Avusturya’da cami içine açılan dönerci büfesinden, restoran içine açılan mescit-e
Bu konu, Avusturya’da ve Avrupa’da göçmen toplulukların sosyal ve kültürel entegrasyonu ile ilgili tartışmaların tam ortasında yer alıyor. Göçmen toplumların kendi içlerinde oluşturdukları yeni yaşam alanları, kendine özgü kural ve çözümleri beraberinde getirdi.
Muhafazakâr topluluk için en güvenilir sosyal yaşam alanları cami ve camilerin avluları olmuştur. Özellikle gıda tedariklerinde tek güvendikleri cami market veya dükkanlarıydı.
İçe doğru artan güven, diğer yandan dış dünyaya artan güvensizliği doğurdu. Bu durum göçmen toplulukların sosyal ve kültürel entegrasyonunu olumsuz etkiledi-geciktirdi.
Bundan yirmi yıl öncesine kadar Türkiye’den bakıldığında, Avusturya’da cami içerisine döner büfesi, manav, berber açılması gibi sıra dışı olaylar, göçmen toplulukların kendi kültürel ve dini ihtiyaçlarını Avrupa şehir yaşamı ile nasıl harmanladığını gözler önüne seriyor. Ancak, bu gibi durumlar yalnızca göçmenlerin yaratıcı çözümleri olarak değil, aynı zamanda toplumsal uyum ve yerel değerler arasındaki gerginliklerin de bir göstergesi olarak ileride karşımıza çıkmıştır.
Cami içinde döner büfesi: Gelenekten modernizme
O dönem, cami gibi kutsal bir alanın içerisine döner büfesi açılması, özellikle Türkiye’den yeni gelen birçok kişi tarafından hem şaşkınlıkla hem de eleştiriyle karşılanırdı. Ancak, camilerin kendi imkanlarıyla ayakta kalabilmesi için ticaret yapması kaçınılmaz görünüyordu.
Bunun arkasında genellikle şu iki durum yatardı:
Camiler, özellikle büyük şehirlerde göçmen topluluklar için sadece ibadet alanı değil, aynı zamanda birer sosyal merkez işlevi de görüyordu. Bu nedenle, topluluğun bir araya geldiği yerlerde yiyecek-içecek hizmetlerine duyulan ihtiyaç, bu tür yenilikçi çözümlere yol açabiliyordu.
Camilerdeki sosyal yoğunluk, cami yönetimleri için bir fırsat anlamına geliyordu. Bu da dini alanların ticari faaliyetlerle iç içe geçmesine neden oluyor, öte yandan cami giderlerinin karşılanmasını sağlıyordu.
Günümüzde biraz daha farklı olarak ama daha geniş kapsamlı, “kermes” adı altında yemek ticareti yapılmaktadır. Bu kermeslerin yapılmasına gerekçe olarak, camilerin temel giderlerinin karşılanması gösterilmektedir.
Restoranlarda Mescitler: Karşılıklı uyarlama
Bunun tam tersi bir örnek de günümüzde restoranların veya alışveriş merkezlerinin içerisine mescit açılmasıdır.
Özellikle büyük göçmen nüfusuna sahip şehirlerde, işletmeler müşteri kitlesinin dini ihtiyaçlarına duyarlı olmaya başlamış gibi görünse de amaç sadece dini ihtiyaçlara duyarlılık değildir.
Avusturya’daki bazı restoranlar veya işletmeler, Müslüman müşterilerin ibadetlerini göz önünde bulundurarak bu tür alanlar yaratması, müşteri potansiyelinin büyük bir çoğunluğunun muhafazakâr olmasından kaynaklanmaktadır. Ve yine bu restoranların alkol satmamalarının nedeni de bu müşteri profilinin sonucudur.
[Not: İşletme sahibinin kendi inancına olan saygısından dolayı, alkol satmayan restoranlarda mevcuttur.]
Sebebi Ne?
Ancak restoranların içerisine açılan bu mescitlerin çok rağbet görmediği de bilinen bir gerçek. Zira istisnasız Viyana’daki her Türk restoranın en fazla yüz metre yakınında bir cami bulunmaktadır.
Müşteri çekme stratejisi olarak değerlendirebileceğimiz bu girişim, “hepsi olmasa da” restoran sahipleri, Müslüman müşterilere hitap ederek müşteri kitlesini artırmayı hedefliyorlar. İbadet alanı sağlayarak bu kitlenin ilgisini çekmeyi ve sadakatlerini kazanmayı amaçlarken, diğer restoranlarla olan rekabette bir adım öne geçmeyi planlıyorlar.
Sonuç olarak, bu durum bazı çevreler tarafından olumlu karşılanırken, kimi çevrelerce samimi bulunmayarak eleştiriye maruz kalıyor. | ©DerVirgül