Schengen’in sonu mu geliyor?

Schengen’in sonu mu geliyor?

| Adem Hüyük

Schengen Bölgesi, Lüksemburg’un, Schengen kasabasında 1985 yılında imzalanan Schengen Anlaşmasını uygulayan 29 Avrupa ülkesinin topraklarını kapsamaktadır. Schengen bölgesi, alan içinde ve dışında seyahat edenler için sınır kontrolleri ile uluslararası seyahat edenler için tek bir devlet gibi ancak herhangi bir iç sınır kontrolü olmadan çalışır. Schengen Bölgesi şu anda 423 milyon kişilik bir nüfusa sahip ve 4.368.693 kilometrekare [1.686.762 sq mi] bir alanı kapsamaktadır.

Schengen kurallarının uygulanması, aynı zamanda üye olmayan devletler ile sınır denetimlerinin güçlendirilmesi, diğer Schengen üyeleri ile sınır kontrollerini ortadan kaldırmaktadır. Herhangi bir AB ülkesinin ulusal kimlik kartı, onaylı bir pasaportu ya da bir AB kimliği ile havaalanlarında, otellerde ya da polis tarafından yapılan kontroller için gereklidir ve ulusal kurallara bağlı olmakla beraber ülkeler arasında değişir. Bazen, düzenli olarak Schengen ülkeleri arasındaki sınır kontrollerinde kullanılır. [kaynak: wikipedia]

Kıta Avrupa’sının “refah/sosyal devlet” statüsüne ulaşmış, diğer bir deyişle “sanayi devrimini” tamamlamış ülkeler kıtanın batısında yer alırken, sanayileşmesinin doğu/batı ayrımına tambon ülke olarak ev sahipliği yapan Avusturya, mevcut koşullarından bağımsız olarak stratejik olarak her zaman önemli bir ülke olarak görülmüş ve ittifaklar ve birlikler içinde sözü dikkate alınır ülke konumunda değer görmüştür.

Dış dünyadan bakıldığında, Almanya’nın her yönlü gücünün etkisiyle, Avusturya Almanya’nın güdümünde bir ülke olarak değerlendirilir. Hatta daha basit değerlendirme yapan çevrelerce, Almanya/Avusturya yakınlığını, Türkiye/TCKK ilişkilerine kadar indirgenmiştir. Tabi ki bu benzetme söz konusu bile olamaz.

Avusturya, Alman devletleri üzerindeki hegemonya sürmüş, “Yedi Hafta Savaşı” diğer bir deyişle “Kardeş Savaşı” olarak tarihte yer alan Avusturya-Prusya Savaşı yenilgisi sonrasında başlayan süreç günümüzdeki Almanya devletinin temellerini oluşturmuştur. Dolayısıyla ilişkilerin derinliği, savaşların yaşanmasıyla değişmemiş ve üstünlük savaşına hiçbir dönem girilmemiştir.

Bugün 83,8 milyon nüfusa sahip olan Almanya, Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkesi olmasında, 9 milyon nüfuslu Avusturya’nın varlığı inkar edilemeyeceği gibi, Avusturya’nın AB ülkeleri arasında dördüncü ekonomik güç olmasında da Almanya’nın varlığı inkar edilemez. Zira teknolojide iki ülke birbirine yan sanayi görevi görmektedir. Sadece bir örnek verecek olursek; Almanya’nın dev otomotiv sektörünün neredeyse yarısından fazlası Avusturya’da üretilmektedir.

Merkel | “Avusturya her zaman bir adım öndeydi’’

07.04.2020 tarihinde dönemin Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Korona virüsü salgınıyla mücadele kapsamında Avusturya hükümetinin çalışmalarına dair sarf ettiği; “Avusturya her zaman bir adım öndeydi’’ sözleri, öylesine söylenmemişti.

Mülteci akını iki ülke arasındaki dengeleri bozdu

Kıta Avrupa’sına yoğun mülteci akını yaşandığı dönemlerde, en çok itiraz Avusturya ve İtalya’dan gelirken, en çok mülteciyi kabul eden Almanya’dan kayda değer bir itiraz çıkmadığını, biraz araştırdığınızda fark edeceksinizdir.

