Fabrikaya gittiğimiz bazı günlerde, “Portier” bizi zorla eve gönderiyordu | Biz işten atıldığımızı sanıyorduk…

Fabrikaya gittiğimiz bazı günlerde, “Portier” bizi zorla eve gönderiyordu | Biz işten atıldığımızı sanıyorduk…

| Adem Hüyük

Türkiye ile Avusturya arasında 15 Mayıs 1964 tarihinde imzalanan işgücü anlaşmasının ardından, Avusturya’nın özellikle fabrikaların olduğu alanlara misafir işçileri yerleşmiş, bu yerleşme sanıldığının aksine kalıcılıkla sonuçlanmıştır.

Aile birleşimi eş dost derken, kimi zaman bir misafir işçi, tüm köy insanını Avusturya’da çalışmak için gelmesine vesile olmuştur.

Göçün önüne geçmek isteyen Avusturya devleti, ilk olarak 1990 yıl başında Türkiye’ye vize zorunluğu uygulamıştır.

Bu kargaşa sürerken, 1990 yılbaşına iki ay kala öğrenci olarak Avusturya’ya gelmiş bulundum.

Sokaklar bomboş, perde yerine pencerelerde panjur

Avusturya’nın en büyük iki fabrikasının olduğu Aşağı Avusturya Eyaleti Neunkirchen ilçesinin, Wimpassing köyüne gelmiştim.

Ege’nin en büyük kentinden, Avusturya’nın en küçük köyüne gelmek ilk günlerde gerçekten bir tramvaydı. Tüm pencereler ağaçtan yapılmış panjurlarla kapatılmıştı. Sonradan kapanan kooperatif olarak faaliyet gösteren “Konsum” marketi bir de “Adeg” vardı. Hafta içinde birbirine yabancı olan Türkler, hafta sonu misafirliklerle bu yabancılığı yaratanın sanki Avusturya Anayasası zorunlu kılıyormuş gibi davranıyorlardı. Ancak hep bir bitmeyen rekabet, “kardeşler arasında dahi” var olmuştu.

Nasıl köyse, ülkenin en büyük fabrikalarından olan Semperit buradaydı. O dönem 3 bin işçi çalışıyor ve bu işçilerin çoğu fabrika evlerinde kalıyorlardı.

1912 yılında çeşitli fabrikaların birleşmesiyle kurulan Semperit’in kökenleri 1824 yıllarına dayanmaktadır. Bir diğer fabrikası Traiskirchen kasabasında olan fabrika, araba tekerleriği dahil her türlü kauçuk üretmektedir.

Diğer bir büyük fabrika ise, Wimpassing köyüyle iççice olan Ternitz kasabasındaki Schoeller-Bleckmann’dı.

Burada, benden öncekilerin anlatımına göre 10 bin işçi çalışıyordu.

Ternitz merkezli Schoeller-Bleckmann Petrol Sahası Ekipmanları üretiyordu. Yani bildiğimiz demir ve çelik boru üretiyor.

Schoeller-Bleckmann’da üç hafta ehliyetim olduğundan, fabrika tavan vinci sürmüş, ancak Semperit fabrikasına da müracaat etmiş olmamdan dolayı gelen iş teklifini kabul ederek, iki buçuk yıl Semperit fabrikasında stapler sürücüsü [forklift] olarak çalıştım.

Bu iki fabrikanın en eski çalışanları, tabii ki Türkiye’den gelen ilk misafir işçileri ve onların çocuklarıydı.

Günlerim onların geçmiş hikayelerini dinlemekle geçti – zira ben fabrika kurallarına çok uyan birisi değildim.

Semperit fabrikasında 1970 yılında işe başlayan Veli amca, geldiğinden beri başka hiçbir yerde çalışmamıştı. 1972 yılında eşini getirmiş ve o da Semperit fabrikasında işe başlamıştı.

2000’li yıllarda tanımıştım Veli amcayı. Asıl mesleği berberlikti. Trakya bölgesinden gelmiş ve emekli olmasına da az kalmıştı. Şimdi ne yapar, nerededir bilmiyorum.

Veli amca, Semperit’te çalıştığım sürece, kıdemli olmasının da etkisiyle beni çok korumuştur. Bir dönem Ternitz Atib cami başkanlığı da yapmışlığı var.

