Sade bir aşk
![Sade bir aşk](https://www.dervirgul.com/wp-content/uploads/2025/02/IMG_5318.jpg)
| Derleyen Adem Hüyük
Aşkın nasıl yaşandığı, anlamlandırıldığı ve sürdürüldüğü ideolojik duruşa veya dini inanca göre değişebilir.
Platon’a göre aşk, basitten mükemmele doğru ilerleyen bir süreci takip eder. Bu süreç, “Aşkın Merdiveni” olarak bilinir: İlk aşamada birey, fiziksel güzelliğe ilgi duyar ve aşık olur. Zamanla fiziksel güzelliğin tek bir bedende değil, genel bir kavram olduğunu anlar. Kişi, sadece fiziksel değil, ahlaki ve entelektüel güzelliğin de önemli olduğunu fark eder. Son aşamada birey, güzelliğin en saf ve değişmez halinin “İdealar Dünyası”nda olduğunu kavrar.
Platonik Aşk
Günümüzde “Platonik aşk” denildiğinde genellikle karşılıksız ya da cinsellik içermeyen bir aşk akla gelir. Ancak Platon için aşk, fiziksel çekimden başlayıp bilgeliğe ve hakikate ulaşmaya yönelik bir yükseliş sürecidir. Gerçek aşk, yalnızca fiziksel güzelliğe değil, ruhsal ve entelektüel gelişime duyulan sevgidir.
Platon’a göre aşk, insanı maddi dünyadan uzaklaştırarak idealar dünyasına yaklaştıran bir güçtür. Bu yüzden Platon’un aşk anlayışı, aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil, bireyin kendini aşması ve mükemmelliğe ulaşması için bir araç olarak görür.
Devrimciye Göre Aşk
Devrimciler için aşk, sadece bireysel ve romantik bir duygu değildir; mücadeleyle, özgürlükle, kolektif bilinçle ve ideallerle iç içe geçmiş bir kavramdır. Devrimci aşk hem bireysel bir bağlılığı hem de toplumsal dönüşüm arzusunu barındırır.
Aşk, Mücadele ve Özgürlük
- Devrimci bir kişi için aşk, bir insana duyulan sevgiden öte, insanlığa ve adalete duyulan büyük bir sevgiyi kapsar.
- Nazım Hikmet, Che Guevara, Fidel Castro, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş gibi devrimcilerin aşk anlayışı, bireysel aşktan kopuk değildir ama her zaman mücadeleyle yoğrulmuştur.
- “Aşk, insanı devrimci yapar” sözü, aşkın sadece duygusal değil, dünyayı değiştirme gücü verdiğini ifade eder.
Devrimci Aşkın Özellikleri
Özgürlükçüdür: Kapitalist toplumun dayattığı ekonomik bağımlılık, çıkar ilişkileri ve baskıcı ahlak anlayışına karşı durur. Gerçek aşk, özgür bireyler arasında, eşitlikçi bir bağ üzerinden kurulur.
Fedakârdır: Devrimci, aşkını sadece bireysel bir mesele olarak değil, toplumsal bir sorumlulukla ele alır. Kendi aşkını bile mücadeleye feda edebilir.
Bilinçlidir: Devrimci aşk, kapitalizmin metalaştırdığı ilişkilerden uzak durur. Sınıfsal bilince sahiptir ve aşkı bir gösteriş aracı olarak görmez.
Tüketim Karşıtıdır: Kapitalizmin sunduğu romantik aşk anlayışına karşıdır. Sevgililer Günü gibi özel günlerde tüketim çılgınlığına kapılmaz.
Eşitlikçidir: Kadın-erkek ya da farklı cinsiyetler arasında sınıfsız ve eşit bir ilişkiyi savunur. Kadının veya erkeğin, birbirine ekonomik veya sosyal olarak bağımlı olduğu aşkı reddeder.
Devrimci Aşkın Pratikteki Karşılığı
- Nazım Hikmet’in Piraye’ye, Vera’ya olan aşkı, sadece romantik bir bağ değil, özgürlük ve mücadeleyle iç içe geçmiş bir bağlılıktı.
- Che Guevara’nın “Gerçek bir devrimciyi en çok ne motive eder?” sorusuna verdiği cevap: “AŞK!”
- Deniz Gezmiş ve arkadaşları, aşklarını bile mücadele içinde yaşadılar, bireysel hayatlarını devrime adadılar.
Devrimci için aşk, bir insanı sevmekten öte, insanlığı, özgürlüğü, eşitliği ve adaleti sevmekle bağlantılıdır. Devrimci aşk, kapitalist sistemin dayattığı metalaşmış ve bireysel çıkarlar üzerine kurulu ilişkilerden farklı olarak özgürlükçü, eşitlikçi ve fedakâr bir aşktır.
Platon’a göre aşk, insanı maddi dünyadan uzaklaştırarak idealar dünyasına yaklaştıran bir güçtür. Bu yüzden Platon’un aşk anlayışı, aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil, bireyin kendini aşması ve mükemmelliğe ulaşması için bir araç olarak görür.
