Dünün Teröristleri Bugünün İktidarı mı Oldu? | Avrupa Birliği’nde Afgan Paniği
Afganistan’dan kitlesel göç olasılığı AB içinde panik ve bölünme yarattı.
Nehammer: Bir Afgan’ın bugün Avusturya’ya gelmesi için hiçbir neden yok
Merkel: Yerel çözümler bulunması gerekiyor
Draghi: İtalya’ya hizmet eden Afganları almaya hazırız
Peki, terörist olarak görülen Taliban’la nasıl bir ilişki kurulacak?
Taliban güçlerinin Afganistan’da kontrolü ele geçirmesi Avrupa Birliği (AB) içinde yeni bir sığınmacı krizi korkusu yarattı.
AB ülkeleri Afganistan’dan olası ve kitlesel göçe karşı nasıl hareket edecekleri konusunda henüz ortak politika oluşturabilmiş değiller.
Ankara ile Mart 2016’da 6 milyar euro karşılığında gerçekleştirilen mutabakatla sonlandırılan Suriyeli sığınmacı krizine benzer bir senaryoyu yeniden yaşamak istemeyen AB, Afganistan kaynaklı potansiyel bir göç krizine karşı “yerel çözüm” arayışına başladı. Almanya ve Fransa’nın önümüzdeki günlerde bu alanda ortak girişim başlatmaları bekleniyor.
Macron açıkladı
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Afganistan’daki son gelişmeler hakkında halka sesleniş konuşmasında, olası bir göç krizine karşı AB bünyesinde “düzensiz göçle mücadeleye, müşterek koruma kriterlerine ve dayanışmaya dayalı yanıt” oluşturulmasını savunduklarını söyledi. Bu konuda başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa devletleriyle ortak girişim başlatacaklarını belirten Macron, girişim kapsamında Afgan sığınmacıların transit olarak kullandığı veya ağırlandığı Pakistan, Türkiye ve İran ile AB arasında iş birlikleri inşa edilmesi fikrini gündeme getirdi. Önerilecek iş birliğinin Afganistan’dan gelecek göçe kalkan olmaları karşılığında bu ülkelere parasal ve teknik yardım şeklinde gerçekleşeceği yorumları yapılıyor.
Merkel “yerel çözüm” dedi
Almanya Başbakanı Angela Merkel de Afganistan’dan olası kitlesel sığınmacı akınına karşı “yerel çözümler buluması gerektiğini” söyledi. 2015’te yaşanan göç krizinden ders alınması gerektiğini belirten Merkel, Afgan sığınmacılar için Afganistan’a komşu ülkelerde çözüm üretilmesini savundu. Merkel ve seçim kampanyasında olan partisi Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) “ihtiyacı olan her Afgan göçmene Almanya’nın kucak açmaya hazır olduğu” mesajı gönderilmemesi gerektiğini savunuyor. Almanya 2015 krizinde 1 milyondan fazla Suriyeliye ev sahipliği yapmıştı.
Viyana’dan şok öneri
AB içinde Suriyeli sığınmacılar krizinde ön cephede yer alan Yunanistan Afgan göçüne kesinlikle sıcak bakmazken, göçmenler konusunda Avrupa’da radikal söylem ve politikalarıyla bilinen Avusturya hükümetinden şok bir öneri geldi. Avusturya İçişleri Bakanı Karl Nehammer, Afgan sığınmacı adayları ve AB’de iltica başvuruları reddedilmiş düzensiz Afgan göçmenler için AB’nin Afganistan’a komşu ülkelerde “kamplar” oluşturmasını önerdi. Ülkesinin iltica başvurusu reddedilen Afganları sınır dışı etmeye devam edeceğini belirten Nehammer, “Bir Afgan’ın bugün Avusturya’ya gelmesi için hiçbir neden yok” şeklinde konuştu.
Son yıllarda Afrika üzerinden kitlesel göçe maruz kalan İtalya’da Başbakan Mario Draghi, sadece “ülkesine hizmet etmiş Afganları almaya hazır oldukları” mesajı veriyor.
Macaristan, Polonya, Baltık devletleri, Danimarka, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde hükümetler ve özellikle de sağ ve aşırı sağcı partiler Afganistan’dan kitlesel sığınmacı kabulüne sıcak bakmıyor.
AB içindeki genel eğilim, ilk etapta Afganistan’da değişik alanlarda AB ülkelerine çalışmış Afganlara, ardından da Afganistan’daki gelişmelere göre insan hakları aktivistleri, kadın hakları savunucuları ve aydınlara iltica hakkı tanınması yönünde.
