Avrupa’nın gündemi: İklimin korunması ve sınıf mücadelesi
Avrupa’nın gündeminde bu hafta öğrencilerin iklimin korunması talebiyle yaptıkları ders boykotları ve Avrupa seçimlerinin birçok ülkede altüstlere neden olması vardı.
Öğrenciler iklim korunması için dersleri boykot edip sokağa çıkmaya devam ediyorlar. “Fridays For Future/Gelecek için Cumalar” eylemlerine katılanların sınıfsal durumunu ortaya koyan anketler var.
Ancak çoğunluğun orta tabakadan olması, genel olarak halkın bu sorunla ilgilenmediği anlamına gelmiyor.
Sorun yoksulları dikkate alan bir çevre politikasının nasıl hayata geçirileceği.
İngiltere’de Grenfell felaketinin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen otoritelerin vaatlerini yerine getirme, suçluları yasa karşısına çıkarmak ve gerekli yasal düzenlemeleri yapmak açısından hemen hiç ilerleme kaydetmemiş olması insanların adaletin yerini bulacağından kaygılanmasına yol açıyor.
24 katlı Grenfell binası yanıcı olduğu bilinen kaplamayla kaplanmış ve bu kaplamanın yangının hızla yayılmasına yol açması sonucu 72 kişi hayatını kaybetmişti.
Facia sonrası Grenfell sakinlerinin binanın yangın güvenliği konusunda yıllarca yaptıkları şikayetlerin gözardı edildiği ortaya çıkmıştı.
AP SEÇİMLERİNİN ETKİSİ SÜRÜYOR
Avrupa seçimlerinin birçok ülkede altüstlere neden olmasının siyasi etkileri devam ediyor.
Fransa’dan eski AB milletvekili ve Humanite gazetesinin müdürü Patrick Le Hyaric bu yeniden yapılanmayı konu ediyor.
Macron’un merkez sol ve merkez sağı önemli oranda etkisizleştirmesinden sonra emekçiler cephesinde oluşturulabilecek birlik konusunu işliyor.
SINIF MÜCADELESİ OLARAK İKLİMİN KORUNMASI
Laura CWIERTNIA
Die Zeit
Öğrenciler, cuma günleri dersleri boykot edip iklimin korunması için sokağa çıkalı beri gündemden düşmediler. Gazeteler ve sosyal medyadaki bazı yorumcular, onları “tüm kuşakların sesi” olarak abartırken, diğerleri ise küçük bir grup “şımarık burjuva çocuğu” olarak aşağılıyor.
İlk bakışta sonuncusu haklıymış gibi görünüyor. Araştırmacılar, sekiz farklı ülkede ve on bir şehirde “Gelecek için Cumalar” protestolarına katılanlarla ilgili veri topladı.
Otto-Brenner ve Heinrich-Böll-Vakıfları tarafından finanse edilen araştırmanın başında ünlü Alman protesto araştırmacısı Dieter Rucht bulunuyor.
Almanya’da Bremen ve Berlin’deki protestocularla sosyo-ekonomik geçmişleri, siyasi görüşleri, kurumlara duydukları güven ve protesto deneyimleri hakkında görüşüldü.
Ankete katılan protestocuların ezici çoğunluğu -yaklaşık yüzde 70’i- orta sınıf mensubu olduğunu söyledi, hatta yüzde 3’ü üst sınıflardan. İşçi sınıfına mensup olanların oranı yüzde 5 bile değil.
Bu tür anketlerin ve öğrencilerin kendileriyle ilgili belirlemelerinin kolayca hataya yol açabileceği söylenebilir.
Dar gelirli olarak büyüyen biri yanlışlıkla kendisini orta tabakanın bir parçası olarak görebilir, bunun tersi de olabilir.
Bununla birlikte, ebeveynlerin eğitim düzeylerine bakıldığında, protestolara katılanların çoğunluğunun oldukça iyi durumda olduğu görülüyor.
Babaların yüzde 50’sinden fazlası, annelerin yaklaşık yüzde 50’sinin yüksek okul diploması var.
Protesto araştırmacısı Rucht’un sözleriyle: “İklim korunması boykotlarında nüfus ortalamasına rastlamak imkansız: “Katılımcılar politik olarak da önyargıları onaylıyor gibi görünüyor: Yeşilleri, tercih edilen parti olarak adlandıranların oranı toplam yüzde 36.
Çok daha küçük bir parça, yaklaşık yüzde 12, Sol Parti’yi kendine yakın buluyor.