Marksizmde Aşk
Karl Marx, aşk üzerine doğrudan ve sistemli bir kuram geliştirmemiştir, ancak onun düşüncelerini takip ederek, aşkın toplum ve ekonomi ile nasıl bağlantılı olduğunu yorumlamak mümkündür. Marx’a göre aşk, tıpkı diğer insani ilişkiler gibi, yaşanılan ekonomik sistemden bağımsız düşünülemez.
Aşkın Maddi ve Sınıfsal Boyutu
Marx’ın temel yaklaşımı olan tarihsel materyalizm çerçevesinde aşk, bireysel bir duygu olmanın ötesinde toplumsal koşullarla şekillenir. Aşkın doğası, üretim biçimlerine, ekonomik yapıya ve toplumsal sınıflara bağlı olarak değişir. Kapitalist sistemde aşk, tıpkı diğer insan ilişkileri gibi, metalaştırılmış ve ekonomik ilişkilerden etkilenmiştir.
Kapitalizm ve Aşkın Metalaşması
Marx ve Engels, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserlerinde, modern kapitalist toplumda aşkın ve aile yapısının ekonomik çıkarlarla nasıl iç içe geçtiğini ele alır.
- Kapitalizmde aşk, kişisel bir deneyim olmaktan çıkıp ekonomik kaygılarla şekillenir.
- Evlilik, çoğu zaman duygusal bir birliktelikten çok, ekonomik çıkarlar ve sınıfsal pozisyonlarla ilgilidir.
- Kadınlar, özellikle burjuva aile yapısı içinde, ekonomik bağımlılık nedeniyle aşkı özgürce yaşayamaz.
- Romantik aşk bile kapitalist piyasanın etkisine girmiştir; örneğin, düğün endüstrisi, hediyeler ve tüketim alışkanlıkları, aşkı bir pazarlama aracı haline getirmiştir.
Komünist Toplumda Özgür Aşk
Marx’a göre, kapitalist sistem ortadan kalktığında, aşk da gerçek anlamda özgürleşecektir. Komünist toplumda:
- İnsanlar ekonomik bağımlılık olmadan eşit ilişkiler kurabilir.
- Aşk, maddi çıkarlar ve sınıfsal kaygılar olmadan, gerçek insani bir ilişkiye dönüşebilir.
- Kadınlar ve erkekler arasında gerçek eşitlik sağlandığında, aşk doğal bir bağ olarak yaşanabilir.
Marx’a göre aşk, sadece bireysel bir duygu değil, toplumsal ve ekonomik yapılar tarafından şekillenen bir olgudur. Kapitalist toplumda aşkın metalaştığını, ancak gerçek özgürlüğün ekonomik eşitlikle mümkün olacağını savunur. Marxist perspektiften bakıldığında, aşk yalnızca kişisel bir mesele değil, sınıfsal ve toplumsal bir meseledir.
Nazım Hikmet’e göre aşk, yalnızca bireysel bir duygu değil, aynı zamanda özgürlük, tutku, emek ve mücadeleyle iç içe geçmiş derin bir yaşam deneyimidir. Onun aşk anlayışı, romantik aşkın ötesine geçerek insanlığa, devrime ve memlekete duyulan sevgiyi de kapsar. Şiirlerinde aşk, hem bireysel hem de toplumsal bir boyuta sahiptir.
Nazım Hikmet’te Bireysel ve Tutkulu Aşk
Nazım Hikmet, aşkı tutkulu, içten ve özgür bir şekilde yaşamayı savunur. Şiirlerinde sevdiği kadınlara yazdığı dizeler, aşkın bedensel ve ruhsal bir bütünlük taşıdığını gösterir. Onun için aşk, bir insanın diğerine duyduğu derin bağlılıktan çok, hayatın anlamını ve güzelliğini keşfetmenin bir yoludur.
Örneğin, Piraye’ye yazdığı şiirlerde aşk:
“Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…”
Bu dizelerde, aşk bir kişiye duyulan özlem olmasının ötesinde, insanı hayata bağlayan güçlü bir duygu olarak ele alınır.
Aşk ve Özgürlük
Nazım Hikmet için aşk, sınırlandırılmaması ve özgürce yaşanması gereken bir duygudur. Onun aşkı, kıskançlıkla, sahiplenme duygusuyla ya da toplumsal kurallarla boğulmaz.
Örneğin, Vera Tulyakova’ya duyduğu aşk, aşkın zamana ve mekâna yenilmediğini gösterir. Nazım, 50’li yaşlarında olmasına rağmen Vera’ya âşık olduğunda, aşkın yalnızca gençliğe ait olmadığını, insanın her yaşta sevebileceğini ve aşkın devrimci bir duygu olduğunu vurgular.
Toplumsal Aşk: Memleket Sevgisi
Nazım Hikmet’in aşkı, yalnızca bireysel değil, toplumsal ve politik bir aşkı da kapsar. Onun memlekete ve halkına duyduğu sevgi, aşkın en büyük ifadelerinden biridir. “Memleketim” şiiri, bu tür bir aşkın en güçlü örneklerinden biridir:
“En fazla bir yıl sürer
Yirminci asırlarda ölüm acısı
Kalbimden kalbine bir yol vardır
Görüyorsun değil mi?”