Bunun çok çeşitli nedenleri olurken, en büyük nedenlerden birisi ise Almanya’nın hâkim olduğu silah sanayisidir. Zira Suriye, Afganistan veya savaş yaşanan hangi ülke olursa olsun, Almanya oraya kesinlikle silah veya mühimmat satmıştır. Öte yandan, sanayinin her gün biraz daha genişlemesi ve her yıl cari fazlalık veren bütçesi, emek gücüne doğan ihtiyacı artırmaktadır. Bu ve daha bir çok nedenden dolayı Almanya göç ve sığınmacı konusunda hep en son konuşan ülke olmuştur.

Tampon ülke olmanın dezavantajı

Avusturya ve İtalya ve de sonrasında Yunanistan, AB sınır ülkeleri olmalarından dolayı büyük sıkıntılar çektiklerini devamlı dile getirmişlerdir. Ancak Avusturya’nın AB sınırlarının genişlemişi nedeniyle tampon ülke olmaktan çıktığı varsayılsa da ülke AB’ye giren mültecilerin ilk ülke olmaktan kurtulamıyor.

İlk ülke olmanın AB mülteci yasalarına göre oluşturduğu dezavantaj ise, hangi ülkede yakalanırsa yakalansın, düzensiz göçmen AB sınırlarına ilk hangi ülkeden girdiyse oraya sınır dışı edile biliniyor. Yani Avusturya, İtalya veya Yunanistan’a.

Avusturya, Sırbistan’a Gizli Mülteci Kampı Kurdu

2019 yılında uygulanan ve 2020 yılında ortaya çıkan bir mülteci kampı, AB ülkeleri arasında tepkilere neden oldu. Avusturya’nın aşırı sağcı İçişleri Bakanı Herbert Kickl [FPÖ] tarafından, sınır ötesinde mülteci kampı kurularak, maliyetinin karşılandığı ve sığınmacıların oraya gönderildiği ortaya çıktı.

Avusturya, sığınma talepleri reddedilen mültecileri Sırbistan’a sınır dışı etmek için, bu amaçla, Balkanlar’da mülteci konaklama birimleri finanse ettiği ortaya çıktı. İki ülke arasındaki anlaşma 24 Nisan 2019’da ilgili içişleri bakanlıkları tarafından imzalandı.

Proje hukukun üstünlüğü ve aynı zamanda ahlaki değerlere ters olduğu için eleştirilmişti.

Avusturya, Almanya’nın reddettiği göçmenleri kabul etmiyor

09.09.2024 tarihinde Avusturya İçişleri Bakanı Gerhard Karner [ÖVP] Pazartesi günü Bild gazetesine verdiği demeçte, “Avusturya, Almanya’dan reddedilen kişileri kabul etmeyecek” dedi.

Muhafazakâr Halk Partisi ÖVP siyasetçisi, “Yasal olarak herhangi bir hareket alanı yok. Mevcut yasa bu. Bu nedenle Federal Polis Müdürüne herhangi bir devralma yapmaması talimatını verdim” dedi.

2015’ten beri Almanya’nın Avusturya ile sınır kontrolleri

Hükümet çevrelerine göre, Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser daha önce tüm Almanya kara sınırlarında geçici AB iç sınır kontrolleri emrini vereceğini açıklamıştı. Düzensiz göçün daha da azaltılması için bu gereklidir dedi. Uygulamada bu, Almanya’nın Danimarka, Hollanda, Belçika, Lüksemburg ve Fransa ile olan batı ve kuzey sınırlarında kontrollerin uygulamaya konması anlamına geliyor. Almanya, geçen yıldan bu yana Polonya, Çek Cumhuriyeti ve İsviçre sınırlarında, 2015’ten bu yana da Avusturya sınırında sabit kontroller gerçekleştiriyor.

İnsanların Almanya’ya girmelerine izin verilmezse ve Avusturya tarafından geri kabul edilmezse sınır bölgesinde mahsur kalacakları da bir sorun olarak iki ülkenin başlıca çözmesi gereken siyasi durum olarak değerlendiriliyor.

Almanya’dan reddedilen kişileri kabul etmeyeceğiz diyen Avusturya’ya karşın, Almanya, önümüzdeki hafta itibarıyla bütün sınırlarında kontrollere başlamaya hazırlanıyor. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, bunu düzensiz göçü kısıtlama ve terörizm ile sınır ötesi suçlara karşı daha güçlü bir koruma sağlama arzusuyla gerekçelendirdi. “Avrupa hukukuna uygun geri çevirmeler” de uygulanması planlanıyor.

Avrupa basını ne diyor?