Türkiye’nin rolü
AB kurumlarında ise Afganistan kaynaklı bir insani krizi engellemek amacıyla, “Afganistan ile Avrupa arasındaki yol üzerinde bulunan Türkiye gibi ülkelerle sıkı iş birliği yapılması” fikri ağır basıyor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, İspanyol televizyonuna yaptığı açıklamada, “Çok sayıda Afgan Avrupa’ya gelebilmek için Türkiye üzerinden geçmeyi deneyecek. Bu çerçevede Türkiye çok önemli bir rol oynayacak” ifadelerini kullandı. Borrell AB’nin Taliban’la görüşmesini de savunuyor.
Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı David Sassoli de AB ülkelerinin “baskı görme riski olan tüm Afganlara iltica hakkı tanımak için elinden geleni yapması gerektiğini” söyledi.
AB genelindeki sol ve çevreci partiler ise Afganistan kaynaklı bir göçe uluslararası insani hukuk açısından yaklaşılmasını savunuyor. Fransa’da sol ve çevreci partiler tarafından yönetilen birçok kentin belediye başkanı, Afgan sığınmacıları ağırlamaya hazır olduklarını bildirdi.
Sığınmacılar konusunda uzman sivil toplum kuruluşları da Taliban rejiminden kaçan Afganların İran, Pakistan ve Orta Asya’da otoriter rejimler tarafından yönetilen ülkelere gitmek istemeyeceğini söylüyor.
İltica başvurularında Afganlar ikinci sırada
AB ülkelerine 2020’de 471 bin 300 iltica başvurusunda bulunulmuş, Suriyeliler yüzde 15,2 ile ilk sırada, Afganlar ise yüzde 10,6 ile ikinci sırada yer almıştı.
2014-2020 döneminde göç ve dış sınırlarının korunmasına 10 milyar euro harcayan AB, 2021-2027 dönemi bütçesinde bu alan için 22 milyar 700 milyon euro ayırdı.
Dünün Teröristleri Bugünün İktidarı mı Oldu?
19 Ağustos, Afganistan’ın ulusal bağımsızlık günü. Hiç kimse ülkenin bu önemli gününde Kabil’deki sarayda Taliban’ın oturacağını hayal etmemişti. Hatta belki Taliban’ın kendisi bile bunun olacağını düşünmemişti. Ancak oldu. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in “çok acı bir gelişme” diye tanımladığı bu gerçek cevaplanması gereken mühim bir soruyu da beraberinde getiriyor: Şimdi ne olacak? Dünün teröristleri bugünün iktidarı mı oldu?
Batı’nın da Almanya’nın da Afganistan’da çıkarları söz konusu. Aksi takdirde Berlin neden 20 yıl önce ABD’nin başlattığı askeri bu operasyona dahil olsun?
Afganistan eski Devlet Başkanı Eşref Gani’nin ülkesinden kaçmasıyla Batı’nın çıkarları da ülkeden bir çırpıda uçup gitmedi. Hindukuş’un istikrarı ve uluslararası faaliyet yürüten terör gruplarının palazlandığı bölgelerin oluşumunu engellemeye dair hedef de baki. Kabil’in yeni yöneticilerinin bugün ulaştıkları noktaya terör saldırıları düzenleyerek geldikleri gerçeği, içinde bulunulan durumun zorluğunu gözler önüne sermeye yetiyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın geçen hafta sarfettiği sözler de hâlâ akıllarda: “Taliban hilafet kurarsa uluslararası arenadan kopar ki böylesi bir devletin diplomatik açıdan tanınması söz konusu olamaz ve böyle bir devletle uluslararası yardım programları da yapılmaz.”
Afganistan, şimdiye kadar Almanya’dan kalkınma yardımı alan ülkelerin başında birinci sırada geliyordu. Şimdi ise bu yardımlar durduruldu. Bu yıl için 250 milyon euro yardım öngörülmüştü, şimdiye kadar bundan tek kuruş ödenmediği belirtiliyor.
Taliban tanınacak mı?
Ancak Berlin merkezli Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP) uzmanlarından Markus Kaim, Almanya’nın son Afganistan politikasına gerçekçi olmadığı eleştirisini getiriyor. Handelsblatt gazetesine verdiği söyleşide Kaim, “Kısa veya uzun vadede Taliban’ın zaferi kabul edilmek zorunda” yorumunu yapıyor. Kaim’e göre Almanya Dışişleri Bakanı Bakanı ve diğer Batılı siyasetçiler şu anda tepkisel olarak “Tanımayacağız, müzakere etmeyeceğiz, para vermeyeceğiz” sloganıyla hareket ediyor ve bu insani açıdan anlaşılabilir. Kaim, “Ancak jeopolitik açıdan büyük öneme sahip bir bölge için böyle bir strateji olamaz” diyor. Kaim’e göre Taliban ile görüşülmeli.
