Viyana’da başlayan çekilme, Sakarya’da durduruldu

Osmanlı İmparatorluğu için sonun başlangıcı Viyana’dan başladı. Avusturyalı milliyetçiler, Viyana’nın Türklerden kurtarıldığı günü bayram olarak kutlamak istiyor. Avusturya köylerinde, “hava çoktan karardı, Türkler geliyor, canavar Türkler geliyor” tekerlemeleriyle uyutulan çocukların var olması, göçün 60. Yılında sorumluluklarımızı bir kat daha artırıyor…

Viyana’da başlayan çekilme, Sakarya’da durduruldu

Adem Hüyük

Orta çağın sonuna kadar sadece savaş çıkarma, barış anlaşması, mülki ihtilaflar, ittifaklar, tahta çıkma, düğün ve cenaze törenleri gibi nedenlerle karşılıklı elçiler gönderilmesi, o günlerde, Avusturya ile Osmanlı’nın ilişkisinin sınırlarını belirliyordu.

İki ülke arasındaki karşılıklı temsilci anlaşması tarihsel düşmanlığı bitiremedi.

Yani, 1529 ve 1683 yıllarında gerçekleştirilen ikinci Viyana kuşatmasının yarattığı etkileşim, iki millet arasındaki gerginliğin temelini oluşturmaktadır – mı?

Osmanlı ile Avusturya arasındaki tarihi zıtlaşma, 1791 yılında imzalanan ve 1787-1791 Osmanlı-Avusturya Savaşı’nı sona erdiren Ziştovi Antlaşması’yla son buldu,- ve Birinci Dünya Paylaşım Savaşı’nda müttefikliğe dönüştü.

Osmanlı ile Avusturya askerleri Birinci Dünya Paylaşım Savaşı’nda Galiçya cephesinde birlikte savaştı. Monarşinin son dönem mirası üzerine kurulan, Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya 1. Cumhuriyeti arasında 1924 yılında “Dostluk Anlaşması” imzalandı.

Nihayetinde günümüzü de belirleyen, 15 Mayıs 1964 tarihinde Viyana’da Türkiye-Avusturya İş Gücü Anlaşması imzalandı.

Bugün Avusturya’da resmi olmayan verilere göre 320 binin üzerinde Türkiye kökenli yaşıyor. Bunun yarısından fazlasının Avusturya vatandaşlığına geçtiği varsayılıyor. 2023 Türkiye seçimleri kapsamında açıklanan Avusturya seçmen listesine göre, 111 Bin Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı seçme hakkına sahipti.

İyi ilişkiler pamuk ipliğine bağlı

Sakarya Meydan Muharebesi Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktası sayılır. Ancak Sakarya Meydan Muharebesi’ne uzanan tarihsel sürecin başlangıç noktası Osmanlı için II. Viyana Kuşatması yenilgisidir.

Yazar, edebiyat tarihçisi, gazeteci, siyasetçi İsmail Habip Sevük, Sakarya Meydan Muharebesi’nin önemini, “13 Eylül 1683 tarihinde Viyana’da başlayan çekilme, 238 sene sonra Sakarya’da durdurulmuştur.” sözüyle tasvir etmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1529 yılının mayıs ayında I. Viyana Kuşatması; Sultan IV. Mehmet’in döneminde de 14 Temmuz 1683 tarihinde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kumandasındaki askerlerle II. Viyana Kuşatması yapılmıştır.

Türklerin tarihinde Sakarya Meydan Muharebesi’ne [23 Ağustos-13 Eylül 1921] kadar süren önemli bir kırılma noktasını oluşturan II. Viyana yenilgisi, Kara Mustafa Paşa’nın Belgrad’da idam edilmesi ile kalmamış; Sultan’ın tahttan indirilmesine de neden olmuştur.

Yenilgi Osmanlıda böyle yankı bulurken, Avusturya’da en son kazanılan zafer olarak tarihe geçecektir. Zira, Avusturya ordusu en son galibiyetini Türklere karşı aldı…

Avusturyalılar, askeri geçmişlerinden pek de gurur duymaz. O nedenle son zafer kazanılan savaşın üzerinden kahramanlık vurguları yapılır. Avusturya ordusunun kazandığı son savaş ise, yaklaşık 347 yıl önce Türklere karşıydı.

