Siz hangi yaşamın koçusunuz?

Yaklaşık yirmi yıl önce Avusturya’da üfürükçü bir hocaya bir bahaneyle gitmiş ve ücretini uzattığımda, “masaya koy, böyle almam günah” demişti. Sanki masadan sonra kendisi almayacakmış gibi. Şimdilerde Viyana’da nereye dönsen bir yaşam koçuyla karşılaşıyorsun! Viyana’da yaşam koçluğu yapanların, hangi yaşamın koçluğunu yaptıklarını inceledik… Adem Hüyük

Siz hangi yaşamın koçusunuz?

Adem Hüyük 

Avusturya’da yaşayan yaklaşık 320 bin Türkiye kökenlinin sosyo-kültürel yapısı gözetilerek dönemsel ihtiyaçları simsarlar tarafından çok iyi görülmüş ve her döneme göre yeni çözüm ürettiğini iddia eden araçlar yaratılmıştır. Bu tür araçların kabul görmesi, Türkiye toplumun bilinçsiz olmasından değil, çaresiz olmasından kabul görmüştür. 

Avusturya’da yaşayan birinci ve ikinci nesil ve de sonradan gelenlerin bazıları dil, kültür ve psikolojik eziklik yaşayanlar, karşılaştığı problemleri çözme becerisi gösterememiş, önüne çıkan engelleri birilerinin kendisi yerine aşmasını beklemiştir. [Not: Burada kesinlikle bir genelleme yapılmamaktadır.] 

Avusturya’da öteden beri Türkiye göçmenlerinin danışma ve tercümanlık hizmetini yapan danışma bürolarını bir kenara bırakırsak, son zamanlarda üst düzeyde vaatlerde bulunarak, bürokratik alanda sorunları çözeceğini taaddüt eden ama bunu yapamayan birçok danışmanlık yapanları bir çoğumuz duymuşuzdur. Ancak belirli bir süre sonra bu simsarların gerçek yüzleri ortaya çıkınca, danışmanlık hizmetini hakkı ile yapanların kıymeti bilinmeye başlamış ve bu cevreler artık rağbet görmemiştir. 

Sadece Almanca konuşmaktan başka bir yeteneği olmayanların danışmanlık yapma furyası bitmeye yüz tuttuğu yıllarda, bu seferde psikolojik alanda yeni bir furya başlamış ve her önüne gelen “kişisel gelişim uzmanı, yaşam koçu” olmaya hatta danışan kabul etmeye başlamıştır. 

Görüştüklerimden sorumlu olarak bize göre yetersiz olan yaşam koçları ve kişisel gelişim simsarları, yaşadıklarının sorumluluğunu almayan, nasıl yaşayacağına ne yiyip ne içeceğine, nasıl düşüneceğine başkalarının karar vermesine ihtiyaç duyan bireylerin, hiçbir şey yapmadan parasını almaktadır…

Yaklaşık yirmi yıl önce Berndorf kasabasında para karşılığı, insanların sorunlarına çare bulduğunu iddia eden üfürükçü hocaya gittiğimde, “benim çocuğum olmuyor” demiştim. Oysa oğlum Deniz bir yaşındaydı. İşim bittiğinde belirlenen ücreti uzattığımda, hayır masaya bırak, elden almam günah dedi. Arkamı dönüp çıkarken, tekrar simsara dönerek, “peki bu parayı, bu masandan sonra sen almayacak mısın. O zaman günah değil mi?” diye sormuştum… 

Yirmi yıl önce yaşadığım bu olayın benzerlerini bugün Viyana’da yaşam koçu adı altında muska yazan simsarlarda gördüğümü söyleyebilirim. 

Birçok yaşam koçu veya kişisel gelişim uzmanı olduğunu iddia edenlerin geçmişini araştırdığımda, aslında kendilerinin profesyonel psikolojik destek gördüklerini keşfettim. 