Diğer tüm partiler yüzde beş engelini bile geçemiyor; SPD (Almanya Sosyal Demokrat partisi) yüzde 3,2, CDU (Hristiyan Demokrat Birlik) 1,5 ve FDP (Özgür Demokrat Parti) ise ortalıkta yok bile.
Bu sonuçlardan aceleci politik sonuçlar çıkarmak çok kolay olacaktır. Örneğin, iklim korunmasının yalnızca sol ve yeşil eğilimli vatandaşlara ulaşan bir konu olduğu şeklinde. İsteyenler, alt sınıfların enerji dönüşümü ile ilgilenmediği, hatta aksine reddettiği sonucunu bile çıkarılabilirler.
BÖLÜCÜ TARTIŞMA
Zaten bazı politikacılar ve gazeteciler böyle söylemlere yöneliyorlar.
En son Hambach Ormanı’nın linyit çıkarılması için yok edilmesine karşı yapılan protestolardan bu yana, Almanya halkını seçkin iklim koruyucularıyla, iklimden çok insanca yaşamalarını sağlayacak gelirlerini önemseyen emekçilere bölen bir tartışma var.
Die Welt gazetesi: “Ayrıcalıklı orta sınıf ve çocukları cuma günü daha fazla çevre bilinci için gösteri yaparken, Fransa’da şiddetli bir karşı hareket gerçekleşti” manşetini atmıştı. Diğerleri de başlangıçta yüksek benzin fiyatlarına karşı çıkan Fransız Sarı Yelekliler hareketinin iklim savunucularına karşı mantıklı bir muhalefet olduğunu savundu.
Ancak, bu karşı karşıya koymanın yanıltıcı olduğunu gösteren çok şey var. Sarı Yeleklilerin temsilcileri bu iddiaya açıkça karşı çıktı.
Almanya’da da iklim koruma arzusu akademisyenlerle sınırlı olmaktan çok uzak, yapılan bir ankette Almanların yaklaşık yüzde 90’ı enerji dönüşümünden yana olduğunu belirtiyor.
Son 20 yılda hiçbir konu halkı bu kadar ilgilendirmedi.
Bu, Federal Ekonomi Bakanlığı’nın Yenilenebilir Enerji Ajansı’na yaptırdığı bir araştırma ile de onaylandı: Almanların yüzde 93’ü yenilenebilir enerjilerin yaygınlaştırılmasını çok önemli görüyor.
Hatta yüzde 72’si bu konunun olağanüstü önemli olduğunu düşünüyor.
İklim koruyucularını dar gelirlilerle karşı karşıya getirmenin yanlış olduğunu ortaya koyan bir gerçek de iklim korunması eylemlerine katılanların büyük bir kısmının servetin yeniden ve adil dağılımından yana olmaları.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ YOKSULLARI VURUYOR
Ek olarak, özellikle daha az ayrıcalıklı olanlar (dar gelirliler), başarısız bir enerji dönüşümünün sonuçlarını taşımak zorunda kalıyorlar.
Sadece dünyanın diğer bölgelerindeki iklim değişikliğinin halihazırda yoksulluğa, Avrupa’yı da etkileyen mülteci akınına yol açmasıyla sınırlı değil bu durum.
Aynı zamanda fiyatlar artmaya devam edeceği için de yoksullar için yük. Ve yoksul insanlara eskisinden daha fazla politik önem verilmesi zorunlu.
İklim korunması tamamıyla bir toplumsal sorun haline geldi: Enerji dönüşümüne bağlı olarak linyit ocaklarının kapatılmasıyla işsiz kalabilecek işçiler nasıl ve nerede istihdam edilecekler?
Enerji dönüşümü nasıl yoksullara yeni yükler getirmeden finanse edilebilir?
Çevre dostu ve yoksulların da karşılayabileceği mobilite nasıl sağlanabilir?
Dar gelirlilerin elektrik harcamaları artmadan güneş ve rüzgâr enerjisini nasıl yaygınlaştırabiliriz?
Bu türden tartışmalara öncülük etmek politikacıların da çıkarına; çünkü araştırmaya katılanların yüzde 40’ı henüz hiçbir partiyle bağı olmadığını söylüyor.
(Çeviren: Semra Çelik)
GRENFELL’DEN İKİ YIL SONRA: BİNLERCE KONUT NEDEN HÂLÂ GÜVENLİ DEĞİL?
Seraphima KENNEDY
The Guardian
Kulelerdeki yazılar birer birer yandı perşembe akşamı. Londra’da, Newcastle’da, Manchester’da mesaj aynıydı.