Aşırı sağcı ve merkez sağcı olan Avusturyalılarda geleneksel ve içgüdüsel düşmanlığı ve üstünlük psikolojisini oluşturan, kuşatmalara rağmen teslim olmamak ve seni kuşatandan şimdi, ekonomik olarak üstün olma gerçekliği ve onlardan yardımcı işçiyi mekanik bir araç gibi alma acı gerçekliğidir.

Diğer tarafta, kendisini haneden torunu olarak kabul eden ve muhteşem bir imparatorluğun mirasçısı savsatasıyla kandırılan Anadolu’nun yoksul köylüsü var.

Atalarının fetih için kapılarına dayandığı Viyana’ya, sipariş üzerine, daha iyi bir yaşam sürmek için gelen işçiler, Osmanlıya göre fetih, Avusturyalılara göre işgal/istila sürecinin tarihsel mirasının baskısını maruz kaldılar ve kalmaktalar.

Baba Türk istilası ne demek?

Avusturya 1 Ocak 1995 tarihinde Avrupa Birliği’ne katıldı. 1995 bit pazarından aldığım bir daktilo ile muhabirliğe başladığım yıldı. İki yıl vize alabiliyorduk. Vasıflı ve yararlı görüldüğünüz zaman size yabancılar polisi “Avusturya vatandaşlığını” kendileri teklif ediyorlardı. 1995’in ikinci yarısında bu teklifi yabancılar polisinden alanlardan ancak kabul etmeyenlerden birisiyim…

1995 yılından önce Avusturya daha katı göçmen yasalarına hakimdi. Günümüzde Suriyeli göçmenleri medyanın abartılı haberlerinden etkilenerek dışlayan ve gitmesini isteyen anlayış, o tarihlerde Türkiye kökenlilere uygulanıyordu.

Avusturya’nın ikinci büyük kenti Graz okullarında verilen tarih derslerinde, Osmanlı İmparatorluğu üzerinden, Türkler istilacı olarak tanımlanıyor, tarihte yaşanmış savaşlar göçmen öğrenciler gözetilmeden şovenizmi tetikleyen söylemlerle anlatılıyor.

Okullarda Graz kent tarihi işlenirken, kentin başından geçen büyük felaketler arasında gösterilen Türkler, Osmanlı İmparatorluğunun Viyana Kuşatması esnasında, Viyana güzergâhında olan kenti almasından ve yaşananlardan bahsetmekte.

Graz ilkokullarında işlenen derste, şehrin üç defa istilaya uğradığı, bunların “Çekirge istilası, Türk istilası ve Veba istilası’’ olduğu öğretiliyor.

Tarihsel süreçlerin haklılık payından bağımsız olarak, sınıfta Avusturyalı öğrenciyle yan yana oturan Türkiye göçmeni öğrencinin ne hissettiği düşünülmüyor, sınıf arkadaşı Avusturyalı öğrencinin sıra arkadaşına nefret duyabileceği düşünülmüyor.

İstila gerçekliği tabi ki inkâr edilemez. Bazı kaynaklara göre ve yine kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasında da payı olan, Osmanlı ordusundaki askerlerinin ganimet derdine düşmesidir.

Ama olsun biz, “Viyana kapılarını zorladık”

Geçmişi ezikliğimize kalkan yapmaya çalışmamız, düşünsel çaresizliğimizi gösterirken, sosyal devletin olanaklarıyla mirasçı kahramanlıklardan uzaklaşıyoruz. Fırsatı bulunduğunda “aşağı hissetmenin” derin intikamıyla Viyana sokaklarına çıkıp, Türkiye’nin daha güçlü olduğunu haykırıyor, Viyana Kuşatmasının rövanşını, asgari ücretle en kötü işlerde çalışmamıza rağmen isteme cüretinde bulunuyoruz.

Ancak geçmişin milliyetçilikle serpiştirilmiş kodlarının sadece bizim ruh halimizle sınırlı değil. Avusturyalı milliyetçilerde, Viyana göçmen Türk işçilerle yeniden işgal edildiğini ileri sürüyor. Ayrıca, 1683 Yılında Osmanlının 2. Viyana kuşatmasını kaybettiği nokta olarak bilinen Kahlenberg’e ‘’Viyana’nın Türklerden Kurtuluşunu’’ simgeleyen bir anıt yapılmasını talep ediyorlar.

