Cami Saldırısının Avusturya “Kimlikçiler” Örgütüyle İlişkisi Var Mı?
Yeni Zelanda’da cami saldırısının, Avusturya “Kimlikçiler” örgütüyle ilişkisinden şüphe ediliyor.
Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde iki camiye düzenlenen ve 50 kişinin öldüğü silahlı saldırı hala dünyada en önemli gündem maddeleri arasında.
Saldırıyı gerçekleştiren aşırı sağ görüşlü Avusturalyalının, Avusturya Kimlikçiler “Identitären” olarak bilinen ırkçı yapılanmanın sorumlularından Martin Sellner ile bağlantısından şüphe ediliyor.
Şüphe; Yeni Zelanda’da saldırıyı gerçekleştiren kişinin soyadıyla aynı olan bir hesaptan, Martin Sellner’in hesabına paran transferi yapıldığı görüldü.
Bunun üzerine, Avusturya istihbarat birimleri, Martin Sellner’in evine operasyon düzenledi. Bilgisayar ve bazı belgelere el konulduğu bildirildi.
Martin Sellner, sosyal medyadan yaptığı bir videolu açıklamada, operasyonu doğrularken, kendisine yapılan yardımı, avukatına danışarak bildireceğini ama operasyonun daha önce yapıldığını söyledi.
Yeni Zelanda saldırısı zanlısının, daha önce Avusturya’ya geldiği ve Salzburg ve Viyana’da bulunduğu, istihbarat birimleri tarafından doğrulandı.
“Kimlikçiler”
İki yıl önce, TC Viyana Büyükelçilik binasına, pankartlı saldırı düzenleyen grup, Avusturya monarşisinin ideolojisini benimsiyor.
Bir grup genç Avusturyalı, İmparatoriçe Maria Theresa’nın 20 metre yüksekliğindeki heykeline peçe giydirdiğinde saatler gece yarısını gösteriyordu.
Heykelin önünde ise “İslamileştirme mi?
Hayır almayayım!” pankartı göze çarpıyordu.
Eylem, Avrupa’nın “hipster sağı” olarak da anılan, Almanca’da “Die Identitäre Bewegung”, İngilizce’de “Identitarian Movement” ve Fransızca’da “Mouvance Identitaire” olarak bilinen Kimlikçiler Hareketi’nin Avusturya kolu tarafından gerçekleştirdi.
Kimlikçiler, aşırı sağın yeni ve medya dostu yüzü olarak ortaya çıkarken, ABD’deki alternatif sağın Avrupa versiyonu şeklinde de görülüyor.
Ancak alternatif sağ internet ortamında başarı elde ederken, Avusturya’nın Kimlikçileri interneti sokaklardaki eylemleri için kullanıyor.
Taktikleri, Greenpeace gibi solcu aktivist grupların yöntemlerini anımsatıyor ve eylemleri manşetlere taşınabiliyor.
Bir başka eyleminde grup, Avusturya’nın Yeşiller Partisi’nin Graz kentindeki merkez ofisine pankart açtı ve çatısını sahte kanla boyadı.
Grup ayrıca Viyana’da mülteciler tarafından sahnelenen bir tiyatro oyununu basıp izleyicilere üzerlerinde “çok kültürlülük öldürür” yazan el ilanları dağıttı.
Grubun en çok bilinen eylemi ise Avusturyalı Kimlikçilik Hareketi’nin eş başkanı 29 yaşındaki Martin Sellner’ın Libya’dan gelen göçmenleri Akdeniz’de durdurmak için “Avrupa’yı savunan” bir teknenin kiralanmasına destek vermesiydi.
Sağı pohpohlamak
Geçen ay Graz’da bir mahkeme suç örgütü kurmak ile Türk ve Müslüman gruplara karşı nefret yaymak suçlamalarıyla yargılanan 17 grup üyesini akladı.
Mahkeme kararının Kimlikçileri daha da cesaretlendirmesini beklemek şaşırtıcı olmaz.
Kararın açıklanmasından bir gün sonra Sellner’ın konuştuğu bir YouTube videosunda, grubun kendisini nasıl da temize çıkardığını anlattığı görülüyor.
Kimlikçiler taktiklerinin ırkçı olmadığını savunuyor. Ancak söylemleri, Almanya’daki PEGIDA hareketi gibi aşırı sağcı protest hareketlerin izlerini taşıyor.
Homojen ve beyaz ırkın hakim olduğu bir Avrupa’yı savunuyorlar ve kıtanın giderek bir “İslam devletine” dönüştüğüne inanıyorlar.
Bunu yaparken de Ortadoğu ve Afrika’dan gelen göçmenlerin Avrupalıların yerini alacağını öne süren komplo teorilerine rağbet ediyorlar.
Söz konusu komplo teorileri, genel olarak şişirilmiş istatistik ve temelsiz demografik öngörülere dayanıyor.
Oysaki Avrupa Birliği’nin toplam nüfusunun sadece yüzde 4’ü AB vatandaşı olmayanlardan oluşuyor.
Kimlikçiler 2003 yılında Fransa’da başlayan bir akımdan geliyor. Ancak hareketin Avusturya kolu son zamanlarda görünürlük kazandı.
Avusturya’nun Salzburg Üniversitesi’nden siyaset bilimci Farid Hafız, Kimlikçilerin “ırkçı ideolojinin modernize edilmiş bir şekli” olduğu görüşünde.