Burada aşk, yalnızca bir kadına değil, insanlara, memlekete ve umuda duyulan bir aşktır.
Aşk ve Mücadele
Nazım Hikmet’in aşk anlayışı, pasif bir bekleyiş değil, mücadele gerektiren bir çabadır. Ona göre aşk, emek ister ve tıpkı devrim gibi, uğruna mücadele edilmesi gereken bir olgudur:
“Sevmek, iki insanın göz göze gelmesi değil,
Birbirine bakarken aynı geleceğe bakabilmektir.”
Bu yaklaşım, aşkın yalnızca duygusal bir bağ olmadığını, birlikte bir hayat ve mücadele kurma süreci olduğunu gösterir.
Nazım Hikmet’e göre aşk, saf bir duygu olmanın ötesinde, insanı özgürleştiren, ona güç ve umut veren bir kavramdır. O, aşkı hem bireysel hem de toplumsal bir boyutta ele alır:
- Romantik aşkı tutkuyla yaşar,
- Özgürlüğü aşkın en önemli koşulu olarak görür,
- Memleketine ve insanlığa olan sevgisini bir aşk olarak tanımlar,
- Aşkın bir mücadele gerektirdiğini vurgular.
Nazım’ın aşkı, yalnızca iki insan arasında yaşanan bir duygu değil, hayata, insana ve mücadeleye duyulan büyük bir bağlılıktır.
Kapitalizme Göre Aşk
Kapitalist sistemde aşk, bireysel ve saf bir duygu olmaktan çok, tüketim kültürünün bir parçası haline gelmiştir. Kapitalizm, aşkı bir meta olarak şekillendirir ve onu ekonomik bir araç olarak kullanır.
Aşkın Metalaşması
Kapitalizmde aşk, reklamlar, filmler, moda ve sosyal medya aracılığıyla bir tüketim nesnesine dönüştürülür.
- Sevgililer Günü gibi özel günler, aşkı ticarileştirerek büyük bir sektör haline gelir.
- Hediyeler, pahalı yemekler, yüzükler ve tatiller, aşkın maddi bir göstergeye dönüştürülmesine neden olur.
- Aşkın gerçekliği, bireysel duygular yerine piyasanın belirlediği normlara uygun hale getirilir.
Romantik Aşk ve Tüketim Kültürü
Kapitalizm, insanlara belli bir “ideal aşk” sunar ve bu idealin peşinde koşmalarını teşvik eder.
- Hollywood ve popüler kültür, aşkı genellikle sınıfsal gerçeklerden uzak, mükemmel ve masalsı bir şekilde gösterir.
- Sosyal medya, ilişkileri dışarıya sunulması gereken bir “performans” haline getirir.
- Aşk, bireylerin statüsünü ve ekonomik gücünü gösteren bir gösteriş biçimine dönüşür.
Ekonomik Bağımlılık ve Aşk
Kapitalist sistemde bireyler, ekonomik koşullara göre aşk ilişkilerini şekillendirir.
- Maddi gücü olmayan bireylerin, özellikle kadınların, ekonomik bağımlılık nedeniyle ilişkilere mecbur kalması yaygın bir durumdur.
- “Zengin eş” bulma veya sınıfsal yükselme aracı olarak evlilik, kapitalist toplumlarda sıkça görülen bir olgudur.
- İş yaşamının yoğun temposu, aşkın daha az yaşanmasına veya hızla tüketilen bir duyguya dönüşmesine neden olur.
Alternatif: Özgür Aşk
Kapitalizmden bağımsız bir aşk, ekonomik baskılardan, tüketim kültüründen ve sınıfsal kaygılardan arınmış bir aşk olabilir.
- Gerçek aşk, maddi göstergelerle değil, duygusal, entelektüel ve ruhsal bağlarla tanımlanmalıdır.
- Tüketim kültürü tarafından şekillendirilmiş aşklar yerine, özgür bireylerin eşitlikçi ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler kurması gerekir.
Kapitalizm aşkı bir duygu olmaktan çıkarıp bir tüketim nesnesine dönüştürür. Gerçek aşk ise ekonomik çıkarlar ve piyasa dinamiklerinden bağımsız bir şekilde yaşandığında mümkündür.
Sade bir aşk, gösterişten uzak, çıkar ilişkilerine dayanmayan, samimi ve doğal bir sevgiyi ifade eder.
- Koşulsuzdur: Maddi beklentilerden, statüden veya toplum baskısından bağımsızdır.
- Özgürdür: Sahiplenme, kıskançlık veya zorunluluk hissi barındırmaz.
- Doğaldır: Sosyal medyada sergilenmeye ihtiyaç duymaz, abartılı romantizm klişelerine kapılmaz.
- Derindir: Gösterişli hediyeler, büyük sözler değil, küçük ama anlamlı anlar değerlidir.
- Eşitlikçidir: Taraflardan biri diğerine üstünlük kurmaz, sevgi ve saygı karşılıklıdır.
Sade bir aşk, sevmenin en yalın ve en güçlü hâlidir. |© Der Virgül