Türkiye’den gelerek, kişisel gelişim, NLP (Neuro Linguistic Programming) Sinir Dili Programlaması, yaşam koçu ve hatta, kitap yazma, şiir yazma gibi alanlarda para karşılığı kurs verenlerin seminerlerine katıldım. Orada da gördüm ki, hayatında bir tane bile kitap okumayan insanlara, “siz de kitap yazabilirsiniz” özgüveni satılıyordu. 

Tamamen ticaret amaçlı yapılan bu dersler sonucunda, okumayı çok istemiş ama eğitimini çeşitli nedenlerden dolayı bitirememiş özellikle kadınların özlemlerinin sömürüldüğünü gördüm. 

İki yıl önce DerVirgül tarafından da yapılan bir haberde, bir Facabook kadın grubunun reklamını yaparak öne çıkardığı sahte psikolog, insanları mağdur etmiş ve sonucunda Avusturya’da hapis cezası almıştı. Onlarca danışandan para almış ve yetkisi olmadığı halde onlara ilaç vermişti. Bu günlerde kendilerinin psikolojik desteğe ihtiyacı olanlar, yaşam koçu adı altında topluma yargı dağıtıyor ve onların parasını alıyor. Oysa Avusturya’da ve Viyana’da eğitimlerini tamamlamış birçok Türkçe konuşan psikolog bulunmakta. 

Açık ve net belirtmek istiyorum ki ben ve Der Virgül sorumluları, hiçbir psikoloji alanında, kendi imkanlarımızla okuduğumuz kitaplar dışında bir eğitim almadık. Ancak eğitim aldıklarını iddia eden simsaralar, bizim karşımızda “danışan” konumuna düşmüştür. Bu nedenle, danışmak istiyorsanız, uzman kişilere gitmenizi tavsiye ediyoruz… | DerVirgül 

Sonuç olarak, sizinle 2020 yılında sevgili Hatice Yıldız’ın Evrensel gazetesinde yayınlanan yazısını paylaşmak istiyorum: 

Liberal politikaların uygulandığı sistemlerde birey imgesi, bireyin özerkliğine vurgu yapılarak, onu toplumun içinde konumlandırma biçiminde şekillenir. Ancak diğer taraftan, rekabetçi serbest piyasa koşullarında “özgürleşen bireyler”, çalışan aleyhine gelişen emek piyasasına, tüketim ürünlerine, sosyal devlet politikalarına bağımlı hale gelir. Dolayısıyla bireyin özgürleşmesine vurgu yapılan sistem, paradoksal olarak bireyi farklı mekanizmalara bağımlı yapar. Serbest piyasa koşulları, bireyler üzerinde yıkıcı etkiler yaratırken, çözümü yine kendi içindeki benzer dinamikler üzerinden üretir. Bunun en somut örneklerinden biri, son yıllarda karşımıza çıkan mesleklerden biri olan yaşam koçluğudur. Yaşam koçluğunun bir meslek olarak ortaya çıkmasında kapitalizmle birlikte evrilen bireysellik etkili olmuştur. Böylelikle kapitalizm kendi aksaklıklarını bireye mal ederek, yaşam koçluğu, kişisel gelişim uzmanlığı gibi meslekler aracılığıyla yeni “müşteriler” yaratır ve onların hayatlarına ilişkin mekanizmaları yeniden biçimlendirir, böylece yarattığı sorunu yine kendini besleyecek biçimde aşmanın yollarını arar.

Serbest piyasa koşulları, toplumsal yaşamda dayanışmanın yerini bireyci yaklaşımların almasına, insanların ve piyasa öznelerinin birbirleriyle rekabetini kural haline getirmesine yol açar. Bu koşullar altında yaşayan ve çalışan insanlar, her zaman işten çıkarılma ya da iş bulamama tehdidi ile karşı karşıyadır. Mevcut tehdit, kişiyi hep bir yetersizlik hissiyle kendini sorgulamaya iter. Bu yetersizlik hissi, kişinin yaşamının pek çok alanında kendini gösterir ve bununla baş etmenin yolu da bir “yol gösterici”nin desteğidir. Bu desteği sağlayacağını iddia edenler de “yaşam koçu”, “eğitim koçu”, “yönetici koçu”, “ilişki koçu” gibi farklı “koçluk” alanlarıyla karşımıza çıkar. Yani bireye vurgu yapan sistem, birey olamama haliyle koçlara başvuran “müşteriler” yaratır.