Türkiye kökenli Federal Meclis Milletvekili ve Meclis Dışişleri Komisyonu üyesi, Sosyal Demokrat Partili (SPD) Aydan Özoğuz da Taliban ile ilişkiye geçilmesinden yana ve bunu daha önce de defalarca dile getirmişti. “Taliban tamamen izole edilerek bir yere varılamaz” diyen Özoğuz, Afganların insani desteği ihtiyacı olduğunu belirterek “Mevcut durum çok endişe verici ve kestirilemez” diye de ekliyor.
Prensip olarak siyasi diyalog için çaba gösterildiğine işaret eden Özoğuz, sözlerini “Ancak Afganistan’da diyaloğa uygun ve istekli bir hükümetle düzenli bir yapı oluşup oluşmayacağını görmek için önce biraz beklemeliyiz” şeklinde sürdürüyor.
Halkın yarısının yardıma ihtiyacı var
Afganistan’da ise zamana karşı yarışılıyor. Birleşmiş Milletler’in İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (UNOCHA), bu yıl için yaklaşık 40 milyon nüfuslu Afganistan’da halkın yarısının insani desteğe ihtiyacı olacağından yola çıkıyor. Bu rakam geçen sene yardıma ihtiyacı olanların iki katı anlamına geliyor.
Yeşiller Partisi’nin güvenlik ve kalkınma politikaları uzmanı Winfried Nachtwei, Deutsche Welle’ye verdiği mülakatta insani yardımın siyasi ilişkilerden bağımsız olması gerektine dair mevcut temel prensibe dikkat çekiyor. Nachtwei’e göre önemli olan bir diğer nokta da Afganistan’daki insani durumun giderek daha da kötü bir hal almasının Avrupa ve Almanya’nın çıkarına olmayacağı.
Nachtwei’e göre Taliban ile nasıl bir ilişki kurulacağı, Kabil’in yeni yönetiminde Taliban dışında başka güçlerin de yer alıp almayacağına bağlı olarak belirlenecek.
Taliban, Kabil’e girdikten sonra dışarıya “kapsayıcı bir Taliban” imajı yansıtmaya çaba harcıyor. Örgütün ikinci adamı sayılan siyasi lideri Molla Birader “ılımlı, açık ve kapsayıcı bir İslami hükümet” kurulacağını duyurarak Taliban dışındaki unsurların da yönetime dahil edileceğini ima etti. Taliban sözcüsü Muhammed Naim de kapılarının dünya toplumuna açık olduğunu söyledi ve izole bir ülke istemediklerini belirtti.
Uluslararası arenada hareketlilik başladı
Bazı devletler de Taliban’ın çağrısına hızlıca yanıt verdi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying, Pazartesi günü yaptığı açıklamada Afgan halkının kararına saygı duyulduğunu söyledi.
Bu açıklamadan iki hafta önce zaten Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, dokuz kişilik bir Taliban delegasyonunu Pekin yakınlarındaki Tianjin’de kabul etmişti. Kendilerine serilen kırmızı halının karşılığını da Taliban hemen verdi ve Çin’in iç işlerine karışmamayı taahhüt etti. Bu da ülkenin batısındaki Sincan’da bulunan radikal İslamcı gruplara destek verilmeyeceği olarak yorumlandı.
Ankara “olumlu” olarak niteledi
Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle ilgili ilk olumlu açıklamalardan bir diğeri de Ankara’dan geldi. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kabil’e girdikten sonra Taliban’ın verdiği ilk mesajların “olumlu” olduğunu söyledi ve Ankara’nın Afgan güçleriyle temasta olduğunu da dikkat çekti.
İngiltere de Afganistan’ın yeni yönetimi konusunda pragmatik davranmayı tercih ediyor. İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, ortaya çıkan yeni gerçekliğe kafa yormak gerektiğini söyledi ve meselenin Afganistan’daki yeni rejim üzerinde olumlu etki yaratma olduğunu ifade etti.
Afganistan ile ilişkiler ve Kabil’e yönelik tutum önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelere bağlı olarak belirlenecek. Özellikle de Taliban’ın verdiği mesajlara sadık bir tutum izleyip izlemediği, bunda da insan hakları ve kadın hakları konusunda taahhüt ettiklerine uygun davranıp davranmadığına bakılacak. Ve pek çok ülkenin başkentinde Taliban ile yeniden bir diyalog kurulacak mı, kurulursa nasıl bir diyaog olacak tartışması yürütülecek. Deutsche Welle Türkçe