“Grenfell’in üzerinden iki yıl geçti ve bu bina hâlâ tehlikeli kaplamayla kaplı” yazıyordu bir binanın üzerinde. “Grenfell’in üzerinden iki yıl geçti ve bu binanın yangın kapıları hâlâ amaca uygun değil” yazıyordu bir diğerinde.
Grenfell’de amcasını kaybeden ve ailelerin kurduğu Grenfell United Kampanya Grubu başkan yardımcısı olan Karim Mussilhy şöyle yazıyordu “Bu gece Grenfell ülkede hâlâ güvenli olmayan diğer yüksek binalara ışık tutuyor.”
Grenfell çevresindeki aileler için tek faaliyet gösteren kurum Grenfell United. Nisan 2018’de acil öneriler sunacağı vaadiyle başlatılan Grenfell Soruşturması 1. Aşama (yangın gecesi) raporunu Ekim 2019’a erteledi. 2. Aşama en erken 2020’de başlayacak ve polis şahıs ya da kurumlara karşı ölüme sebebiyet suçlarının 2022’den önce belirlenmeyeceğini belirtti. Polis şu ana kadar 13 kişiyi sorguladı.
Herkesin isteği soruşturmanın doğru sonuçlara ve gerçeğe ulaşması.
Fakat aileler tedirgin: Soruşturma bir tane bile öneride bulunmuş değil; ertelemeler hakkında aileler yeterince bilgilendirilmiyor.
2. Aşama da gecikecek endişesi var; aileler ve avukatları 500 binden fazla dokümanı incelerken kira, ev sahipleri ve hayatlarını yeniden kurma sorunlarıyla uğraşıyorlar.
O gece yangından kurtulanlar aile ve yakınlarını kaybedenler Grenfell’in yıldönümüne başka bir Grenfell olmasın diye değişimi getirme kararlılığıyla hazırlanıyorlar.
Hükümetin umarsızlığına karşı tepki giderek artıyor ve “İkinci bir Grenfell faciası yolda” duygusu yayılıyor.
Geçtiğimiz Pazar Londra’daki yangın durumun aciliyetini gösteriyor. Hükümetin acil binalar listesinde olmayan özel mülkiyetli 6 katlı binanın ısıl ahşap balkonları cayır cayır yanarken insanlar yine evlerini, hayatlarının parçalarını, anılarını, özel eşyalarını yine kaybetti: Ne bir yangın alarmı ne de bir yağmurlama sistemi mevcuttu.
Değişimin çok yavaş olduğu ve hükümetin değişimin en büyük muhalifi olduğu izlenimini taşıyanlar giderek artıyor. Bunlarda biri Londra Belediye Başkanı, başbakana bir mektup yazarak adım atmadaki yavaşlığın “utanç verici” olduğunu dile getirdi.
Grenfell aileleri geçen hafta parlementoda milletvekillerine daha güvenli konutlar, adalet ve değişim; bağımsız bir kontu düzenleme kromunun kiracıları koruması ve sosyal konut sisteminin değişmesi; tüm tehlikeli kaplamaların acilen sökülmesi ve diğer tehlikeli maddelerin sökülmesi için de acil fon talebini tekrarladı.
Uygun yangın kapıları, yağmurlama sistemleri, vs. gibi gerekli önlemleri almayanlar hakkında da gerekli işlemin yapılmasını istediler.
Kendilerine ve ülke çapındaki binlerce aileye kulak verilmesin talep ettiler.
Grenfell sonrası başbakan değişim vaat etmişti.
Onun yerine geçecek olanlar gerekli yasal düzenlemeleri yerine getirerek konutları daha güvenli hale getirmekle yükümlüler.
Bu sene değişim talep eden sesler artıyor.
Mesaj açık: konutlar güvenli hale getirilmeli. Grenfell United “sevdiklerimiz artık çok geç fakat diğerleri için değil” mesajını veriyor.
(Çeviren: Haldun Sonkaynar)
FRANSA: EMEKÇİLERİN BİRLİĞİNİN GEREKLİLİĞİ
Patrick Le HYARIC
Humanité Dimanche
Avrupa seçimlerinin sonuçlarının yarattığı yeni siyasi durum siyasi parti ve gazetelerde tartışma ve çatışmalara neden olmaya devam ediyor.
Bu aslında iyi de oldu, bir gereklilikti.
Fakat siyasi kriz o kadar derin ki bu tartışmalar kamuoyunun önünde ve tabusuz yürütülmezse tehlikeli boyutları ortaya çıkabilir.
