Avusturya bizi 1990 yılında fark etti ve vize uygulaması getirdi

Avusturya bizi 1990 yılında fark etti ve vize uygulaması getirdi

| Adem Hüyük

Kaynaklardan doğan su, yağan yağmur ve eriyen kar sularıyla birleşerek, eninde sonunda bir göle veya denize ulaşırlar. Bu yolculuk derelerle başlar çay, ırmak, nehir ve büyük akarsular olarak daha büyük su topluluklarına, göle veya denizle bütünleşir. Kısır döngü doğanın dengesi bozulmadıkça devam eder. Bütün bunları, yani suyun akıntı yönüne doğru ilerlemesini sağlayan güç ise, yer çekimidir.

Bu göç, nehir sularının denize dökülmesiyle, tatlı su ile tuzlu su arasındaki çatışma gibi bir süreci de beraberinde başlatır. Tıpkı göçmenlerle, yerli halk arasında yaşananlar gibi…

Kaynak sularının yolunu bulması nasılsa kaçınılmazsa, az gelişmiş ülkelerde veya küçük yerleşim bölgelerinde istediği yaşam standartlarına ulaşamayan insanların, gücün çekimine kendisini kaptırarak büyük kentlere ve daha refah ülkelere göç etmek istemeleri de o kadar kaçınılmazdır.

“Biz işgücü istedik onlar insan gönderdi”

“Biz işgücü istedik onlar insan gönderdi” diye yazdı yazar, Maks Frisch, 1965 yılında; “sözde” misafir işçiler hakkında.

Tarafsız olmanın yersiz ve anlamsız gövde gösterisine kapılan Avusturya medyası; “Bu yıl Türkiye ile işçi alımı anlaşmasının 60. yılını dolduruyoruz” diye yazıyordu, sayfalarının en etkisiz-yetim kalmış bölümlerinden.

Başbakana göre biz bir hata mıyız?

İsviçreli yazar Maks Frisch’in mecazen ve gönderme yapmak için kullandığı, “Biz işgücü istedik onlar insan gönderdi” söyleminin tercümesini Avusturya Başbakanı Karl Nehammer yaparak, “60 ve 70’li yıllarda gelen misafir işçilerin geri gönderilmemesini “hata” olarak gördüğünü söylemesiyle yapmış oldu…

Başbakanın 2023 yılında sarf ettiği bu sözlerin karşısında, 180 bini Avusturya vatandaşlığına geçmiş, 117 bini ise Türk vatandaşı olarak Avusturya’da kalıcı ikamet eden Türkiye kökenliler var…

Nehammer’in bu değerlendirmesi kendi içerisinde çelişkiler barındırmasının yanı sıra, göçmenlere karşı da büyük bir vefasızlığın dışa yansımasıdır.

Başbakanın tepki çeken Mart 2023 tarihinde yaptığı bu açıklamanın devamında, “Misafir işçilerin getirildiği 60 ve 70’li yılların hatalarını tekrarlamak istemiyoruz” diyen başbakan, misafir işçicilerin geri gönderilmemesinin doğurduğu sorunlara atıfta bulunarak, “beklenenin aksine entegrasyon sorunu da dahil olmak üzere, sorunlarla burada kaldılar” ifadesini kullandı.

“Sorunlarla burada kaldılar…”

Avusturya bir göç ülkesi olduğunu, göç almasından yıllar sonra “kerhen” kabul etmeye razı olurken, göçmenlerin ülkedeki durumuna dair, getto veya diğer bir deyişle “paralel yaşamlar” tanımlamasını ve tespitini kabul etmemektedir.

Özellikle başkent Viyana’nın paralel yaşamlara ev sahipliği yaptığı kabul edilmemektedir.

Viyana eyalet yönetiminin ilgili kurumuna Der Virgül’ün yönelttiği, “getto” veya “paralel yaşamlar” sorusuna verilen yanıt, “Viyana, genel olarak yüksek yaşam standartlarına sahip, gelişmiş bir şehirdir ve klasik anlamda bir gettoya sahip değildir. Ancak, Viyana gibi büyük şehirlerde belirli mahalleler zamanla etnik ve sosyoekonomik farklılıkların yoğunlaştığı alanlar haline gelebilir” yönünde olmuştur.

Yazılı olarak verilen yanıtta: “Viyana’da belirli göçmen gruplarının yoğun yaşadığı bazı bölgeler mevcuttur, ancak bunlar “getto” olarak tanımlanmaz. Bu mahalleler genellikle göçmenlerin yoğunlukta olduğu, daha uygun fiyatlı konutların bulunduğu ve zaman zaman sosyal sorunların yaşandığı bölgeler olabilir. Örneğin, Favoriten ve Ottakring gibi semtler, göçmen kökenli nüfusun yoğunlaştığı alanlardır. Bu bölgelerde Balkanlar, Türkiye, Suriye ve diğer Orta Doğu ülkelerinden gelen göçmenler yoğun olarak yaşamaktadır. Ancak Viyana, göçmenlerin entegrasyonuna önem veren bir sosyal politika izler ve bu nedenle kentsel bölgelerde getto benzeri koşulların oluşmasını engellemek için çeşitli önlemler alır. Kentsel dönüşüm projeleri, sosyal konut politikaları ve entegrasyon programları, şehirde daha dengeli bir sosyoekonomik yapı oluşturmayı hedefler.”

’Avusturya onlarca yıldır bir göçmen ülkesi, Avusturya demografik sebeplerden dolayı göçe ihtiyaç duyuyor.’’ diyordu, Avusturya Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen.

