Meclis Başkanı Şentop’un Avusturya Medyasında Yayınlanan Açıklaması

Türk Parlamento Başkanı Mustafa Şentop, mevkidaşı Wolfgang Sobotka’nın (ÖVP) davetlisi olarak Viyana’ya yapacağı resmi ziyareti öncesinde, Avusturyalılara yönelik olarak Türkiye-Avusturya ilişkilerine dair “Yeni Bir Dünya İçin Riskler ve Fırsatlar” başlıklı bir açıklama yayınladı.

Meclis Başkanı Şentop’un Avusturya Medyasında Yayınlanan Açıklaması

“Türk Meclis Başkanı Savaş ve Barış Üzerine”

Türkiye-Avusturya parlamentolararası ikili dostluk grubu üyeleri, Sobotka’nın davetlisi olarak 29 Kasım’a kadar Viyana’da bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop ile görüşecek.

Şentop yaptığı açıklamada, Türkiye ve Avusturya hakkında, iki ülkenin Avrupa’da farklı kültür, kimlik, inanç ve milliyetlerden insanların bir arada yaşamasını sağlayan ve Avrupa’da kültürel ve toplumsal çoğulculuk fikrinin kendi dönemlerinde uygulayabilen köklü iki devlet ve iki imparatorluğun halefi olduğunu belirtiyor:

“Tarihin birçok anında yolları kesişen bu iki ülke anlaşmalar yapmayı, iş birlikleri geliştirmeyi ve hatta müttefiklik ilişkileri kurmayı başarmıştır. Dolayısıyla, Türkiye ve Avusturya’nın altı asrı aşkın bir süreye dayanan temasları İstanbul ile Viyana, ardından da Ankara ile Viyana arasında derin bir ilişkiler manzumesini ortaya çıkarmıştır.“

Şentop, Avusturyalı diplomat, çevirmen ve tarihçi Joseph von Hammer-Purgstall’ın on ciltlik “Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” adlı eserinin belki de bu nedenle hâlâ Osmanlı tarihinin en temel kaynaklarından biri olduğunu düşünüyor.

Aradaki Bağ Olarak Mimar Clemens Holzmeister

Bu köklü tarihsel bağların, iki ülke arasındaki ilişkilerin pek çok alanda güçlenmesini mümkün kıldığını belirtiyor:

“Bu köklü tarihi bağlar, iki ülke arasındaki ilişkilerin pek çok alanda derinleşmesine imkân vermiştir. Türkiye ile Avusturya arasındaki kültürel ilişkiler tam da bu derinliği yansıtan bir ölçekte gelişmiştir. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Avusturya Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanan dostluk anlaşması başta Clemens Holzmeister olmak üzere birçok Avusturyalı mimarın, kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni başkenti Ankara’nın imarında yer almasıyla pekişmiştir. 20. yüzyılın en önemli mimarları arasına girmeyi başaran ve Türkiye için de fevkalade önemli bir mimar olan Holzmeister’in başta Ankara olmak üzere Türkiye’de bıraktığı izler, yalnızca mimari alanda değil kültürel ve sosyal alanlarda da önemini korumya devam etmektedir. Nitekim bugün kullanımda olan Türkiye Büyük Millet Meclisi binası da Clemens Holzmeister’in Türkiye’nin kalbindeki abidevi bir eseridir.“

Avusturya’daki Türkler İlişkilerin Köprüsü

Öte yandan Avusturya’da yaşayan yaklaşık 300.000 kişilik Türk toplumunun, Avusturya’nın ayrılmaz bir parçası ve asli unsuru haline geldiğini ve iki ülke ilişkilerinde önemli bir köprü teşkil ettiğini söylüyor:

“Bu insanların Avusturya’ya ve toplumuna en iyi şekilde uyum sağlamaları siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, akademik ve daha nice alandaki katkılarıyla Avusturya’da faal ve başarılı olmaları sevindirici ve gururu vericidir. Bunda hem Türk hem de Avusturya kültürünün, genlerinde çoğulcu toplum anlayışını taşımasının etkisi büyüktür.“

Avusturya En Çok Türkiye’ye Yatırım Yapıyor

Türkiye ile Avusturya arasındaki kapsamlı ve çeşitli ekonomik ve ticari ilişkilerin hemen her alanda gün geçtikçe gelişmesinin “ikili ilişkilerde gündemdeki olumlu maddelerden” biri olduğunu ifade ediyor ve Avusturya’nın geleneksel olarak Türkiye’ye en çok yatırım yapan ülkelerden biri olduğunu belirtiyor:

“Diğer yandan geçen yıl ikili ticaret hacmi 3,35 milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. İki ülke arasında ticaretin daha geliştirilmesi için önemli potansiyel mevcuttur ve ticaret hacminin yakın gelecekte rahatlıkla 5 milyar Doları geçmesi muhtemeldir. Ortak çabalarla, ortak hedeflerin çıtası çok daha yüksek bir seviyeye konulabilecektir.“