Irkçı görünmemek ve kendilerini geleneksel aşırı sağdan uzaklaştırmak için de bu gruba mensup gençler yeni kavramlar türetti.
Martin Sellner kendisini bir milliyetçi olarak değil, bir “vatansever” olarak görüyor. “Etno-çoğulculuk” dedikleri hedefleri aslında “Avrupa kimliğinin” bir tür ırk ayrımı ve tecrit koşulları aracılığıyla korunması amacı güden farklı etnik grupların ayrı yaşaması anlayışı.
“Yeniden göç” dedikleri ise dini özgürlükleri baskılamayı ve sınırlamayı ve hatta Müslümanları, kökenlerinin bulunduğu ülkelere zorla geri göndermeyi öngörüyor.
Bir başka deyişle, bunlar eski bir takım fikirlerin yeni kavramlarla tekrar pazarlanması. Bir anlamda yabancı düşmanlığının yeni bir sürümü.
Başı Avusturyalı Kimlikçiler çekiyor
Irkçılıkla mücadele için araştırmalar yapan Britanya merkezli Hope not Hate (Nefret değil Umut) isimli sivil toplum kuruluşu sözcüsü, “Kimlik Kuşağı ‘saygın’ bir görünüm vermek ve kullandığı dili yumuşatarak gizlemek için elinden geleni yapıyor” sözlerini kullanıyor.
DW’ye konuşan sözcü, sözlerine “Ne var ki üzerinde çalışılmış sosyal medya videolarının ve parıltılı eylemlerin arkasına bakarsanız, orada aşırı görüşlere sahip insanları görürsünüz” diyor.
Deutsche Welle Türkçe’den Morgan Meaker’in haberine göre, Kimlikçilerin yükselişleri Avusturya siyasetinin sağa kaymasıyla birlikte yaşandı.
Aralık 2017’de aşırı sağcı Özgürlükçü Parti (FPÖ), muhafazakâr Avusturya Halk Partisi ile koalisyon hükümeti kurdu. O günden bu yana hükümet yabancılara yapılan yardımları kesmeyi önerdi ve mültecilerin vatandaşlık almalarını zorlaştırdı.
Avusturya’da 2015 yılında 90 bin kişinin sığınma başvurusunda bulunmasından etkilenen siyasi iklim kamuoyunu da yönlendirdi.
2017 yılının ilk sekiz ayında sığınma başvurularının 17 bine düşmesine ve ülkeye gelenlerde bir azalma gözlemlenmesine rağmen aşırı sağcı partiler açık sınır politikalarından dolayı duyulan endişelerden faydalanmaya devam ediyor.
FPÖ ilk 2000 yılında koalisyon hükümetinde yer aldığında Viyana’nın Heldenplatz Meydanı’nda 100 bin protestocu toplanmıştı.
FPÖ ikinci kez koalisyon hükümetine dâhil olduğunda ise meydanlara sadece 5 bin kişi çıktı.
Aşırı sağcı görüşler ana akıma dâhil olmaya devam ederken, Almanya merkezli Bertelsmann Vakfı’nın 2017’de yaptığı bir ankete göre Müslüman olmayan her dört Avusturyalı’dan biri Müslüman bir komşu istemiyor.
Aşırıcılık ana akıma yerleşti
Afgan bir aileden gelen İmran Feruz, Avusturya’da büyümüş bağımsız bir gazeteci.
Son birkaç yılda ırkçılık, mülteci karşıtı görüşler ve İslamofobi’nin dramatik bir şekilde yükseldiğini gözlemlemiş.
New York Times yazarı, “Irkçı ifadeler kullanmak daha kabul edilebilir hale geldi” ifadesini kullanıyor.
DW’ye konuşan Feruz, “FPÖ’nün yükselişi nedeniyle ırkçılık ve nefret normal bir şey haline geldi” diyor.
Küçük ama etkin Kimlikçiler grubu Avusturya’nın işte bu siyasi atmosferi içinde yeni bir devinim kazandı.
İktidar, bu grubun görüşlerini gayri resmî ittifaklarla meşru kılıyor.
Bazı FPÖ temsilcileri grupla ilişkilendirilirken, bazıları da gösteri ve protesto eylemlerinde görüldü.
Sellner’ın Kimlikçileri aynı zamanda aşırı sağcı popülistlerin giderek birlikte hareket eden küresel ağıyla bütünleşiyor.
Sellner’in konuşmaları, aşırı sağcı İngiliz Savunma Birliği (EDL) kurucularından Tommy Robinson tarafından okunuyor.
Sellner ayrıca PEGIDA’nın Dresden kentindeki etkinliklerinde bir konuşma yaptı.
Gazeteci Feruz’a göre Kimlikçiler, “artık zamanlarının geldiğini” düşünen bir grubu temsil ediyor.
Dresden Teknik Üniversitesi’nden siyaset bilimci Manes Weisskircher ise DW’nin sorularını yanıtlarken, Kimlikçileri büyütmemek gerektiğinin önemine değiniyor.
“Günlük siyaseti etkileyecek bir konumda değiller” diyen Weisskircher ekliyor: “Ancak göz önündeki ve özellikle Müslümanların göç ve entegrasyonu gibi konulardaki önemli gelişmeleri yansıtır nitelikteler.”(Virgül.at)