Stephansplatz’ta Oğuz Atay’la Karşılaşmak

“Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır Olric. Gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel itina isteyen varlıklardır. Ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıklarıyla ilgileri olmayan kişilerin. Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. Bana kalırsa, bir kitapları koruma derneği kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli… Oğuz Atay’’

Stephansplatz’ta Oğuz Atay’la Karşılaşmak

Adem Hüyük

‘’Beni anlamalısın çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.’’

Belki de bu nedenle her fırsatta yazmak istememiz. Kalıcı bir şeyler bırakma duygusu. Hatırlanmak istediğimizi düşündüğümüz zaman ile hatırlanmak istediğimiz zaman arasındaki farkı gözetebilme şansımız var mı?

Pazar günü, başkent sakin ve sessiz.

Sıçak yaz günlerinin, sonbahara göz kırptığı, yaz tatilinden dönen işçilerin iş başı yaptığı ve amansız bir duygusal yorgunluk yaşadığı günlerdeyiz. Öğrenciler yarın sabah erken kalkacak ve ilk okul gününe başlayacak. Üstelik hava kapalı.

Beni yazmaya zorlayacak koşullar oldukça acımasız ve marjinal. Böyle durumlarda kent merkezleri, kurtarıcı bir rol oynar.

Mevsim sonu indirimli seyahat turlarıyla gelmiş turistleri seyretmek her zaman bana, bizden birileri gibi geldiğinden olsa gerek ki, ilham vermiştir.

Her turisttin, kendi ülkesinde ne işle uğraştığını ve olduğundan nasıl farklı görünmeye çalıştığını izlemek-analiz yapmak, sosyolojik ve psikolojik acıdan geliştirici bir rol oynar.

Viyana kent merkezi Stephansplatz, Avusturya’nın başkentinin hem kentsel hem de coğrafi merkezi olmanın yanı sıra, 1. Bölge içinde ve aynı zamanda şehrin tarihi merkezi olan yer, Kuzey ve Doğu merkezindedir.

Kısacası göbek diye tabir ettiğimiz bir konumda yer almakta.

İşte tam orada karşıma Oğuz Atay çıkıverdi.

‘’Fotoğraf çekilerken, nedense kendimizi gülümsemek zorunda hissediyoruz. yani aslında ona bile mutluluk oyunu oynuyoruz.’’

Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen yüzlerce turist Stephansplatz’da fotoğraf çekme yarışına girmiş gibiydi. Dünyanın en şanslı şeyi olarak gördüğüm fotoğraf makineleri, her iki turistten birinin boynunda asılı ve mutluydular. Zira ona her bakan gülümsemek zorunda hissediyordu kendisini.

‘’Hayatımın başı ve sonu belliydi hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım.’’

Kentin kenarından, Kentin tam ortasına gelmiş, ortayla-merkez arasındaki farklılıklar üzerine fikir yürütmeye yelteneceksin ki, yaz yağmuru başlıyor.

‘’Yalnızlığı çok seversek, bir gün o da çekip gider mi?’’

Ben yalnız bakışlarla insanlara bakarken, insanlarında yalnız olduğunu fark ediyordum. Aslında herkes bir şekilde yalnız değil miydi?

‘’Öyleyse, ben de hayatımın sonuna kadar aynı yerde kımıldamadan oturacağım. Herkes istediği kadar koşsun. Beni anlayacak insan, oturduğum yerde de beni bulur.’’

Bir an durdum, gözüme bir kitap takıldı. Kitap bir gencin elinde olduğundan hareket halindeydi ve bana bakarak yanımdan geçti. Oysa bu kitabın aynısı evdeki kitaplıkta her gün bıkmadan bana bakıyordu. Ne kadar tanıdık geldi, birden kitabı taşıyan elin sahibine kanım ısındı.

‘’Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim dedi. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.’’

Geri döndüm ve kitabı taşıyan elin sahibine yaklaştım.

Osmanlı subayları gibi bıyıkları vardı, sarı renkteydi. Diğer arkadaşı daha esmerdi. Davranışları entelektüel olduklarına işaret ediyordu. Evet iki genç öğrenciydi.

Türkiye’den Viyana’da üniversite okumaya geldikleri her hallerinden belliydi.

‘’Bu düzmece oyun sona ermeli. Kendi benliğimizi bulmalıyız. Yol verip yakarmaktan vazgeçmeliyiz. Rüyalarımızı gerçekleştirmeye çalışmamalıyız, gerçekleri rüya yapmalıyız. Çelişkisiz dikensiz ve düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. Sözümüzün eri olmalıyız: kırılacak kafaları kırmalıyız. Bize acınmadığı için acımamalıyız.’’

Evet tamda tahmin ettiğim gibi, Türkiye’den gelen öğrenciydiler.

Sadece elinizi ve elinizde taşıdığınız kitabın fotoğrafını çekmek istiyorum dedim.

Gençler şaşkın bir bakış atarak, neden demeden, neden dercesine baktılar. Haberde kullanacağım dedim. Hangi gazete dediğinde, aldığı yanıt karşısında tebessüm ederek biliyoruz o gazeteyi demeleri, Pazar gününe renk katmış oldu.

 “Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. Bana acımayın. Ben kötüyüm sizlere karşı kötü duygular besledim içimden. Beceriksizliğimden uygulayamadım kötü düşüncelerimi.”

“Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim.”

Gençler elinde Oğuz Atay kitabı, gök yüzünde boşalmaya hazır yağmurdan korunmak için, hızlı adımlarla Stephansplatz’a uzanan caddelerde gözden kayboluverdiler. |DerVirgül

(Tırnak içindeki bölümler Oğuz Atay Kitaplarından alıntıdır)

 

Yayınlama: 01.09.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.