Avusturya Genel Seçimleri | Sorumluluk hissetmeyen Avusturyalı-Türk seçmen…
| Adem Hüyük
Yaşadığımız ülkeye dair yayın yaptığımız haber sitesinin vermiş olduğu sorumluluk doğrultusunda, Avusturya’da 29 Eylül 2024 tarihinde yapılacak olan genel seçimler kapsamında haber ulaştırdığımız, “Türkçe konuşan” Avusturyalılar ile görüşmeler yaparak, seçimlerde tercih edecekleri siyasi parti ve sonuçları üzerine, sadece soru sorarak, [siyasi yönlendirme yapmadan] fikirlerini almaya çalıştık.
En baştan belirtmek isterim ki; Türkçe konuşan ve seçme ve seçilme hakkı olan yurttaşlarımız, popülist medya yani, Heute ve Österreich gazeteleri gibi bulvar gazetelerinden “derinden” etkileniyor ve inanıyorlar.
Ancak bu gazeteleri okuyanların yaşadığı ikilem, endişe verici.
Okudukça ikileme düşüyor, ikileme düştükçe gazetenin kendi kökeninden birkaç kişinin adi suça bulaşmış olması üzerinden tüm kökeni ve kendisinin hedef gösterildiğini görüyor ama yine okuyor ve inanıyor. İnandıkça gazetelerden nefret ediyor, buna rağmen okumaktan kendilerini alamadıkları görülüyor.
Sosyo-kültürel bir açıklaması olan bu durumun tespitini diğer bir haberimize bırakarak, bu iki üçüncü sayfa haberciliği yapanların dışında bütün ülkeyi etkisi altına almış olan ve hiçbir siyasi, ideolojik ve etik evrensel kuralları olmayan Kronen Zeitung, ülke siyasetinde belirleyici bir rol oynadığı gibi Türkçe konuşan ve seçme ve seçilme hakkı olan her on kişiden yedisinin her gün bir defa internet üzerinden Kronen gazetesinden haber takibi yapıldığını tespit ettik.
Avusturya’daki Türkçe habere güven yok!
Öte yandan Avusturya merkezli Türkçe haber ulaştıran sitelere büyük bir güvensizlik yaşanırken, Facebook gibi sosyal medya platformlarından “başlık veya alt başlık” üzerinden haberin özetini sunarak takipçilerini bilgilendirmeye çalışan kesimlere karşı güvensizliğin ötesinde yaşanan eleştirel yaklaşım, ana dilde haber okumaya sekte vurduğu ileri sürülüyor.
Bu eleştirilerden Der Virgül olarak üzerimize düşeni alacağımızı taaddüt ettikten sonra, tercihlerin çok renkli olduğunu söyleyebiliriz.
[Uyarı: Geneli bağlayıcı istatistiktik bir araştırma değildir]
29 Eylül’deki Ulusal Konsey seçimlerine yaklaşık yedi hafta kala kamuoyu araştırmamızın çok iç acıcı olduğunu söylemek isterdik. Ancak seçme hakkı olan yurttaşlarımızla yaptığımız birebir görüşmelerimizden çıkardığımız sonuç; Avusturya dahil Türkiye siyasi arenasına hakim olduğunu sanan, ancak ve ne yazık ki yapılacak seçimlerin yerel mi yoksa yasama yani milletvekili seçimlerimi olduğunu bile bilmeyenlerin sayısı [içler acısı] bizim anketimize göre çok yüksek.
Yukarıda isimlerini belirttiğim gazetelerin, popülist enformasyon alanı içerisinden [eğitim seviyesinin verdiği yetersizlik yüzünden] çıkamayan Türkçe konuşan seçmen kesim, mülteciler üzerinden yaratılan korku dolu haberler ve buna karşı, yapamayacağını kendilerinin de bildiği popülist sağ parti FPÖ’nin sınır dışı etmek gibi kati sonuçları işaret eden vaatlerde bulunması, FPÖ’nün yabancı düşmanlığında yapısal değişikliğe gitmişçesine, Türkiye’den gelen Avusturya vatandaşları evin yaramaz çocuğundan, erdemli kıymet bilen ve vefalı bir karaktere büründürüldü.
FPÖ’nün Türk seçmenler üzerinde yeni bir strateji geliştirmesi, Türk seçmenlerde FPÖ tarafından uzun yıllar kabullenmemenin yarattığı aşağılık kompleksinin sosyo-psikolojik olarak kabullenme refleksini doğurmuştur.
Avusturya Haber Ajansı APA tarafından yapılan anketlere göre Özgürlük Partisi [FPÖ] yüzde 27’lik gibi bir oy oranıyla rekor kırmaya gittiği işleniyor.
Mevcut perspektiften bakıldığında, ülke genelinde 160 bin seçme hakkı olan Türkçe konuşan Avusturyalının yüzde 40’nın seçimlere katılması beklenmiyor. Diyeceksiniz ki bu tespiti nasıl yapıyoruz? Yıllardır federal ve eyalet seçimlerini takip ediyorum. Yüzde 40 gibi katılım iyi niyetle söylenmiştir.