Karşılıklı milliyetçi hissiyatlar çoğu zaman ırkçı düşüncelere ve eylemlere dönüşebiliyor.

Göçün 60. Yılı, ne kadar yol alabildik?

Hangi alanda etkiniz?

Her şeyden önce, bize uygulanan bir ırkçı eylem karşısında [Avusturyalı sosyalist ve komünistler hariç] yerli halktan bizim yanımızda kararlı bir biçimde yürüyecek kaç kişi var?

Avusturyalılarla diyalog zor – bizimle de anlaşmak zor…

Etnik bir birlikten kurulmayan Avusturya, mirasçı bir milliyetçilik anlayışına sahipken, bizde tarihsel üstünlüğün kibri ile oluşan, aidiyet paradoksu etkisi var.

Sonuç olarak olumlu anlamda çok yol aldığımız söylenemez. Bunun tek sorumlusu tabi ki bizler değiliz. Karşımızda iki milyon göçmenin yaşadığı ancak göç ülkesi olduğunu yıllarca kabullenmeyen bir ülke var.

Coğrafi acıdan bakıldığında, batı Avrupa ile doğu Avrupa arasında tampon bölgesi olan Avusturya, Anayasası incelendiğinde görüleceği gibi, baskıcı yanlarının olduğu, ancak bir o kadar da sosyal devlet olduğu gerçeği var. Bu nedenle Rusya’ya ciddi tavır alamıyor, AB’den de kopamıyor. Ve yine Almanya’nın gizli olarak Avusturya’ya Türkiye konusunda telkinlerde bulunduğu, ekonomik çıkar ilişkilerinin dış siyaseti etkileyecek kadar çok olmadığından, dikkate almıyor. Bu nedenle de Türkiye’nin AB’ye üyelik başvurusuna en başından rahatlıkla karşı çıkıyor.

Osmanlı İmparatorluğu için sonun başlangıcı 2. Viyana kuşatması oldu. İsmail Habip Sevük’ün dediği gibi, “Sakarya Meydan Muharebesi’nin önemini, “13 Eylül 1683 günü Viyana’da başlayan çekilme, 238 sene sonra Sakarya’da durdurulmuştur.”

İki ülke arasında karşılıklı çıkar ilişkileri kapsamında diplomasi elbette devam edecek. Ancak diplomatik ilişkilerin krize dönüşmesi, biz Türkiye kökenlilere ırkçılık olarak geri dönüş yapıyor.

Avusturya’nın önde gelen fabrikalarından olan Semperit’te çalışıyordum. Usta başı olarak nitelendireceğim ve aşırı sağcı davranışlar sergileyen Avusturyalı, bir tartışmamızda şöyle bir tarihi gelişmeyle ırkçı söylemde bulunmuştu.

Avusturyalı usta başı: “Osmanlı Viyana’yı neden alamadı biliyor musun? Osmanlılar şehre yeniçeriyle yüklenmek yerine, lağımcılara yer altından tüneller kazdırarak surların aşılmasını planladı,- ve kaybettiler. İşte o günden bile görülüyor, sizin lağımcı olduğunuz” dedi.

Bu ırkçı saldırı soncunda benim davranışım, tazminatsız işten çıkarılmak oldu. Ama çıkartamadılar. Tazminatımı ödeyip gönüllü olarak benim işimi bırakmamı beklediler. Bu nasıl mı oldu? Biz çok güzel örgütlenmiş işçilerdik…

Anadolu’da söylenen bir deyim, Avusturya ile Türkiye’nin inişli çıkışlı ilişkilerine denk geldiğini düşünüyorum: “Bende bu kuyruk acısı, sende de bu evlat acısı varken, dost kalamayız.”

Bizde Viyana’yı fethetme ütopyası bitmediği, Avusturyalılar ise göç ülkesi olduklarını kabullenmedikleri sürece, tarihsel düşmanlık araç olarak kullanılmaya devam edecektir. |© DerVirgül

 

Yayınlama: 09.12.2023
Düzenleme: 10.12.2023
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.