Karşılaştığı problemleri çözme becerisi gösteremeyen, önüne çıkan engelleri birilerinin kendisi yerine aşmasını bekleyen, davranışlarının sorumluluğunu almayan, nasıl yaşayacağına ne yiyip ne içeceğine nasıl düşüneceğine başkalarının karar vermesine ihtiyaç duyan bireyler yaratan sistem, bu hastalığın ilacını da kendi yöntemleriyle sunar.

Peki, nedir bu yaşam koçluğu veya kişisel gelişim uzmanlığı?

Bu alanda faaliyet gösteren kişi ve kurumlara bakıldığında yaşam koçluğu genel olarak şöyle tanımlanmış: “Hedeflerinizi gerçekleştirme yolunda size rehberlik eden, hedefe odaklanmanızı sağlayan, motivasyonunuzu arttırmaya yardımcı olan, sizi yargısız biçimde dinleyerek, ulaşmak istediğiniz sonuçlara ulaşmanızı destekleyecek yöntemler kullanabilen kişilerdir”. Yaşam koçu olduğunu söyleyen bir Youtube kullanıcısı ise şunları aktarıyor: “Psikolojik problemleri olanlar psikoloğa gidiyor ama olmayan insanların da desteğe ihtiyacı var ve bu durumda koçluğa ihtiyaç duyulmuş. Psikolog problem çözmene yardımcı olur koç gelişmene, başarılı olmana, potansiyelini gerçekleştirmene yardımcı olur. Yalnızlaşan insanın içini dökecek birilerine ihtiyacı oluyor. Koçluk iletişim profesyonelliğidir. Bizi anlayan olmayınca, para verip beni anla diyoruz. Koç yargılamadan, eleştirmeden dinleyen ve seni derinlemesine anlayan kişidir.” Burada, üzerinde düşünülmesi gereken bir cümle var “bizi anlayan olmayınca, para verip beni anla diyoruz”. Artan kalabalıklar arasında giderek yalnızlaşan insanın dramıdır aslında bu. Kimsenin bir diğerinin derdine, üzüntüsüne ayıracak zamanının ya da yakınlığının olmamasının sonucudur, “birey” olabilmek pahasına bencilleşen insanlar üreten sistemlerin tamir olunmaz arızasıdır.

Yaşam koçluğunun ne olduğundan bahseden yukarıdaki vasıflara sahip olmanız, daha doğrusu sahip olduğunuzu gösterir bir belge edinmeniz ise hiç zor değil. Bunun için herhangi bir üniversite ya da yüksekokul mezunu olmanıza gerek yok. İnternette şöyle bir ilana rastlamanız mümkün: “Sadece 55 TL ödeyerek başarılı bir YAŞAM KOÇU olabilirsin!” Bir kaç aylık eğitimlerle “ULUSLARARASI AKREDİTE Yaşam Koçluğu sertifikası” alabilir hatta internet ortamında uzaktan eğitim yöntemiyle bile “öğrenci koçu” ya da “eğitim danışmanı” olabilirsiniz. Bu kısa süreli eğitim sürecinden sonra bir sertifika alarak işyerinizi açabilir, kendinizi “yaşam koçu” olarak tanıtmaya başlayabilirsiniz. Üst düzey yönetici ve lider koçluğu, gençlere yönelik eğitim/sınav süreçleri, gelecek ve kariyer planlama, hedef ve vizyon oluşturma, çift – aile ilişki ve iletişim süreçleri, ebeveyn – çocuk iletişim süreçleri, kişinin içsel süreçlerini destekleyen dönüşümsel değer koçluğu ve daha pek çok konuda hizmet verebilirsiniz. Örneğin yaşam koçluğu hizmeti veren ve özgeçmişlerinde “profesyonel koç, eğitmen, birçok eğitim kurumunda eğitmen ve koç olarak görev almıştır. ……… Eğitim & Danışmanlık  ofisinin kurucusudur.” yazan bazı kişilerin eğitim durumları hakkında herhangi bir bilgi bulunmuyor. Sorduğunuzda da telefon numaranız istenerek, telefon yoluyla bilgi verileceği söyleniyor.

