Ben mi çok cahil ve aptalım? | Yoksa daha kötüsü mü?
| Derleyen Adem Hüyük
İnsanın kendi varlığını sorgulamasıyla ilgili sorular karşısında durabilen ve bunu sorgulayabilen, aslında derin bir bilince sahip insan demektir. Ama öncelikle, insanın kendi varlığını sorgulamasının ne anlama geldiğini bilmesi gerekmektedir.
İnsanın kendi varlığını sorgulaması, kendisi, yaşamı, evrendeki yeri ve varoluşunun anlamı üzerine düşünmesi demektir. Bu, felsefenin en temel ve insanlık tarihi boyunca sorulmuş en derin sorularından biridir: “Ben kimim? Neden buradayım? Hayatın anlamı ne?”
Bu sorgulama, insanın sadece biyolojik bir varlık değil, aynı zamanda düşünen, hisseden ve anlam arayan ve de değiştiren bir varlık olduğunun göstergesidir.
Batı felsefesinin temellerini atan filozof olarak kabul edilen Sokrates ile cahil bir insanın çok ortak noktası olduğunu söylemiş olsam, sizi şaşırtmış olur muyum?
Çünkü, cahillik insan olmanın doğal bir parçasıdır. Hepimizin bilmedikleri ya da yanlış anladıkları şeyler vardır. Önemli olan bunu fark edip öğrenmeye açık olmaktır. Bu farkındalık, aslında cahillikten bir adım uzaklaştığınızı gösterir.
Sokrates, öğrenci Platon’dan spor konusunda pratik bilgi açısında çok geride olduğu, Sokrates’i bu konuda cahil olarak ilk bakışta gösterebilir […] Ancak Sokrates’in bu konu çerçevesinde öğrenme isteği ve azmi, Sokrates’i cahil olmaktan çıkarır. Çünkü öğreneme isteğini tetikleyen insan iradesi, cehaletin karanlık kuyularından bir şekilde kurtulmak istediğini ilan etmiş demektir.
“Ben mi çok cahil ve aptalım?” diye başlık attığım makale, kendi içerisinde bir çelişki yaratmıştır.
Ben mi çok cahil ve aptalım? Diye soran bir irade, cahil / aptal sıfatlarla tanımlanamazlar. Zira felsefe, farkında olunan her şey sorgulanabilir der. Cehaletinin farkında olan her kimse, cehaleti sorgulamış/tanımlamıştır. Dolayısıyla cehaletten çıkmaya başlamış veya çıkmıştır.
Yanlış olduğunu düşündüğümüz davranış veya şeylerden vaz geçmek, bir sorgulama sonucunda gerçekleşebilecek eylemler olduğundan, bu durumda felsefe yapmış oluyorsunuz.
“Felsefe; insanı insan yapan ve bir hiç olmaktan kurtaran araştırma ruhunun, anlamlandırma, yorumlama ve değerlendirme etkinliğinin, önemli sorular sorma ve onlara ciddi olarak cevaplar arama özelliğinin, erdemli olma ve mutlu yaşama talebinin, kısacası bilgeliğe ulaşma özleminin en hakiki ifadesidir.”
Üst perdeden felsefenin tanımını yapmak, aslında felsefe yaptığını sananların cehaleti başka bir boyuta taşıyanların çıkmazıdır.
Felsefe insana birçok yönden değer katar, çünkü insanın düşünme, sorgulama ve anlam arayışını besleyen bir disiplindir. En basit anlatımıyla felsefe; olaylara veya objelere farklı acıdan, farklı zamanlardan veya farklı duygularla bakmanızı sağlamayı, iradenize hükmederek sağlar.
Bir gelişmenin, öncesini ve sonrasını anlamaya çalışmaktır felsefe. Yani neden-sonuç ilişkisi kurmak ve bunun üzerinden nedenler aramaktır.
Felsefe, insanı düşünmeye, sorgulamaya ve mevcut bilgi ya da inanışları eleştirel bir şekilde analiz etmeye teşvik eder. Bu, bireyin karar alma süreçlerini geliştirmesine ve daha bilinçli seçimler yapmasına olanak tanır.
