Türkiye’de linç kültürü mü oluşuyor?

İstanbulda yaşanan linç olayı üzerine, Türkiye’de ciddi bir linç kültürü oluşumunun izleri görülmekte. Virgül, kitle psikolojisi üzerinden linç kültürünün yaygınlaşmasına ışık tuttu.

Türkiye’de linç kültürü mü oluşuyor?

Linç: “Halktan bir topluluğun, bir suçluyu ya da kendilerine göre suç olan davranışta bulunmuş birini yumruk, taş, sopa gibi araçlarla döve döve öldürmesi.”

 

Türkiye’de linç kültürü mü oluşuyor?

 

Türkiye halkı her zamankinden daha tepkili ve öfkeli mi?

 

İnsanları galeyana getiren linç edilmek istenen kişiler miydi yoksa sorunlar mı?

 

En son İstanbul’da yaşanan linç olayı, bütün bu soruları tekrardan gündeme getirdi.

 

Siyasetçi, sosyolog, psikolog ve sivil toplumcuların yaşanan linç olaylarını değerlendirmelerine göz attık.

 

Bu olaylar uzun yılların birikimi.

 

Türkiye’yi bu günlere yoksulluk, sen-ben ayrımı ve yöneticilerin linçi alenen onaylaması getirdi ortak düşüncesi çıkmaktadır.

Kitle psikolojisini iyi bilen kişi, kurum, gazeteler, tarikatlar, çeşitli ajitasyon yöntemleri kullanarak birbirlerinden güç alarak kitle olan insanları, kontrolsüz ve durdurulması çok zor olan bir evreye getirirler.

 

Linç kültürü çeşitli evrelerden geçerek, geniş kitlelerin beyinlerine toplumsal bir vazife olarak sunulur.

 

“Bunlara kim dur diyecek!” diye tahrik eden gazetelerin ardından, direk olay yerinde olan “vurun şerefsize, ne duruyorsunuz!” diye haykıran provokatör tarafından, öfkeyle içten içe kaynayan ve devamlı kendi kendisini ateşleyen kalabalık içinden ilk yumruğun atılması, sonun başlangıcı olur.

 

“Suçlu veya kendine göre suç olan davranışta bulunmuş birisi” veya birileri, linçin amacını oluşturur.

 

Linç eylemi, suçlu olduğu iddia edilen unsur veya unsurların, tespit edilmesi, yargılanması ve cezalandırılmasını bir arada yaparak, hukuku devre dışı bırakır.

 

Hukukun “iyi” işlemediğini, suçluları lâyığınca cezalandırmadığını düşünüyorlar ve ya öyle düşünmeleri sağlanıyor.

 

Mahkeme aylarca sürecek, belki de beraat edecek.  Ya da içeri girse bile elini kolunu sallaya sallaya biraz yatıp çıkacak.

 

Bunları zaten kolluyorlar düşüncesi, eğitim seviyesi düşük insanlarda genel bir kanı olarak hakim kılınmıştır.

 

Daha vahim olanı ise, o kişilerin “normal hukuku” hak etmeyecek derecede aşağılık mücrimler olduklarını düşünüyorlar.

 

“2013 Haziranı’nda Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın uğradığı linç saldırısının, akla ve mantığa sığacak bir yanı bulunamazken, suçlu olarak birkaç kişi yargılandı.

 

Peki linç eylemini diğer acıdan değerlendirirsek.

 

Ali İsmail Korkmaz’ın linç edilmesi, Gezi olaylarının bir ürünü olarak görüldü.

Hükümetin Gezi eylemlerine katılanlar hakkında beyanları üzerine yaşanan bu olay sonrası, Gezi eylemlerine katılan tüm katmanlar da aynı eylemi yapamazlar mıydı?

Zira linç kültürü, hukuka olan güvensizlik değil miydi?

 

Ali İsmail Korkmaz’ın mahkemelerinde açıktan, korunan zanlıları, hukuka güvenmiyoruz diyerek linç etselerdi ne kadar doğru olurdu?

 

 

Linç Kültüründe Soru Sorulmaz!

 

Bir köylünün sorun yaşadığı subay hakkında PKK’li diyerek köylülere dövdürdüğü, daha sonra olay yerine gelen Jandarma tarafından olay aydınlatılması üzerine subay hastaneye kaldırılmıştı.

 

Bu örnek, kitle psikolojisinin çok derin acımasız duygularla donandığını, bireylerin acımasız birer katil olma ihtimalini gözler önüne sermiştir.

 

Linç kültürünün zemin bulduğu ve hareket etmesini sağlayan sıfatlar genelde, toplumsal ahlak ve siyasi nedenlerdir. Çünkü, birey yapacağı her canice hareketinin, toplum karşısında önüne veya arkasına konan bu sıfatlar sayesinde temizleneceğine inanır.

 

Siyasi Bir Alt Yapı Oluşumu

 

Kalabalığın gücüne sığınarak, ‘anonimleşmiş’ bir cürümden bahsettiğimizden yola çıkarak, linç tekil bir eylem biçimi değildir.

 

Dünyanın her yanında, belirli dönemlerde karşımıza çıkan link kültürü, özünde ‘’kitle psikolojisi’’ üzerinden ileriye dönük yapılmak istenen şeylerin alt yapısının oluşturulması sistemidir.

 

Kitleler, önceden belirlenen ve alttan alta medya aracılığıyla işlenen bazı konulara kanalize edilirler.

Biz dahil bütün habercilerin son dönemlerde en çok işlediği konular, çocuk istismarı, tecavüz gibi, toplumu derinden etkileyen ve öfkelendiren haberlerdir.

 

Bu haberler toplumu belirli bir noktaya kilitlemek için bilinçli öne çıkartılmıştır. Türkiye’de tecavüz olayları artmamış, sadece haberleri artmıştır. Sistem tecavüz ve çocuk istismar haberlerini genelde gizler ve gizlemeye çalışır.

Zira bunun örneği, hükümete yakın bir vakıfta yaşanan onlarca erkek çocuğuna yapılan tecavüz olaylarının kapatılmasında görülmüştür.

Siyasi otoritenin tek başına gündemine alamadığı idam cezasının yasallaşması için, toplumun can damarından vurulmuş, çocuk istismar haberleri üçüncü sayfalardan, manşetlere taşınmıştır.

 

Tek başlarına böyle bir şeye cesaret etmeyecek insanlar, birlikte yapıyor olmanın cesaret aşısıyla vurup kırıyor ve toplumu ve devleti arkasında görüyorlar.

 

Kitleyle beraber akarken, kitlenin bir parçası olmanın cezbesi içinde, yaptıklarının suç olduğunu, yüz kızartıcı olduğunu, günah olduğunu, zillet olduğunu idrak etmez, edemezler.

 

Linç kurbanıyla, onun “meselesiyle” doğrudan alâkalı olması bile gerekmez.

Yığılmış hoşnutsuzlukların yükü, engellenmişlik duygusunun biriktirdiği saldırganlık potansiyeli, zayıf ve “serbest” bir hedef bulmuştur artık.

Kimse onları tutamaz…(virgül.at)

 

 

 

 

 

Yayınlama: 27.07.2018
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.