettim.
Sanayileşmiş toplumlarda, yani Avusturya’da feodal üretim ilişkileri bir bütün tasfiye edilmiş olsa da feodal ilişki biçimleri devam edebilmektedir.
Bu ilişkiler kendisini en çok, Türkiye’nin çeşitli köylerinden Avusturya’ya göç eden topluluklarda göstermektedir.
Peki, Türkiye’den göç eden grupların Avusturya’daki yaşamlarında “feodal ilişkiler” nasıl vücut bulmaktadır?
En basit örnekleriyle şöyle: “Hemşeri dernekleri veya cemaatler üzerinden sürdürülen bağlılık ilişkileri, patron-çalışan ilişkilerinde feodal itaat kültürü [Patronun “baba” figürü gibi görülmesi], siyasette, siyasetçinin aynı etnik guruptan olmasının desteklenmek için yeterli olması, aile içi kararların bireysel özgürlükten çok, babanın veya ailenin büyüğünün son sözü söylemesi gibi feodal geleneklerin sürdürülmesi şeklinde hayat bulmaktadır.”
“Feodal ilişkiler” açıklamasından sonra ilk olarak; eleştirel yaklaştığım feodal ilişkilerin, olumlu yanlarının da olmadığını söylemeden geçemeyeceğim.
Viyana’daki bir huzur evinden verilen ilan
Avrupa’da Türkçe yayın yapan haber sitelerine göz atarken, Ocak 2025 tarihli bir haber dikkatimi çekti.
“Avrupa’da İlk Nesil Türklerin Hüzünlü Hikayesi: Huzurevlerinde Yalnızlık ve Vefasızlık” başlığında yayımlanan haberde, “Yıllar önce daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa’ya göç eden ve hayatlarını ağır işlerde çalışarak geçiren ilk nesil Türkler, yaşamlarının son dönemlerinde yalnızlıkla mücadele ediyor. Ailelerini fedakârlıklarla büyüten bu insanlar, bugün huzurevlerinde yapayalnız bir hayat sürüyor. Daha da acı olanı, birçok cenazeye bile aileleri tarafından sahip çıkılmıyor.” deniliyordu.
Can sıkıcı bu haber bana 2021 yılında kaleme aldığım bir haberi hatırlattı.
Der Virgül 16.07.2021 Tarihli haberinde “Viyana’da Bir Huzurevinden Yapılan İlan Türkiyelileri Harekete Geçirdi” başlığını kullanmış ve haber Viyana ve çevresinde büyük etki yaratmıştı.
Haber, Avusturyalı arkadaşımın bana ulaştırdığı bir ilan üzerine gittiğim huzur evinde, yaşlı ve Almanca bilmeyen bir Türkiye kökenlinin yalnızlığı ve Türkçe sohbet etmek istemesiyle ilgiliydi.
Huzur evi tarafından verilen ilanın Türkçesi şöyle: “19. Viyana Bölgesinde bulunan huzur evimizde, anadilinde Türkçe iletişim kurmaktan büyük mutluluk duyacak bir beyefendi yaşamaktadır. Bu nedenle, bahçemizde küçük yürüyüşler yaparken kendisiyle Türkçe sohbet edebilecek gönüllü birini arıyoruz.”
Der Virgül haberi yayınladıktan sonra yüzlerce kişi sohbet etmek için, huzur evine akın etti.
AB ülkelerinde ilk nesil Türk göçmenleri huzur evlerine yatırılırken, Avusturya’da bu durum neredeyse yok denecek kadar az
Sabah gazetesinin haberine göre, “Avrupa’da huzurevlerinde kalan Türkiye kökenli yaşlılarının sayısı giderek artıyor. Aile bağlarının zayıflaması, ilk nesil göçmenlerin yaşamlarını yalnız sürdürmelerine neden oluyor. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği [DİTİB] verilerine göre, her yıl yaklaşık 5 bin cenaze Türkiye’ye naklediliyor. Cenaze nakil firmaları çalışanları ise bu yalnızlığın ve ilgisizliğin çarpıcı örnekleriyle karşılaşıyor.”
Haber şöyle devam ediyor: “Anne babalarına sahip çıkmayan çok fazla çocuk var. Cenazelerde dahi ilgi göstermiyorlar. Ne yazık ki ilk nesil Türkler, yalnız bir şekilde hayatlarını tamamlıyor. Avrupa’da yaşayan Türk toplumunda, değişen sosyal ve kültürel yapılar aile içi bağları zayıflattı. Çocuklar ve torunlar, yoğun yaşam temposu ve farklı kültürlere uyum sağlama çabası içinde aile büyüklerinden uzaklaşıyor. Bu durum, ilk nesil göçmenlerin yalnızlaşmasına ve aile bağlarındaki vefasızlık tartışmalarının artmasına yol açıyor. Toplumun değişen dinamikleri karşısında, ilk nesil göçmenlerin yalnızlıklarını azaltmak ve onlara daha fazla destek olmak için ailelere önemli sorumluluklar düşüyor. Aile bağlarının güçlendirilmesi hem bu neslin yalnızlığını hem de toplumsal vefasızlık algısını azaltabilir.”
Avusturya’daki Türkiye kökenliler, özellikle birinci nesil göçmenler, geldikleri bölgelerdeki feodal ilişkilere dayalı aile ve topluluk yapısını büyük ölçüde korudu ve miras olarak diğer nesle aktardı. Bu yapı, yaşlıların bakımını bir aile sorumluluğu olarak görmeyi teşvik ettiğinden, yaşlı büyüklerini huzurevlerine yerleştirme fikrini dışlamış hatta ayıplamıştır.
Feodal toplumlarda yaşlılar genellikle aile içinde bakılır ve “büyüklerin başkaları tarafından bakımının yapılması” fikri toplumsal olarak hoş karşılanmaz. Avusturya’daki Türkiye kökenli toplum da bu anlayış hâlâ güçlü.
Ancak, bu yapı üçüncü nesilde kırılmaya başladı. Daha bireysel yaşam tarzlarını benimseyen genç nesiller, ebeveynleriyle aynı evi paylaşma konusunda daha mesafeliler.
Önümüzdeki yıllarda, Avusturya’daki Türkiye kökenli toplumda da huzurevi olgusunun yaygınlaşması muhtemel görünüyor. | ©Der Virgül