“Gurbetçi” tanımlamasıyla saldırılar başladı
Adem Hüyük | Her yıl aynı tarihlerde ve neredeyse aynı medya grupları tarafından, Avrupa’da yerleşik hayat süren Türkiye göçmenleri “Gurbetçi” tanımlamasıyla aşağılanıyor ve hedef gösteriliyor. Kısır döngü ve nefret söylemleri etrafında oportünist tüccarlık yapan medya, birkaç AK Parti sempatizanın sokak röportajı üzerinden yola çıkarak nefret saçıyor…
Adem Hüyük
Gecen yıl Batı Avrupa’da yerleşik yaşam süren iki milyonun üzerinde Türkiye kökenli tatilini Türkiye’de geçirdi. Ancak Türkiye’nin “Gurbetçi” olarak tanımladığı göçmenler yaşadıkları ülkelere geri dönmeye başladıkları günlerde, internette tıklanma yarışına giren Türkiye merkezli sözüm ona muhalif medya grupları, beş milyon göçmeni yaptıkları haberlerle ötekileştirerek, hedef göstermişti.
Her yıl yaşandığı gibi bu yıl da vizyonsuz ve tüccar medya bu durumdan vazife çıkartarak, Avrupa’da yaşayan sıradan iktidar sempatizanlarının sokak röportajlarında bilimsel hiçbir gerçekliği olmayan, Türkiye’nin ekonomik değerlendirmelerini, sanki bir ekonomi uzmanının değerlendirmesi gibi yansıtmaya başlamış durumda.
Entelektüel okuyucuya sahip olduklarını ileri süren bu medya grupları, “gurbetçi” olarak tanımladığı beş milyon Avrupa’da yaşayan Türkiye göçmenini, bir avuç sempatizanın iktidar yanlısı abartılı övgüsüne kurban ediyor.
Normal şartlarda okuyucu Avrupa ile Türkiye kıyaslamasında mantık yürütür ve sokak röportajlarına beyanda bulunanların sübjektif konumlarını hesaba katar ve bu yorumların objektif olmadığına kanaat getirir ve itibar etmez…
Almanya’nın sadece iki eyaletinin sermayesinin Türkiye sermayesine eşit geldiğini bilir ve bu gibi yorumların duygusal veya yandaşlık olduğunu anlar – kıyaslamanın saçmalık olduğunu bilir.
Gazeteler ülkelerin mevcut durumu üzerinden analiz yapmak zorundadır. Ancak bazı gazeteler, Türkiye gerçekliğinde akademisyenlerin yaptığı analizlere değil bu analizlerin gündelik siyasetin sığlığında kimin işine yaradığına kafa yormakta…
Türkiye tarafından “Gurbetçi” olarak tanımlanan Türkiye göçmenleri, Türkiye’den geri dönüşlerinde Türkiye’deki ekonomik tecrübelerinde dürüst olmadıklarını, siyasi görüşlerine göre değerlendirme yaptıklarının farkındayız. Ancak, mevcut iktidar yanlılarının abartılı övgülerine karşın, muhalefet partilerini destekleyenlerin de dürüst olmadıkları, aşırı karalama yaptıkları resmi istatistikler incelendiğinde görülmüştür.
Göz ardı edilen bir başka gerçeklik ise, Türkiye’de tatil yapan Türkiye göçmeninin, Batı Avrupa’daki ekonomik ve sınıfsal durumudur.
Viyana’da görüştüğümüz tatilciler için Türkiye gecen sene daha ucuz derken, bu yıl fiyat farklılıklarının bariz olarak görüldüğünü belirtiyor.
Öte yandan, Türkiye’ye tatile gidenlerin hepsini eskiden olduğu gibi, işçi sayamayız. Artık yüzde 30’lara varan bir işveren nüfusuna sahip olan Türkiye göçmenlerinin ekonomik değerlendirmeleri genelleştirilmemelidir.
Türkiye göçmenlerinin hepsini işçi olarak değerlendirmek, yanlış bir araştırma olmakla beraber, Türkiye gazetelerinin düştüğü, “Gurbetçiler” nitelendirmesi hatasına düşmemize neden olur.
Yıllık beş milyon Euro cirosu ve yüzlerce çalışanı olan sermaye sahipleri var – her ne kadar hafta sonu bezimle kuru fasulye yese de literatürde o bir burjuvadır… Bu ekonomik büyümenin, kültürel gelişimin dengesizliğinden kaynaklanmaktadır.
Bu anlamıyla, Türkiye’de yaşayanların Almancı dedikleri toplum, çok farklı sınıflara bölünmüş ve Türkiye’ye bakış açıları da değişmiştir.
Yaşar Kemal’in “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler.” Sözünü, O güzel “Gurbetçiler” o güzel arabalarına binip “Türkiye’nin kıymetini bilin” diyerek gittiler… başlığıyla haber yapmak. Bütün Türkiye göçmenlerini Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik dar boğazı görmezden geldiğini ileri sürmektir. Ancak bu Avrupa’dan bakıldığında böyle görülmüyor. En azından bizim görüştüğümüz tatilciler, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi çıkmazdan üzüntü duymakta ve bir an önce iyiye gitmesini istemektedir.
Çok az sayıda sempatizanın gerçeklere dayanmayan verilerle Türkiye’nin nesnel durumunu farklı anlatması, sizin deyiminizle tüm “gurbetçilere” mal edilemez ve onlara nefret duyguları doğuracak başlıklar atılamaz.
Çalıştığı gazeteler inanmadığı şeyler yazması için her hafta para ödüyor gazetecilere. Bunu Türkiye’deki bir gazeteci arkadaşım itiraf etti.
New York Times Yazı İşleri Müdürü John Swinton’un şu sözler geliyor aklıma: “Gazetecilerin bütün işi doğruyu yok etmek, açıkça çarpıtmak, yalan söylemek, olayları çarpıtmak, kara çalmak, para denen putun önünde diz çöküp tapınmak ve günlük ekmeği için ülkesini pazara çıkartmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Biz arkada saklanan zenginlerin buyruğundaki paralı askerleriz. Kuklayız hepimiz onlar ipleri çeker, biz de oynarız. Bizim bütün yeteneklerimiz, bütün yaşamamız, becerilerimiz başkalarının malı. Biz entelektüel fahişeleriz!”
Ancak, Avusturya’da kurumsal yetkinliği olan bilir kişi ise bizzat şu sözleri bize sarf etti: “Geniş okuyucu kitleleri artık ana akım medya gruplarına değil, sizin gibi yerel gazeteler daha çok itibar ediyor. Çünkü sizin büyük sermaye gruplarından beklentiniz olmadığından etkilenmiyor ve daha sade kalıyorsunuz.” | © DerVirgül