1999 yılıydı sanırım. Sohbet ederken, eski anılardan bahsederdi.

Biz bekarlar evinde kalırdık, birkaç kişi aynı oda da. Tuvalet ortak, banyo ortak, mutfak ortaktı. Başka bir ortak noktamız daha vardı; hiçbirimiz Almanca bilmiyorduk.

Çalışmaya ilk başladığımız yıllarda, anlam veremediğimiz gelişmeler yaşadık; “tarihe hafif tebessüm atarak” diyordu.

“Biz sabah işe geliyorduk, “Portier” dedikleri fabrika kapı bekçisi bizi içeri almıyordu. Biz ısrar edince o sinirleniyor, her halinden gidin evinize dediğini anlıyorduk. Ama neden bizi eve gönderiyordu? Biz ertesi gün yine işe geliyorduk ve sorunsuz fabrikaya giriyor ve çalışıyordur.”

“Çok sonra anladık ki bizim zorla eve gönderildiğimiz günler, Avusturya’da resmî tatilmiş.

Takvimleri bize gösterdiler ve kırmızı olan bölümleri işaretleyip, işe gelmemize gerek olmadığını anlattılar.”

Onlar fabrikaya bir saat önce gelen ve yarım saat sonra eve giden, iyi bir yaşam standardına ulaşmaya çalışan işçilerdi.

Yaşantılarını ileriye erteleyen bu işçiler, belki köylerinde bir ev yaptırmış, yakın kentte kiraya verecek bir dükkân yeri satın almış olabilirlerdi.

Bu insanlar anlamadığı bir lisanda kendilerine söylenen her söze; “Ja” evet demiş ama neden evet dediğini hiç sorgulamamış insanlardı. Yokluğun ve fakirliğin bağrından kopup gelenlerin, yokluğa ve fakirliğe karşı verdiği emek savaşıydı onların yaptıkları.

Biraz Almanca öğrenenlerin fabrika başlarını tutuğu, daha iyi bir ücret için bu fabrikalarda çalışmak isteyen köylüsünden para isteyen çakalların olduğu yılları anlatıyordu Veli amca.

Semperit ve Schoeller-Bleckmann fabrikalarında çalışan binlerce Türkiye kökenli işçi tanıdım.

Semperit’ten tazminatsız kovulmuştum. Ben bunun nedenini bana ve ulus kimliğime ırkçı saldırıda bulunan usta başına fiili müdahalemden kaynaklandığını sanıyordum.

Oysa o sadece beklenen bir fırsatmış. Sendikal çalışma yürüttüğüm için Semperit’ten tazminatsız kovulduğumu sonradan öğrendim. Oysa fabrika bağrında Türkiye’nin bütün ideolojik yapılanmalarından bir parça taşıyordu ve bir çoğu bunu biliyormuş.

Süleymancı cemaatinin imamından tutunda, Türkiye merkezli Marksist yapılanmaların hepsinden bir savunucu, Atatürkçü Düşünce Derneği sorumluları, Milli Görüş, Atib Ternitz Başkanı vs vs. hepsi mevcuttu. Buna rağmen sendikal anlamda mevcut sendikanın esiri olmuşlardı.

Sosyal Demokrat Parti [SPÖ] sendikasının hükmettiği Semperit fabrikasında yaşadığım, SPÖ’nün ortaklındaki koalisyon hükümetini “tasarruf paketlerini” eleştiren içerikli bildiriyi fabrika içinde dağıtmam; tazminatsız işten atılmama neden olmuştu.

Bu olayı kamuoyuna taşımamdan dolayı rahatsız olan SPÖ başkanlığındaki Neunkirchen İşçi Odaları [AK] devreye girerek, bana üç yıl üzerinden tazminat ödenmesini sağlamıştır.

Semperit ve Schoeller-Bleckmann fabrikaları, o dönem çalışan ilk ve ikinci neslin elinden bütün değer yargılarını almış, fabrika içerisinde farklı, dışarıda farklı iki ayrı karakter oluşmasını sağlamıştır.

Türkiye’deki ekonomik zor koşullarından sıyrılarak gelen, büyük bir fabrikada iyi bir ücrete çalışan hiç kimse bunu riske idealleri için atmak istemiyordu. Belki de haklılardı… | ©DerVirgül

Yayınlama: 05.11.2024
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.