“Vahşi kapitalizm pandemiden güçlenerek çıkacak”

ABD’de yaşayan uluslararası ekonomi ve siyaset stratejisti Cenk Sidar, pandemi krizinin dünya ekonomisini yeniden şekillendireceğini savunuyor. Sidar’a göre “vahşi kapitalizm” pandemiden güçlenerek çıkacak.

“Vahşi kapitalizm pandemiden güçlenerek çıkacak”

Dünya geçen ocak ayından bu yana COVID-19 kriziyle zor zamanlar yaşıyor.

Çin’de başlayan virüs salgınında bugün dünya genelinde iki milyona yakın insan enfekte oldu, 102 binden fazlası da hayatını kaybetti.

Pek çok ülke karantinada, bazı ülkelerdeyse sokağa çıkma yasakları uygulanıyor.

Salgın nedeniyle uygulanan yasaklarsa iş dünyasını ve ülke ekonomilerini vurmuş durumda.

Öyle ki, “vahşi kapitalizmin” sonununun geldiğini düşünenlerin sayısı oldukça fazla.

ABD’de yaşayan uluslararası ekonomi ve siyaset stratejisti Cenk Sidar ile pandemi sonrası yeni dünya düzenininin nasıl olacağını konuştuk.

DW Türkçe: Covid19 salgını dünyayı ekonomik olarak nasıl etkiledi?

Cenk Sidar: Pandemi, dünya ekonomisinin şalterini kapattı.

Bir anda iş dünyası ve piyasalar komaya girdi.

Tarihte ilk defa böyle bir şey yaşandığı için bu sürecin çok deneysel olacağını da söyleyebiliriz.

Deneyselden kastınız nedir?

“Dünya ekonomisi bu işin içinden nasıl çıkacak” sorusuna kesin bir yanıt vermek çok zor.

Zira pandemi sona erdiğinde bazı sektörlerlerin kaldığı yerden devam etmesi mümkün olmayacak.

Özellikle hangi sektörler mesela?

Mesela hizmet ve turizm sektörleri.

Bugün kapanan bir restoranı pandemi bittiğinde yeniden açıp işler hale getirmek belki aylar sürecek.

Eski çalışanların yeniden çalışması, kira için yeterli paranın bulunması, müşterileri o restorana yeniden gelmesi için ikna etme gibi süreçler yaşanacak.

Dolayısıyla pandeminin dünya ekonomisi üzerinde yarattığı krizin etkileri beklenenden çok daha uzun sürebilir.

Bunu ancak yaşayarak göreceğiz.

Bu nedenle dijitalleşmeye ayak uyduramayan her işletme geride kalacak.

Dijitalleşme pandemiden bağımsız olarak zaten iş dünyasında bir trend haline gelmemiş miydi?

Son iki yıldır evet. Ancak bugün iş toplantıları video konferanslarla yapılıyor. Pandemi, dijitalleşme sürecini de öne çekmiş oldu. Gelecek, bugüne geldi. İnsanlar artık evlerinden çalışıyor.

‘Bir sonraki sınıf ayrımı dijital ile analog arasında olacak’

COVID-19 tüm dünyada bir kırılmaya neden oldu mu diyorsunuz?

Bugüne kadarki tüm iş, finans ve insanlık krizleri kırılmaya neden olmuş, yeni sektörlerin ortaya çıkmasını sağlamıştı.

Ev kredisini ödeyemeyen bir odasını kiraya vermeye, araba kredisini ödeyemeyense akşamları yolcu taşımaya başlamıştı.

Uber ve Airbnb gibi dijital şirketler paylaşım ekonomisini yarattı. Serbest çalışma da (freelancing) bunlardan biri.

Diyelim ki grafik tasarımcıyım ve kendimi beş farklı şirkete paylaştırıyorum.

Böylece bir krizde işsiz kalma riskimi de azaltmış oluyorum. Türkiye’de çok yaygın olmasa da, ABD gibi ülkelerde paylaşım ekonomisi ciddi pay sahibi.

Bu tablo 2008 krizinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bugün yaşadığımız pandemi krizinin en önemli sonucuysa dijitalleşme olacak.

Dijitaleşemeyen kişi, kurum ve şirketler sıkıntılı bir sürece girecek, belki de yok olacak.

Türkiye’nin yeterince gelişemediğini söylüyorsunuz ama e-ticaret ve Yemeksepeti gibi ilgi gören işler de var.

Öyle ama… Bugün insanlar karantina dolayısıyla evden çalışıyor. Yarın bu özel şirketlerin yüzde kaçı çalışanlarının işlerini yürütmelerine olanak sağlayabilecek?

Peki, Kapalıçarşı’daki esnaf? Malını internetten satamayan adam işini yaşatabilecek mi?

Endüstri 4.0’ı neredeyse 10 senedir konuşuyoruz. Bu adaptasyonu gerçekleştiremeyen şirketler bugün pandemi krizi nedeniyle bedel ödüyorlar. Ödemeye de devam edecekler.

Pandemi sonrası iş dünyasındaki değişim yeni bir sınıfın ortaya çıkmasına da neden olabilir mi? 

