Fakir ailelerin çocukları ve Reumannplatz parkı

Geç saatlere kadar kalabalığından hiçbir şey kaybetmeyen Viyana- Reumannplatz parkı, yaz aylarında mülteci ve fakir göçmenlerin çocuklarının sesleriyle yankılanıyordu. Çok farklı ülkelerden gelen bu çocukların ortak noktası, fakir ve çocuk olmalarıydı… Ancak bu çocuklara parkta oynamaları bile çok görülüyor…

Fakir ailelerin çocukları ve Reumannplatz parkı

Adem Hüyük 

Reumannplatz, 1872 yılında Bürgerplatz [Vatandaş Meydanı] olarak o zamanki 4. Bölgeye bağlıydı. 1874 yılında Favoriten yeni bir 10. bölge olarak oluşturuldu. Meydanın doğu kenarında 1923’te yapımına başlanan ve 1926’da açılan Amalienbad [yüzme havuzu] ise en baskın bina olacaktı. Kentin ilk sosyal demokrat belediye başkanı olan Belediye Başkanı Jakob Reumann’ın ölüm yılı olan 1925’te meydanın adı Reumannplatz olarak değiştirildi. Belediye Başkanı Jakob Reumann, aynı zamanda Viyana belediye evlerinin temelini atan olarak tarihe geçmiştir.

Sosyalist bir belediye başkanın adını taşıdığı bir meydan ve tarihinde “işçi semti” olarak bilinen Favoriten, yani 10. Bölge…

Tarihinden aldığı sınıfsal mirası devem ettiren 10. Bölge yine işçilerin, dar gelirlilerin ve de göçmenlerin yerleşim alanı olmaya devam ediyor.

Göçmen göçmeni ötekileştiriyor…

Reumannplatz parkı şu günlerde, güneşin yakıcı etkisini kaybetmesiyle birlikte dolup taşıyor. Bu kadar çok çocuğun bir araya gelmesi kaçınılmaz olarak beraberinde büyük bir ses uğultusu doğuruyor.

Bu kalabalık ve ses, oradakilerden tek farkı Avusturya’ya daha önceden gelmiş olmaları ve kerhen entegre sürecinde yol kat etmiş diğer göçmenler tarafından küçümseniyor, ötekileştiriliyor.

Babası ve annesi İç Anadolu bölgesinde yer alan ve Viyana’ya en çok göç veren kentten gelen, eğitimini Viyana’da tamamlayan Avusturya doğumlu bir kadınla Reumannplatz parkında yaptığımız sohbette; kendi geçmişinden soyutlanarak, anne ve babasının da Viyana’ya ilk geldiklerinde ve hatta şimdi bile aynı ötekileştirmeyi yaşadıklarını unutarak parktaki aileleri, aldığı eğitime yakışmayacak bir sübjektif yaklaşımla cahillik, görgüsüzlük gibi ithamlarda bulunması ve ardından mensubu olmadığı bir ulus [Avusturyalılar] adına ırkçılık yapmaya varan pervasızlığı karşısında hayretler içerisinde kaldım.

Sohbetin ilerleyen bölümlerinde fikirlerimi söylememin yerini, savunma almıştı.

Reumannplatz parkındaki çocukların ezici çoğunluğu Suriye, Afgan, Bulgaristan ve Romanya’nın unutulmuş bölgelerinden gelenlerden oluşmaktaydı. Geldikleri ülkelerin sosyo-ekonomik yapısı ekseninde oluşan bir kültür anlayışında yetişen bu insanlardan, Avusturya’ya gelir gelmez uyum sağlaması bekleniliyor, bu insanların hangi şartlarda hayat sürdükleri, alışkanlıkları, değer yargıları gibi insani davranış biçimleri yok sayılıyordu. Bu durum, yaramazlık yapan bir çocuktan, yetişkin birisi gibi akıllı bir biçimde oturmasını istemekle eşdeğerdir.

Tabii ki münferit olaylarda mültecilerin adı geçiyor. Bu bütün mültecilerin böyle olacağı anlamına gelmemelidir. Öte yandan kültürel farklılıkların doğurduğu sorunlarda var.