Sokrates’in “Kendini tanı” sözü felsefenin temel ilkelerinden biridir. Felsefe, insanın kim olduğunu, hayattaki yerini ve yaşamın anlamını sorgulamasına yardımcı olur.
Felsefe, farklı düşünce sistemlerini ve bakış açılarını anlamayı öğretir. Bu, insanın başka bireylerin duygularına, düşüncelerine ve kültürlerine karşı daha açık ve anlayışlı olmasını sağlar.
Felsefe, karmaşık sorunları analiz etme ve çözüme kavuşturma becerisi kazandırır. Mantık ve etik gibi felsefi alanlar, bireyin karşılaştığı sorunlara yapıcı ve adil yaklaşımlar geliştirmesine yardımcı olur.
Stoacılık gibi felsefi akımlar, bireyin yaşamın zorluklarına karşı daha dayanıklı olmasına yardımcı olur. Aynı zamanda, mutluluğun ne olduğunu ve nasıl elde edileceğini sorgulayan bir araç sunar.
Felsefe, dogmalara ve ezberci düşüncelere meydan okuma cesareti verir. Kendi düşüncelerini şekillendirme ve bağımsız bir birey olma yolunda insana rehberlik eder.
Siyaset felsefesi ve etik gibi alanlar, toplumsal düzenin nasıl olması gerektiği ve bireyin topluma olan sorumlulukları gibi konuları ele alır. Bu da bireyin toplum içinde daha bilinçli bir rol oynamasını sağlar.
Felsefenin insana katkısı, onun felsefeyle ne kadar ilişki kurabildiğine bağlıdır. Düşünce dünyasında bir yolculuğa çıkmak isteyen herkes için felsefe, derin bir aydınlanma ve anlam kaynağı olabilir.
Kendini sorgulayan insan, “Ben kimim?” sorusunu sorar.
Bu, fiziksel özelliklerimizden öte, karakterimiz, değerlerimiz, inançlarımız ve hayattaki rollerimizle ilgilidir.
Kendi kişisel kimliğini anlamaya çalışır ve bu süreçte geçmiş deneyimlerini, davranışlarını ve tercihlerini gözden geçirir.
Felsefe her şeyden önce insana entelektüel bir keyif, manevi bir haz verir. İnsanın sadece bir vücuttan ibaret olmadığını, onun aynı zamanda manevi bir varlık olduğunu dikkate alırsak, bu durum daha açık hale gelir.
Felsefe, insanın kuşatıcı bir bilgi veya kapsayıcı bir kavrayışa ulaşma talebine cevap verebilen yegâne disiplin olmak durumundadır.
Dünyaya sadece soluk alıp vermek veya salt keyif almak için değil biraz da doğaya ve başkalarına olan ödevlerimizi yerine getirmek için geldiğimizi felsefeden öğrenebiliriz. Zira felsefe, her şeyden önce, insan olarak varoluşumuzun anlamıyla ilgili bazı temel soruları ele alır. İçimizden her birinin bu temel, büyük felsefi sorular üzerinde düşünmesinde, varoluşumuzu anlamlandırmak bakımından büyük yarar vardır. Nitekim Sokrates, “incelenmemiş, sorguya çekilmemiş bir hayatın yaşanmaya değer olmadığını” söylemiştir.
Felsefe insanın bir işine yaradı mı?
İnsan, belki de bütün tarihi boyunca, yalnızca mutlu, barış içinde ve tok yaşayabilmenin yolunu aradı. Bunun için avlandı, savaştı, alet yaptı, sosyal kurumlar icat etti. Eşitliğin ve özgürlüğün de böyle bir hayat içinde gerçekleşebileceğine inandı. En temel ihtiyaçları, yani beslenme, barınma ve soyunu devam ettirme hangi çağda ve hangi toplumsal ilişkiler içinde yaşarsa yaşasın hiç değişmedi ama bunları gidermek için kullandığı araçlar, olanaklar değişti. Zamanla yeni ihtiyaçlar üretmeye de başladı! Ama yine hep aynı özlemi taşıdı; barış içinde, tok ve mutlu yaşamak!
Felsefe, bu yolda yapıp ettiklerinin tümünü birbiriyle bağlantılı ve daha fazlasını da kapsayan bir bilgi olanağı sunuyordu ona.