Kesinlikle. Bundan sonraki ayrım dijital ile analog sınıflar arasında olacak. Örneğin ben yatırım bankasında çalışan bir danışman ya da freelance bir gazeteciysem evimde oturup emeğimin karşılığında para kazanmaya devam edebiliyorum.

Ancak şu aşamada restoran ya da fabrikadaki işçi çalışamıyor. Zira restoranlar da fabrikalar da kapalı. Beri yandan beyaz yakalıların da işleri garanti değil.

Pandemi krizi uzun sürerse büyük firmalar da istihdam azaltımına gidebilir. Dolayısıyla beyaz yakalı ile mavi yakalı arasındaki ayrımın yerini dijital ve analog ayrımı alacak.

Herkesin evinde oturup bilgisayar başında para kazanmasını beklemek gerçekçi mi? Fabrikalarda kim çalışacak?

Fabrikalarda robot teknolojisi kullanılmaya başlandı bile.

Zamanla daha da yaygınlaşacak.

Robot teknolojisi uzunca bir süredir işçi sınıfının varlığı için bir tehlike zaten.

Yeni dünya kendini iyi eğitmiş, o robotları çalıştırabilecek nitelikli işçi sınıfına da ihtiyaç duyacak.

Pandemi krizini “kapitalizmin çöküşü” olarak yorumlayanların sayısı hiç de az değil.

Siz buna katılmıyorsunuz o zaman…  

“Pandemi kapitalizmin sonunu getirdi” gibi sansasyonel ifadeler doğru değil.

Kapitalizm sermaye ekonomisidir.

Belki de bu aşamadan sonra daha fazla sermaye mobilize olacak.

Daha fazla insan şirket kuracak.

Piyasalarda çok büyük fırsatlar var. Çok sayıda şirket el değiştirecek. Bu tür krizlerin olumlu yanlarından biri de işini kaybeden insanların iş kurması oluyor.

İş dünyası da ortaya çıkan kırılganlığa karşı bağışıklık kazanmaya çalışıyor.

Demem o ki, sermaye ekonomisi güçlenerek devam edecek.

“Şirketler devletlere baskı yapabilir”

Devletler silah ve savunma sanayiine çok büyük yatırımlar yapıyor.

COVID-19 krizi devletlerin yaptıkları yatırımları sorgulamalarına da neden olur mu?

ABD gibi güçler her şeye aynı anda yatırım yapar. Ancak Türkiye ya da Brezilya gibi kısıtlı kaynaklarla hareket eden ülkelerin artık doğru kararlar vermesi gerekiyor.

Dünya, güvenlikten daha büyük risklerin olduğu bir noktaya mı gidiyor diye oturup düşünmeli.

Belki de pandemi krizi insanları ve devletleri birbirine yaklaştıracak.

Bugün İngiltere Başbakanı Boris Johnson bile hayatını kaybetme riski taşıyor.

Johnson ile Hindistan’daki sade vatandaş arasında hayati risk açısından herhangi bir fark yok.

Pandemi bize tüm insanlığı aynı gemide olduğunu hatırlattı bence. Microsoft, Amazon gibi büyük şirketlerin de devletlere baskı yapacağı bir ortam oluşabilir.

Nasıl yani?

Büyük şirketler kendi varlıklarını insanların para harcamasıyla devam ettirebilir. İnsanların harcayacak parası olmazsa ayakta duramazlar.

Bu noktada şirketler devletlere, kaynaklarını insanlara akıtmaları için baskı yapabilir.

Devletlerin vatandaşlarına çalışmasa da yüksek maaş bağladığı bir döneme girebiliriz.

Bundan sonra önem kazanacak sektörler hangileri olacak?

Sağlık, biyoteknoloji, gen bilimi gibi alanlar daha çok insanı çekecek. Öğrenciler bu kanallara yönelecek, mutlaka devletler de bu şirketlere yatırım yapacak.

Türkiye bu noktada neler yapabilir?

Bu konjonktürde ABD ve Avrupa’da çalışan yetenekli Türk yatırımcı ya da teknolojistler işini kaybedebilir.

Türkiye, bu insanları ülkeye geri çekecek bir program oluşturmalı.

“Gelin, size sermaye vereyim. Kendi işinizi kurun” diyebilir. Tabii bu insanların ülkeye gelmesi için de sadece para yeterli değil.

Aynı zamanda bir tweet nedeniyle tutuklanmayacağı bir ortamın da olması şart.

Hükümetin günü kurtarmak için değil, önümüzdeki 10 senede Türkiye’yi bu süreçten güçlenerek çıkarmak için kafa yorması elzem.

Yeniden şekillenen dünya otoriter rejimler için nasıl bir yer olacak?

Halkların bazı şeylere tahammülü kalmadı.

Vatandaşınıza sahip çıkamıyorsanız, kısıtlı kaynaklarınızı lüzumsuz şeylere “itibar” gerekçesiyle harcıyorsanız desteğinizin azalması kaçınılmaz olacak.

Hükümetler artık rasyonel, vatandaşını koruyabilen, sosyo-ekonomik değişimlerden zayıflamadan çıkabilecek bir yönetim vaat etmeli.

Söyleşi: Tunca Öğreten ©Deutsche Welle Türkçe

 

 

 

Yayınlama: 11.04.2020
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.