Neden Mutsuzuz?
“ …aslında artık kendi kurduğu dünyanın efendisi değildir. Tam tersine , bu insan yapısı dünya, onun efendisi olmuştur. İnsan onun önünde eğilmekte, elinden geldiğince kendi çıkarlarına uydurmaya çalışmaktadır.” (Erich Fromm)
Hüseyin Bozdağ
İlk yazımda Erich Fromm’un Özgürlük korkusu kitabına atıfta bulunmuştum.
Onun fikirlerinden yararlanarak, cep telefonları üzerine bir deneme ortaya çıkmıştı.
Bu yazımda da, özellikle kitabın 4. bölümü üzerinde duracağım.
Böylece aslında, güncel konularla harmanlayarak, kitap için bir tanıtım yazısı yazmış da oluyorum.
Bu sefer mutsuzluğumuz üzerinde durmak istedim.
Çünkü gündelik yaşamda bizi etkileyen bir çok duygunun, yeteri kadar farkına varamıyoruz.
Bu duygulardan etkileniyoruz evet fakat nedenleri üzerine düşünmüyoruz.
Mutsuzluk bu duyguların en önemlilerinden.
Zira hayat kalitemiz üzerinde oldukça önemli etkileri var.
Belki bu yazı, hızlı yaşamlarımızda, derinlerdeki duygu köklerimiz üzerine düşünmemize bir nebze yardımcı olur.
Hüseyin Bozdağ’ın diğer yazıları
Yüzyılımızda, nerede yaşadığımızın, ekonomik ve kültürel durumumuzun, mutsuzluğumuz üzerinde büyük etkileri var.
Avrupa-Afrika ya da savaşın hüküm sürdüğü coğrafyalarda mutsuzluğun anlamı, değişiklikler gösterebiliyor.
Fakat bu yazının yine bir sınırı var ve o da; aslında tüm coğrafyaları etkileyen ekonomik sistemin, mutsuzluğumuz üstündeki etkisi.
İşte tam burada, yazarımızın ön açıcı değerlendirmelerinden faydalanacağım.
Ekonomik sistemin, mutsuzluğumuz üzerindeki etkisi nedir?
Konuya bu soruyu tartışarak başlayalım.
Mutsuzluk sorununun temelinde büyük ve kaba bir ekonomik mantıksızlık ve adaletsizlik yatıyor: Sermayenin insan için olması gerekirken, insanın sermayenin hizmetine girmesi.
Biliyorsunuz ki sermaye dediğimiz büyük maddi birikim insanlığın ortak çabalarıyla birikti.
Binalarımız, köprülerimiz gibi bilim ve kültür de emekçi insanların çabalarıyla şekillendi ve birikti.
Sermayenin bu kadar örgütlü olmadığı dönemlerde, kaşifler insanlık için keşifler yaptı.
Fakat günümüzde, gözümüz büyük şirketlerin laboratuvarlarında.
Yani günümüzde bu birikimi, büyük şirketler tekellerine aldı.
Büyük, gösterişli paketlerin içine sığdırdı ve bize bunları para karşılığı satmakta.
Böylece insan için üretilen her şeye, herkes eşit şekilde ulaşamıyor.
Ulaşamadığımız gibi, icat ettiğimiz bir araba ve ev için ömür boyu çalışmak zorunda kalıyoruz.
Böylece kullanacağımız malzemeler için kölelik kredilerinin altına giriyoruz ve onlar bizi kullanıyor.
Araba, ev ve yiyecek malzemelerinin üretici tekellerine bir nevi kölelik anlamına gelen bu durum, kanımca mutsuzluğumuzun birincil nedenidir.
Çünkü bunlara ulaşmak için çok çalışmalıyız, çok yönlü insani-kültürel ihtiyaçlarımızı öteleyerek, fabrikalarda ve bürolarda daha fazla vakit geçirmeliyiz.
Bu durum mutsuzluğumuza fazlasıyla katkıda bulunmaktadır.
Peki bu duruma nasıl bir refleks gösteriyoruz?
Manevi duygu ve inançlarımızın, bu reflekse etkileri ne der? Konuyu elden geldiğince açalım.
Adaletsiz bir dünya diyoruz.
Ekonomik baskılarla ve savaşlarla sürekli korkutuluyoruz.
Bu durumun üzerimizde yarattığı baskı çok büyük.
Bu durumun değişmesini umut ediyoruz yahut etmiyoruz.
Fakat neden etmiyoruz?
İşte burada bizi bu dünyadan koparan manevi duygularımızın payı büyük.
Maddi dünyayı ikincil plana alarak, asıl amacımızı maneviyat olarak belirlediğimizde; bu sistemin kolayca bir parçası ve esiri oluyoruz.
Çünkü bizim nihai amacımız, cennet yahut ideal herhangi bir sonsuz-soyut dünya olduğunda, bu dünyayı değiştirme fikrimiz zayıflıyor.
Var olan sisteme boyun eğiyoruz ve sadece bu sistemde kendimize yaşam alanları-nefes boruları- yaratmakla yetiniyoruz.
Yaşamlarımızın güvenli ve çekilebilir olması da bizim için yeterli geliyor.
İşte kendimizden verdiğimiz bu taviz, bizi mutsuz eden ikincil neden olabilir.
Makineler dünyayı ne zaman ele geçirecek diye düşünürken, aslında kullandığımız makinelerin çoktan kölesi olmuş durumdayız.
Gerçekte çoktan beri dünyamızı, makineler zaten yönetmekte.
Bununla birlikte, özgürlük yanılsaması içinde olduğumuz bir dünyadayız.
Sermaye için ürettiğimiz ve tükettiğimiz oranda birey olmamız, bizi özgür yapmıyor.
Aksine mutsuz yapıyor.
Kendi mutluluğumuz dışındaki bir amaca araç ediniliyor olmak yine mutsuzluğumuzun temeli.
Dev güçler tarafından tehdit edildiğimizi bilerek mutlu yaşayamıyoruz.
Fakat mutluluğumuzu, başka bir çağa ertelemeden; umuttan, güzellikten ve sevgiden beslenen küçük mutluluklara ulaşmak, hala elimizde.
Mutluluklar efenim…(virgül.at)
© Bild:virgül.at