Böylece felsefe, aslında en fazla merak edilenler hakkında “bilgece kehanetler” yapabilmenin de aracı oldu. Çünkü soyut ve genelleştirilmiş düşünce, bir bakıma “hiçbir şey hakkında olmayan” ama “her şey hakkında olan” hükümler verebilmeyi mümkün kılıyordu. Bunlar geçerli hükümler miydi? Dene, gözle, eyleme giriş ve gör!
Nietzsche’nin Böyle Söyledi Zerdüşt adlı eserinin alt başlığı “herkes ve hiç kimse için bir kitap” dır. Felsefe de biraz böyledir; hem herkes hem de hiç kimse içindir. Herkes içindir, çünkü belki herkes felsefe yapabilir; hiç kimse içindir, çünkü hiç kimse felsefe yapamaz belki.
Daha sağlıklı bir bakış açısına ulaşabilmek için öncelikle “felsefe nasıl yapılır?” sorusuna yanıt aramamız gerek. Genel geçer bir kanıya göre, zaten her insan felsefe yapıyordur; felsefe öyle bir kısım insanın özel bir uğraşı değildir. Yolu yöntemi yoktur; bir birikim gerektirmez. Doğru, yaşamı sorgulamak ve düşünerek eylemek her insana özgü. Ama bunun adı felsefe yapmak değildir. Her insan kendi yaşamının sorumluluğunu üstlendiği ölçüde düşünen bir insandır pratik yaşamda. Ama filozofun felsefi kaygısı kendi yaşamına yön vermek üzerine kurulu değildir. Felsefe evrensel olana ulaşmayı amaçlar.
Bir kişi kendine “hangi mesleği seçmeliyim?”, “şöylesi bir durum oldu, nasıl davranmalıyım?” tarzında özel sorular sorarken, filozof kendi yaşamına dair böylesi özel sorularla kişi olarak ilgilense de felsefe adına sorduğu sorular geneldir. Örneğin, “insan nasıl yaşamalı?”, ” iyi yaşam insan için nasıl mümkün?” gibi evrensel olana yönelik sorulara cevap arar.
İkinci olarak sorulması gereken sorumuz “felsefenin önemi ve işlevi nedir?” sorusudur. İnsanı hayvandan ayıran yanı tek bir başlık altında toplayacak olursak insana “kültürel bir hayvandır” diyebiliriz. Kültür insanın doğal olanı aşıp onu değiştirip dönüştürdüğü etkinliklerin hepsini kapsar; felsefe, bilim, politika ve sanat bir kültürün varlığı içinde ortaya çıkabilecek bu tarz etkinliklerdir. Felsefenin bu etkinlikler içerisinde özel bir yeri vardır. O sadece bir kültür etkinliği olmakla kalmaz diğer kültürel etkinliklerin kökeninde yer alması dolayısıyla, kültürün gidişatına öncülük eden bir konuma sahiptir.
Her kültür değerler ve bu değerlerin sıra düzenine dair evrensel olma iddiasında olan bir dünya görüşünü insanlığa sunar. Kendi kültürünü diğer kültürlere örnek olabilecek bu çerçevede geliştirmek o kültürde yetişmiş olan insanların sorumluluğudur. Bu sorumluluğu bilgisi, becerisi ve yetkinliği ölçüsünde üstlenmek demektir insanı bir kültür varlığı yapan. Bu bağlamda herkes felsefe eğitimi almalı ve herkes kendi yetkinliği doğrultusunda kültürün gelişmesinde katkı sunarak insanlığa hizmet etmeyi yaşamın en kutsal görevi olduğunun bilinciyle bu sorumluluğu paylaşmalıdır. | ©DerVirgül
Kaynaklar:
Neden Felsefe Yap(ma)malıyız? [Buket Korkut]
Felsefenin İnsanlara Faydaları Nelerdir?
Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve “Sosyolojiye Giriş” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Diğer Ders Notları (Ömer YILDIRIM), MEB Felsefe Ders Kitabı; Prof. Dr. Ahmet Arslan – Felsefeye Giriş Kitabı
Felsefe ve İnsan Felsefede İnsan | Evrensel /Aydın ÇUBUKÇU