Cahil insanla tartışmayın; önce sizi kendi seviyesine çeker, sonra da tecrübesiyle yener
Avusturya’daki Türkçe konuşan toplumun, [şimdi neden Türk diye yazmıyorsunuz diyerek üst perdeden yargı dağıtanlar yorum yazacaktır] ben dahil en büyük sorunu, her şeyi bildiğini zannetmesi ve bu yanlışlara sıkı sıkıya sarılmasıdır.
29 Eylül 2024 tarihinde yapılacak seçimlerin kapsamı hakkında bir fikri bile olmayan yurttaşlarımız, Viyana Kuşatması ütopyası üzerinden Avusturya iç siyasetinin geleceğini belirliyor, Muhteşem bir imparatorluk olarak tanımladığı Osmanlının Fatih ve Kanuni gibi padişahlarının maddi miras olamayacağına göre manevi mirasına, Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisini denkleştiriyor ve Avusturyalı iş arkadaşlarını, komşusunu, üretime katılmasını sağlayan kurumları, “fetih” adı altında işgal etmek istiyor-Ancak sabah kalkıp Avusturya fabrikalarında sekiz saat çalışmaya gidiyor.
Yetersizliğin/vasıfsızlığın doğurduğu aşağılık kompleksinin sonuçları olarak değerlendirilen bu davranışları sergileyen yurttaş sayımız her gecen gün azalıyor olması, bizim en büyük tesellimiz olmamaktadır. Tabi her alanda çok başarılı yurttaşlarımız var. Bunu görmezden gelemeyiz.
En büyük eksikliğimiz kaçınılmaz olarak Avusturya siyaset arenasında boy göstermek. Bunu yaparken de ırkçı ve milliyetçi davranışlardan uzak durmak, ancak mensubu olduğun ulus kökeninin ülkedeki sorunlarına cesurca sahip çıkacak unsurlara ihtiyacımız olduğu, seçmenler tarafından dile getirildi.
Türkçe konuşan Avusturyalı seçmenlerle yaptığımız görüşmelerde bir diğer ilginç tespit ise, Türkçe konuşan Avusturyalı siyasiler hakkında.
Siyasilere yapılan eleştirileri, eleştiri yapan yurttaşın Avusturya siyasi yapısına dair bilincini baz alarak ciddiye aldığımızı belirterek, siyasetçilerin haksız ve alakasız eleştirilere maruz kalmalarının önünü, bu anlama kesmeye çalıştır.
Sorduğumuz her soruya, siyasetiler çerçevesinde yanıt verenlerin her on kişiden ikisinin Türkçe konuşan Avusturyalı siyasetçinin yetki ve siyaset yapma alanını bildiğini gördük.
Öte yandan, Türkçe konuşan Avusturyalı siyasetçilerin yetkinlik ve yapması gereken hizmetlere dair bilgisi olan seçmenler, bu siyasetçileri kısmen Türkiye siyasetçilerine benzeterek torpil, insan kayırma, seçmene üst perdeden bakmak, makam ve konformist oldukları eleştirisi geliyor ve tuhaf bir şekilde bu nedenle sandığa gitmenin bir anlamı olmadığını savunuyorlar.
En önemli tespitimiz ise, öteden beri alışıla gelmiş partizanlık anlayışının artık tam olarak olmasa da büyük bir çoğunlukta çözüldüğünü fark etmemiz oldu.
Avusturya Sosyal Demokrat Parti [SPÖ] ve özellikle Türkiye Kürtlerinin tercih ettiği Yeşiller partisine olan kanıksanmış partizanlığın çözüldüğü görülüyor.
Göçmenler tarafından kurulan ve Hakan Gördü’nün başkanlığını yaptığı SÖZ partisinin kısmen kırdığı kanıksanmış partizanlık, Halk Partisi [ÖVP] genel başkanı ve Başbakan Karl Nehammer’in Ankara iktidarıyla iyi ilişkileri, Türkçe konuşan Avusturyalı seçmenlerin tercih edeceği partiler arasında yer alıyor.
Popülist sağ parti FPÖ’nün uzun bir süredir, iç siyaset üzerinden Türkiye sataşmasının olmaması ve Avusturya’da yerleşik hayat süren Türkiye kökenlilerin entegre sorunu olmadığını ve Avusturya’yı seviyorlar gibi açıklamaları ve üzerine mülteci politikalarındaki acımasız yaklaşımları, Türkiye’deki Suriyeliler üzerine duydukları haberlerin de perspektiflerine katkı sunması, FPÖ ve karşıtlarını ortak çıkarlar ütopyasında birleştireceği düşünülüyor.
Sonuç olarak bizim yaptığımız görüşmelerin belirleyici olması, seçmenin sandığa gitmesiyle hayat bulacak. Aksi taktirde, Avusturya devletinden maaş alarak bize dair analiz makaleler yazanlardan farkımız kalmaz. |© DerVirgül