Birkaç aylık eğitimden sonra, alanında yeterli bilgi birikimi, deneyimi, becerisi olmadan insanların hayatlarında “büyük değişimler” yaratabileceğini iddia eden ve sertifikasını alır almaz hemen bir ofis açarak çok önemli bir uzmanmış gibi davranan insanların sayısı giderek artıyor. Sosyal medyada buna benzer yüzlerce hesap görmek mümkün. Koçluk, küresel anlamda bir endüstriye dönüşmüş durumda.

Diğer taraftan, işyeri açılmasına ilişkin psikologlar için nasıl bir sürecin işlediğini merak ediyor ve Klinik Psikolog Türkü Zencir’e soruyoruz. Şunları aktarıyor: Maalesef ki bunu denetleyen hiçbir mekanizma yok. Şöyle ki Türkiye’de herhangi bir meslek grubu tarafından verilen ruh sağlığı hizmetleri için bir yasa ve yönetmelik de bulunmuyor. Var olan ve 1928’de çıkarılan tek kanun, tıbbi müdahale gerektiren hastalarla tıp fakültesi mezunu doktorlar arasındaki ilişkileri ve doktorların devletle arasındaki ilişkiyi düzenliyor. Psikologların faaliyetlerini düzenleyen bir yasa ve yönetmenlik tam anlamıyla mevcut değil. Yaklaşık 30 yıldır devam eden bir süreç var ama henüz bir sonuca ulaşmış değil. Sağlık Bakanlığı da yukarıda bahsetmiş olduğum yasa uyarınca psikologların durumunu bu tıbbi müdahale üzerinden uygulanan tedavi olarak yorumlamakta ve danışmanlık merkezlerinin kapatılması dönem dönem söz konusu olmakta. Tam da bu yüzden psikologların hele kendi içerisinde de birçok alanı olan psikologların bağımsız bir meslek yasasına ihtiyacının olduğu aşikar. Yani biz psikologların meslek yasası olmadığı için şu an yasal olarak yer açmak için uğraştığımız türlü zorluklar mevcut. Hadi açtık diyelim yine de güvencesiz bir şekilde her gün kapatılmayla karşı karşıyayız. Hatta şu an için, aile danışmanı değilsek, bir psikiyatrist ile çalışmıyorsak yer açma yetkimiz dahi bulunmuyor. Fakat aynı zorluklar koçlar, kişisel gelişim uzmanları için söz konusu değil.  Ve bunun da denetimi ilk olarak psikoloji bölümünün bağımsız bir meslek yasasının oluşturulması ile mümkün, bu yasanın nasıl çıkacağı da işte tam da bu yüzden çok önemli. Hal böyle olunca, söz konusu boşluklarla koçlara, kişisel gelişimcilere aslında psikologlara tanınmayan imkanlar tanınmış oluyor. Maalesef dayanışma göstermekten, mücadele etmekten ve alanda bu boşluklara fırsat vermeden ilerlemeye çalışmaktan başka şansımız yok. O yüzden de daha fazla dayanışma ve bu dayanışma gücüyle bağımsız bir meslek yasasına ihtiyacımız var.”