Bu gibi durumlar, toplumun farklı kesimleri arasında anlayışsızlığı, ön yargıları ve ayrımcılığı artırabilir. Göç ve göçmenlikle ilgili duygular ve tutumlar, karmaşık ve çok boyutlu bir konudur ve bu tür problemlerin üstesinden gelmek için toplumda daha fazla empati, eğitim ve açık iletişim gerekmektedir. Göçmenleri kabul etme süreci, uyum politikalarının başarılı bir şekilde uygulanması ve göçmenlerle yerli nüfus arasında olumlu etkileşimlerin teşvik edilmesiyle daha iyi bir hale getirilebilir. Birlikte yaşamak kaçınılmazsa, birlikte barış ve huzur içinde yaşamanın yollarını, şartlandırmadan ve ötekileştirmeden aramalıyız.

Biz göçmenler olarak, aynı süreci yaşadığımızdan bizden sonra çeşitli nedenlerle yurtlarını terk ederek Avusturya’ya gelen sığınmacı veya diğerlerine daha anlayışlı ve kucaklayıcı olmamız gerekmektedir.

Hiçbir yere sığdıramadığımız bu insanların çocuklarının parklarda daha fazla görünmesi, ekonomik zorlukları olan ailelerin karşılaştığı günlük gerçeklikle ilgili bir göstergedir. Ekonomik eşitsizliklerin azaltılması ve sosyal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi, fakir ailelerin çocuklarının daha çeşitli etkinliklere katılımını sağlayabilir ve onların sosyal hayatlarını destekleyebilir. Aynı zamanda, toplumun tüm kesimlerinin bir arada olduğu eşitlikçi ve kapsayıcı alanlar oluşturmak, sosyal uyumu ve dayanışmayı artırabilir. Bugün Avusturya’da 500 bin çocuk fakirlik sınırında yaşamakta.

Onların davranışlarından çıkarak, onları yargılamak yerine, yerli halkın bakış acısıyla bir zamanlar ve kısmen şimdilerde bile, bizlerinde ötekileştirildiğini unutmamamız gerekiyor.

Viyana’da akademik eğitimini tamamlamış ancak, bireysel çıkar ilişkilerinden başka hiçbir şey düşünmemiş göçmen kökenli Avusturya vatandaşına son olarak şu ifadeyi kullandım: “Parkta oynayan mülteci çocuklarını küçümsüyor ve onların yüzünden 10. Bölgenin bozulduğunu ileri sürüyorsun. Ama bu bölgede oturmadığın halde her gün bu semte geldiğini de ifade ediyorsun. Demek ki diğer semtlerde de sen ötekileştiriliyorsun. Karşılaştığın ayrımcılıkla mücadele edeceğine, yaşadığın eziklik duygusuyla, senden eğitim seviyesi daha düşük insanları ezerek intikam alıyorsun…”

Özellikle sanayi devrimini gerçekleştirmiş ülkelerin halkları, ülkelerine akın akın gelen sığınmacılara karşı çıkarken, içinde bulundukları refahın sağlanmasında, sığınmacıların ülkesinde yaşanan savaşlarda kullanılan silahların etkisini düşünmek zorunda. Zira o ülkelerde yaşan savaş ve iç savaşlar, bu ülkelerin sattığı silahlarla yapılmakta.

Savaş bölgelerinden gelenlerin ruh hali oldukça karmaşık ve çeşitli olabilir. Bu insanlar, savaşın travmatik ve zorlayıcı deneyimleriyle başa çıkmak zorunda kalmışlardır ve genellikle bir dizi duygusal tepki gösterirler. Bu nedenle çok kolay kavga edebilir, şiddette başvurabilirler.

Ucuz döner kuyruğunda bekleyen, parkın yanı başındaki havuza çocuklarını götüremeyen, davranışlarından dolayı kaba, görgüsüz olarak görülen bu insanların bu duruma gelmelerinde, yani yurtlarını terk etmek zorunda kalmalarında, onları yok sayan devletlerin hiç mi suçu yok? | ©DerVirgül

Yayınlama: 24.07.2023
Düzenleme: 24.07.2023
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.