Cumhurbaşkanının bile -seçmenlerinin sadece yüzde 11’inin desteğini aldığı göz önünde bulundurulursa- açık bir çek aldığı belirtilemez, üstelik aldığı oyun önemli bir bölümü hükümetin politikalarına destekten değil, aşırı sağa karşı olmaktan dolayı.
Birkaç yıldır gözlemlenen siyasi arenanın yeniden yapılanması, bu vesileyle tüm kıta düzeyinde hızlandı, büyük yoğunlukla yaşanan sınıf mücadelesinin gizlenmesine katkıda bulunan liberaller ile aşırı sağın birbirine karşı gelişi adeta bir tiyatro oyunu gibi sahnelendi.
Dikkat çekici bir olgu, bu durumdan Avrupa kıtasında en fazla etkilenen ülkeler -Fransa, Almanya, Büyük Britanya, İtalya- 1973 krizinden sonra ünlü G7’ler içinde birlik kuran ve kapitalist küreselleşmeyi yönetmek ve biçimlendirmek için Dünya Bankası, IMF, Dünya ticaret örgütü ve Avrupa’nın kurumlarının yapılarında belirleyici görevleri üstlenen ülkelerdir.
Bu ülkelerde, neoliberal saldırılarının hem en önünde yer alan hem de onun lojistik temellerini oluşturan sermayenin güçleri olağanüstü bir şekilde siyasi tertibatlarını değiştirdikleri gibi üretim aygıtlarını da yeniden yapılandırıyorlar, bu süreçte düzenli bir şekilde sosyal koruma kurallarını, çalışma hakkını ve sosyal sigortayı da parçalıyorlar.
Bu ülkelerin iktidarları, emek kolektiflerini parçalarken, düşük ücretler dayatırken ve sosyal haklara saldırırken mali olanakları tekelleştiren ve karar yetkilerini merkezileştiren sermayenin yeni stratejilerinin öncü güçleridir.
Fransa hükümetinin şimdi temel hedefleri arasında işsizlik maaşına aşağıya çekme, emekliye ayrılma yaşını geriletme ve memur statüsünü parçalama var.
Olgunun arka planında sosyal eşitsizlikleri daha da derinleştirme ve işçilerin yaşam ve çalışma koşullarında daha fazla esnekleştirme var.
Geçen cumartesi Observatoire des inégalités (Eşitsizlikleri gözleme) kurumu tarafından yayınlanan rapor, Sarı Yelekliler hareketinin görünür kıldığı eşitsizlik eğiliminin ne kadar derin olduğunu ortaya koydu.
Bu siyasi tertibatlar aynı zamanda ideolojik tertibattır da. Para güçleri emekçi sınıfların kapitalist düzeni onaylaması için, ister ulusal isterse de uluslararası olsun, sahte seçeneklere bağlamak ve yeni tasarrufları kabul ettirmeye çalışıyor.
Avrupa’ya ABD başkanı tarafından gönderilen milliyetçi-kapitalizmin tezgahtarı Steve Bannon’un da hatırlattığı gibi kuşkusuz Fransa bu alanda kırılması gereken temel halkalardan birisidir.
Dolayısıyla emekçi kesimlerin çıkarlarını savunma ve yeni bir siyasi perspektif açmak için emekçilerin birliğini inşa etme hedefi sosyal ve ekolojik bir toplumsal dönüşüm hedefinin belirleyici boyutlarından birisidir.
Bu birliği oluşturma, yaşanan ekonomik dönüşümleri daha fazla sömürü olarak yasayan işçi, emekçi, teknisyen ve mühendislerin var olan ve gelecekte yürütecekleri mücadeleleri, sosyal devletin parçalanmasına ve kapitalistlerin daha rahat hareket edebilmeleri için ülkenin ürerim, sanayi ve tarımsal kapasitesinin tahribata uğratılmasına karşı var olan hareketler üzerinden oluşturulabilir.
Hastanelerin savunulması için, Paris havalimanlarının özelleştirilmesine karşı, kamu hizmetinin parçalanmasına karşı, onu yaşatan memurların çalışma koşullarının esnekleştirilmelere karşı, özelleştirmelere bağlı olarak enerji fiyatlarının arttırılmasına karşı yürütülecek mücadeleler; sol güçlerin genel çıkarlar için mücadeleyi güçlendirmesi için zemin olabilir.
Ön yargısız tartışma, sosyal mücadeleler, siyasi hatta seçimsel inisiyatifler solun siyasi, sendikal ve derneksel güçlerinin birlikte yeni bir halk birliği kurabilmesi için gerekli koşullarıdır. Evrensel
(Çeviren: Deniz Uztopal)