Aldıkları sertifika programları sonrasında “hizmet” vermeye başlayan, bilhassa sosyal medya aracılığıyla reklamlarını büyütüp üniversitelere, TV programlarına “uzman” kimseler olarak davet edilen, klişeleşmiş özlü sözlerle paylaşımlar yapıp, takipçilerine “akıl veren” yaşam koçlarıyla sıklıkla karşılaşır olduk. Bu durumu şöyle değerlendiriyor Türkü Zencir: “Maalesef ki sistem tam da bunu destekleyen bir yerde duruyor. İnsanı başarıya, sistemin başarısına endeksli bir mekanizma olarak görüp, duygu ve düşüncelerini daha yüzeysel bir şekilde ele alıp yeniden sisteme katmaktan başka bir şey yapmadıklarını düşünüyorum. Gereğinden fazla pohpohlama, hedef odaklı ve nasıl yapacağını bilmeden ve sorgulamadan yapması gerekeni yapacağı bir yol bu gelişim. Maalesef ki bu sistemde iyi bir reklamınız varsa açamayacağınız kapı da yok. O yüzden artık bu insanların üniversitelere ve programlara konuk oluyor olması da çok şaşırtıcı değil. Gülten Akın’ın da dediği gibi ‘Kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya.’  Yüzeysellik, bugün bu sistemin işine gelen en iyi şey… Bunu da buna alet olan meslek gruplarının yapıyor olması işi gayet kolaylaştıran bir durum.”

Pek çok şey gibi toplumsal ilişkiyi de metalaştıran kapitalizmde, yolunu kaybetmiş bireyler de “müşteri”ye dönüşüyor. Sistemin var ettiği ve insanı sürüklediği çıkmazlar, yine sistemin kendi işleyiş mekanizması ile örtüşecek biçimde yarattığı çözümlerle aşılmaya çalışılıyor. Oysa mutluluk da mutsuzluk da kolektif bilinçle artar ya da azalır. Kendini geliştirmenin yollarından biri kendini eleştirmektir, başarılı olmanın yollarından biri de amansız bir rekabet değil, başkalarının başarısına katkı sunmaktır. Liberal siyasetin yaratmaya hedeflediği birey, tam da bu siyasetin ve kapitalist ekonomik ilişkilerin kurbanıdır. Dolayısıyla çözümü yine bu sistemin içinde aramak onu, sistemin varlık gösteren araçlarına bağımlı hale getirir, bireysel özgürlük vaadi tutsaklığa dönüşür.

ORTA VE ÜST SINIFTAN KİMSELER İLGİ GÖSTEREBİLİYOR

Grant ve Zackon, 2 bin 529 profesyonel koç ile yaptığı araştırmada bu mesleği yapanların, öncesinde yüzde 40,8’inin danışman, yüzde 30.8’inin işletmeci, yüzde 13.8’inin satış personeli ve sadece yüzde 4.8’inin psikolog olduğunu aktarıyor. Bu veriler, koçların çoğunun davranışsal bilimlerle ilgili olmadığını, sertifikalar alarak bu mesleği yapabildiklerini gösteriyor. Diğer taraftan gerek yaşam koçluğu hizmetini sunanların, gerekse bu hizmetten faydalananların sınıfsal bir konumları olduğunu söylemek de mümkün. Bu hizmet karşılığında parayı veren de alan da çoğunlukla orta ve üst sınıftan kimseler.*

Yrd. Doç. Dr. Selin ÖNEN, Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği’nin, ICF Global’in şubesi olarak Türkiye’de 2005’te gönüllü faaliyetlere başladıktan sonra 2009 yılında varlığının resmileştiğini aktararak şunları ekliyor: “Koçluk unvanı alabilmek için ICF Global tarafından tanınan üç farklı tipte uluslararası eğitim sertifikalarından birini almak gerekmektedir. Öte yandan profesyonel olmayan, ticari koçluk eğitimi veren kurumlar da küresel bir şekilde artış göstermektedir. ICF tarafından sağlanan unvanlar dışında, koçluk mesleğine dair herhangi bir meslek odası ya da kuruluş tarafından uygulanan düzenleme veya kontrol mekanizması görülmemektedir.”**

Türkiye’de eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, hiç bitmeyen sınavlar, işsizlik sorunu öğrencilerde sınav baskısı ve gelecek kaygısı yaratıyor. Bu nedenle, Türkiye’de özellikle eğitim koçluğu ve kariyer koçluğunun yoğun ilgi gördüğü aktarılıyor. Fakat daha önce de ifade edildiği gibi, hizmet bedeli bakımından küçümsenmeyecek bir karşılık talep edildiği için ancak orta ve üst sınıftan kimseler ilgi gösterebiliyor.

Yayınlama: 26.08.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.