Avrupa basını, sınır kontrollerinin uluslararası bağlamda doğurabileceği sonuçları tartışıyor.

Belçika’dan Le Soir gazetesinden Béatrice Delvaux, AB’li hükümet liderlerinin panikle hareket ettiği eleştirisinde bulunuyor:

“Başımızda böyle hükümetler varken, aşırı sağın iktidara yükselmesine gerek yok: AfD’li liderler ‘on yıldır talep ettikleri’ politikaları nihayet hayata geçiren demokratları alaya alma fırsatını kaçırmadılar. Mükemmel olmaktan uzaksa da sığınmacıların ev sahibi ülkeler arasında adil koşullarda dağıtılmasını düzenleyen Avrupa Göç Anlaşması, kabul edildiği gibi bir kenara atılmış oldu. Seçim baskısı ve aşırılıkçı güçlerden duyulan korku, iktidar sahiplerinin başsız tavuklar gibi ortalıkta dolaşmasına sebep oluyor ve göç mevzusu da bir çıkış yolu vazifesi görüyor.”

Avusturya Die Presse gazetesinden Christian Ultsch, kontrolsüz göçün AB’yi parçalama potansiyeline sahip olduğunu söylüyor:

“Almanya yıllarca örnek bir Avrupa devleti gibi davrandı. Ancak şimdi bardak doldu. Solingen’deki terör saldırısı … Federal Cumhuriyet’te büyük bir dönüm noktasına işaret ediyor. Almanya sınırlarını kapatır ya da doğrudan sınırda etkili yıldırım prosedürleriyle göçmenler için turnikeler kurarsa, AB’nin dış sınırına kadar uzanan bir domino etkisi yaşanması muhtemel. … Almanya, AB hukukunu sinsice geçersiz sayarsa bunun bedeli ağır olur: Zira o zaman herkesin istediğini yapabileceği bir boşluk doğar. Avrupa genelinde aşırı sağın iktidara gelmesini beklemek de bir seçenek değil. Bir şeyler yapmak zorundayız. Avrupa toplumları düzensiz göçten bunalmış durumda.”

Almanya’dan Taz gazetesi yazarı Christian Jakob, bunun tehlikeli bir domino etkisi yaratmasından endişe ediyor:

“Başka hiçbir meselede bombanın pimi bu kadar hızlı çekilemez. Avusturya geçtiğimiz yıl, Almanya’nın geri çevirdiği 12 binin üzerinde sığınmacıyı neredeyse hiç yakınmadan ve sesini çıkarmadan kabul etmişti; ama şimdi seçim kampanyası sürerken, Berlin’de kopan patırtının ardından bu durum sona erecek gözüküyor. Peki ya sonra ne olacak? Diğer devletler bu tutumu örnek alabilir. Bunun sonucunda da sınırların kapatılması ve geri çevirmelerin dış sınırlara değin uzanması söz konusu olabilir – işte gerçek kaosun kopacağı ve AB’li ortaklara yönelik garezin büyüyeceği nokta da bu. … Sığınmacı meselesinde AB’deki atmosfer böyle değişmeye devam ederse, AB şüphesiz daha da zayıflar. Ve biliyoruz ki bunun için daha kötü bir zamanlama olamazdı.”

Polonya gazetelerinden Tygodnik Powszechny yazarı Lukasz Graevski; “Angela Merkel’in son 20 yıldır izlediği politikanın temelleri enkaza dönmüş durumda. Rusya’yla ilişkiler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği gün son buldu. CDU’nun bugünkü lideri Friedrich Merz, Merkel’in 2015’te ardına kadar açtığı sınırları kapatmak istiyor. VW’den gelen nahoş haberler de bizi Almanya’daki ekonomi modelini sorgulamak zorunda bırakıyor. Ancak Almanya’nın yüz yüze olduğu sorunlar bütün kıtanın da sorunları. Berlin’in göç politikasında yapılan her değişiklikten etkilenen Polonya’nın sınırlarında da aynı sorunlar yaşanıyor. Alman şirketlerinden geçilen siparişlerle hayatta kalan Polonyalı tedarikçiler ve fabrikalar da aynı sorunları yaşıyor. Almanların Kiev’e yönelik desteklerini azaltmaya başlamaları halinde Polonya’nın askeri stratejisi de aynı sorunla karşılaşacak.” Diyor. | ©DerVirgül

 

Yayınlama: 12.09.2024
Düzenleme: 12.09.2024
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.