“Ben sadakayı Allah rızası için veriyorum! Dilencinin Allahsızlığı beni bağlamaz”

“Ben sadakayı Allah rızası için veriyorum! Dilencinin Allahsızlığı beni bağlamaz”

| Adem Hüyük

İnanlar için, Allah rızası üzerinden sadaka vermek, İslam’da ve diğer dinlerde önemli bir ibadettir. Ve yine sadaka, Müslümanlar için Allah’ın hoşnutluğunu kazanma yollarından biridir. Diğer bir bakışla, inananlar için sadaka, küçük günahların affına vesile olur ve kişinin kalbini arındırır. İslam inancına göre, sadaka sadece maddi yardımla sınırlı değildir. Manevi ve insani yardımlar olarak da değerlendirmek, İslam’ın paylaşma ve yardımlaşma prensibine uygun olacağına inanılır.

Müslüman, kazancından fedakârlık ederek [miktarından bağımsız], yardıma ihtiyacı olduğunu iddia eden kişi veya kişilere yardım etmeyi, psikolojik ve teolojik acıdan rahatlama aracı olarak kullanır. Kullanır ifadesi kötü anlamda değildir. Ancak, sevap işleyen veya sevap kazanmak isteyen her inanan insan, bunu inandığı yaratıcı [Allah] tarafından mükâfatlandırılacağına inanır ve yardımı, yardıma muhtaç olan için değil, Allah’ın buyruklarına uymak ve karşılığını almak için yapar.

İslam dini başta olmak üzere Hristiyanlık gibi inanışlarda, paylaşmanın ve yardımlaşmanın önemini vurgulayan ve inananlardan yapılması beklenen birçok yardımlaşma aracı vardır.

İslam dini, Müslüman zengine zekat olarak sunduğu yardımlaşma veya paylaşma yönteminin matematiksel karşılığı; malın 40’da 1’idir. Yani 40 lirası olan kişinin 1 lirasını fakire vermesi gerekir. Bir diğer deyişle; Asli ihtiyaçlarınızın ve borçlarınızın dışında elinizde, bir yıldan beri 10.000 Euro paranız varsa bunun % 2,5’u olan 250 Euro’yu zekat olarak vermelisiniz.

On bir bin yıl önce “Tarım Devrimi” ile başlayan özel mülkiyet, günümüze kadar toplumsal ve sınıfsal süzgeçlerden geçmiş olsa da özel mülkiyet anlayışı ve özel mülk hükmü değişmemiştir. İnsanın doğa karşısındaki çaresizliğinden doğan, tapacağı güç arayışı nihayetinde ve günümüze uzanan dört büyük “güç” din etrafında şekillenmiştir.

2,5 milyar inananı olan ve dünyanın en büyük dini olarak bilinen Hristiyanlık başta olmak üzere, iki milyar inananı olan İslam dini, geçmişten günümüze uzanan “köleci, feodal ve kapitalist” toplumların üretim ilişkilerine hükmedememiştir. Hata Hristiyan kiliseleri, feodal üretim ilişkilerinin hekim olduğu ortaçağ döneminde, kiliseler aracılığıyla toprak sahiplerini daha da zengin edecek dini söylemler geliştirmiştir. Bunun basit bir karşılığı ise, lüks ev ve araçlarının içinden, fakir Müslümanlara “sizin yeriniz cennet” diyen tarikatlardır.

Günümüzde üretim araçlarının sahipleri, yani patronlar, dilenme ve muhtaç olmayı, üretimde tetikleyici bir yaptırım olarak görüyor ve çalışanlarına soyut hayaller kurdurarak, somut olarak verdiği maaşlarla bu hayalleri bilinmezliğe büründürüp, çalışanın peşinden koşmasını sağlamaktadır. Bu sayede bankalar aracılığıyla borçlandırıyor, bilinmezliğe giden hayallerin emek gücünü ipotek altına almış oluyor. Emekçi banka borçlarını ödeyebilmek için, işverenin hak ihlaline karşı çıkamadan çalışmak zorunda bırakılıyor. Üretim ilişkileri ve ekonomik kazançla bağlantılı olan bu gelişme, dini motiflerle psikolojik rahatlama yaratması amacıyla, “fakirin cennetteki yeri hazır” palavrasıyla destekleniyor.

Yukarıdaki tespitlere karşı çıkacak ve hatta “kafir” suçlamasında bulunacak o kadar çok okuyucumuz var ki…
Ancak burada anlaşılması gereken bir herhangi bir dini karalamıyor, hedef göstermiyoruz. Tarih boyunca yaşanan bir gerçeğin bir başka acıdan bakılması gerektiğini söylüyoruz.

Viyana’da dolandırıcı olduğu her hallerinden belli olan ve Der Virgül’ün iki defa haber yaptığı, “yardım toplayan kadınlar” hala yardım adı altında toplumu dini duygular üzerinden sömürüyorsa, bizim de sizlere bir çift lafımız olsun artık…

Viyana’nın her köşesinde “örgütlü” dilenci olması ve hala bunlara inançlarından dolayı para verdiğini söyleyenlerin çokluğu çok vahim bir durumdur.

Bunlar örgütlü çalışıyor neden para veriyorsun dediğim bir kadın; “Ben sadakayı Allah rızası için veriyorum” demesi, Allaha olan inancını pekiştirmediği gibi, Allah’ın ona bahşettiği “aklın” da inkâr etmiş oluyor. Allah sana yardım et buyruğunda bulundu evet: Ancak Allah sana bir de kullanman için akıl verdi.”

Bu anlam da ve bu çerçeveye giren insanlar için: Aklınızı kullanın ve göreceksiniz ki size bir zararı dokunmayacak… | ©DerVirgül

Yayınlama: 14.09.2024
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.