Avusturyalı olmanın etnik bir içerik taşımadığı, yani tek bir etnik kimlik olarak kabul görülemeyecek kadar çeşitliliğe sahip. Evlilikler üzerine kurulmuş bir imparatorluğun mirasçıları olan Avusturyalılar, kendilerini her ne kadar etnik bir kimlik etrafında birleşmiş görseler de bu aslında siyasal birliktir. Siyasi birlik üzerinden yaratılmaya çalışılan bir “ulus kimliği” artık katıksız olmalı ve özellikle Türkiye’den gelen işçilerin torunları bu katığın içine girmemeliydi…

Zira, yüzyılın başlarında Viyana’daki Çek tuğla işçileri, bugün Viyana’nın yerlileri olmuştu. Aradan gecen 60 yıl, beraberinde doğal asimilasyonu getirecekti. 40 yıl sonra Türkiye kökenlilerin Çek tuğla işçileri gibi, Avusturya’nın yerli halkı olmaları içten bile değildi…

1964 yılında misafir işçi olarak gelen insanları, 1990 yılında fark ederek haklarında kanunlar çıkaran Avusturya, geç kalmış farkındalığının bedelini misafir işçilerin “geri dönmeyen” torunlarından çıkarmak istiyor ve entegre olmuyorsan git diyor – gitmiyor ve dayatmaların gönüllüğe bırakılmadığı sürece kabul etmeyeceğini pasif bir direnişle inatla gösteriyordu.

Viyana sokaklarıyla başlayan kent planlaması, cadde, bulvar ve meydanlar olarak ilerler. Her sokak caddeye, her cadde bulvara ve her bulvarın sonunda bir meydan olması, insanın doğadan yararlanarak yaşam alanlarını şekillendirdiğini gösterse de göçmenlerin caddeleri, bulvarlara ve meydanlara çıkmıyordu. Onlar artık kendi bölgelerinden çıkmıyor, o bölgelerin hakimi hissediyorlardı kendilerini.

İşte bu, tamda yok denilen bir gettoydu…

Almanca öğrenmeye ihtiyaçları yok!

Viyana ve ülkenin birçok bölgesinde artık Almanca öğrenme ihtiyacı duymayan Türkiye kökenliler, entegre olmamakla suçlanıyor. Oysa Almanca öğrenme ihtiyacının duyulmamasının nedeni, entegrasyona karşı bir tavır değil, ihtiyaç duyulmadığından önemsenmiyor.

Avukat, Doktor, Polis memuru, öğretmen, siyasetçi, market, restoran, kuaför, danışma merkezi, postane, medya, noter, sokakta saat soracak birileri ve daha sayamadığımız birçok toplumsal ilişkiler ağını ana dilinde, yani Türkçe olarak sürdürebilen ve kendisinden olanlarla birlikte kalabalık yaşadıkları bölgelerde “fethedilmiş” alanlar yaratma ütopyasına kapılan Türkiye kökenlilerin büyük çoğunluğu, entegrasyonu asimile olarak kabul etmiş, yaşadıkları bölgelere uyum sağlamak yerini, yaşadıkları yerleri kendi kültürüne dönüştürme cabasına girmişlerdir.

Kendisini daha güvende ve iş bulma konusunda avantajlı gördüğünden, kendi milletinden insanların yaşadığı bölgelerde yaşamak istemek çok normal. Ancak bu akım zamanla paralel yaşamların oluşmasına neden olmaktadır. Göçmenlerin belirli bölgelerde toplanması, yerel halk ve siyasetçiler tarafından hedef gösterilmesini de kolaylaştırıyor, her olumsuz gelişmede bölge işaret edilerek, göçmenlerin tamamı hedef gösterilmektedir.

Türkiye göçmeni gettosu diye anılan 10. Viyana Bölgesi, ne derece getto özelliği gösterdiğine bakılacak olunursa ve bir getto gerçeği ile mi yoksa söylemsel bir hedef gösterme ile mi karşı karşıya olduğumuzu anlamak için, bu bölgede yaşayan göçmenlere ulaşarak, neden bu bölgede yaşamak istediklerini sorduğumuzda, gettolaşmak isteyen göçmenle karşı karşıya kaldığımızı gördük.

10. Viyana Bölgesinde yaşayan Türkiye göçmenlerinden her 10 kişiden yedisi, bu bölgeyi, aynı etnik ve dinsel gruba ait insan topluluğuyla yaşamak istediği için tercih ettiği görüldü.

Paralel şekilde gettoların Avusturya kurumlara karşı güvenin düşük olduğu yerler olması ve bu bölgede enformel sektörde çalışan kesim diğer bölgelere oranla daha yüksektir. Dikkat çekici diğer bir durum ise görece ekonomik statüsü yüksek serbest meslek sahibi kesimin bu bölgede ciddi oranda azlığıdır.

Günümüz Viyana’sında 10. Bölge Türkiyeli gettosu, gönüllüğe dayanan, yabancı olmanın verdiği psikolojiyle, sosyolojik bir boyut kazanmasıyla açıklanabilir.

Sonuç olarak Türkiye göçmenlerini unutan, Avusturyalı kanun koyucuların bu hatası, Türkiye göçmenlerini hiç rahatsız etmemiş ve hatta farkında bile olmamışlar gibi… | ©DerVirgül

 

Yayınlama: 15.09.2024
Düzenleme: 19.09.2024
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.