Turizm Destinasyonu Türkiye

İki ülke turizm sektöründe de aktif etkileşim içerisinde:

“Salgın koşullarının büyük oranda iyileşmesiyle birlikte bu yıl daha fazla Avusturyalı misafir, en sıcak ve samimi şekilde Türkiye’de ağırlanabilecektir.“

Bu bağlamda, iki ülke arasında iş dünyasından turizme, kültürden ticarete kadar çok çeşitli işbirliği imkânlarının “kazan-kazan” anlayışı içinde ve her iki ülke halklarının ortak çıkarları doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

İki ülke arasında tüm bu alanlardaki mevcut işbirliğinin geliştirilmesi için gerekli adımların atılmasında parlamentolara büyük görevler düştüğünü belirtiyor.

“Hiçbir Şey Yapmadan Sadece Sorunları İzlemekle Kalınmamalı”

Öte yandan Türkiye ve Avusturya’nın, “ilişkileri sadece ikili meselelerle sınırlandırılamayan çok deneyimli iki ülke” olduğunu ifade ediyor:

“Zira halef devletleri, Osmanlı ve Avusturya Macaristan İmparatorluklarının, bölgelerinin lider ülkeleri olmaları, çok farklı toplumları bünyesinde barındırması ve gerek yönetici gerekse akademik elitlerinin engin bir fikrî birikimi tevarüs etmiş olmaları bu ülkeleri çevrelerindeki meselelere kayıtsız kalmamaya sevk etmektedir. Dolayısıyla Türkiye ve Avusturya uluslararası güvenlik, refah ve huzurun temini noktasında yükümlülüklerinin bilincinde olan ve bunun gereklerini layıkıyla yerine getirme gayretindeki ülkelerdir. Bu birliktelik sadece bölgenin değil tüm dünyanın güvenlik ve istikrarına her daim katkı sağlayacak ortak bir iradenin tezahürü olarak daha da güçlenmelidir.“

“Riyakâr Davranmak”

Şentop devamında, küresel siyasette, ekonomide ve sosyal hayatta çalkantılarla, zor dönemlerle karşılaşıldığını belirtiyor. Artan bölgesel ve küresel sorunların, devletleri, uluslararası sistemdeki aktörleri ve hatta tüm insanlığı hızlı adımlar atmaya sevk ettiğini, ancak günümüz gerçeklerine uyum sağlamayan, günümüz ihtiyaçlarına cevap vermeyen kavram ve kurumlarla uluslararası siyaseti ve küresel dengeyi sürdürmenin artık mümkün olmadığını ifade ediyor:

“Şimdi karşı karşıya olunan son krizler, uluslararası siyasetin ve küresel meselelerin sağlıklı bir şekilde ele alınabilmesi için mevcut örgütlerin reforme edilmesi ve içi boşalan değerlerin ihya edilmesi gerektiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bugün kendi uhdelerinde bulundurduklarını iddia ettikleri değerleri araçsallaştırarak diğer ülkelere istikamet çizmeye çalışan uluslararası kurum ve aktörler “su vaaz edip şarap içmektedir.”

Küresel Sistemi Yeniden İnşa Etmek

Bütün bunların Türkiye’nin meşru kaygılarını ve taleplerini teyit ettiğini ifade eden Şentop, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kuruluşların bir kısmının kuruluş amaçlarında öngörülen misyonu yerine getirmekten uzakta olduğunu, ancak Türkiye’nin ise daha adil, barışçıl, müreffeh ve istikrarlı bir dünyanın mümkün olduğuna inandığını söylüyor.
Tarihin akışının değişmeye başladığı günümüzde, küresel sistemin yeniden inşa edilmesi gerektiğini belirtiyor:

“Tarihin akışının değişmeye başladığı bugün, yeniden inşa edilecek küresel sistemin hak, adalet, insaniyet ve hürriyet mizanlarıyla tüm insanlığa fayda sağlayacak şekilde inşa edilmesi elzemdir. Nitekim, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu durumu, “Dünya Beşten Büyüktür” itirazıyla uzun zamandır dile getirmektedir. Ve bu itiraz artık hak ettiği yankıyı da bulmaya başlamıştır.“

Şentop, bu bağlamda Türkiye’nin mevcut krizler karşısında ilkeli, insani ve girişimci dış politika yaklaşımıyla bölgesel ve küresel konularda barış, diyalog ve istikrarın sağlanması yönünde en güçlü iradeyi gösteren ülkelerden biri olduğunu ifade ediyor.

Ukrayna’da İsim Koyucu Olarak Türk İHA’sı

Ukrayna’da olup bitenlerin ortada olduğunu söyleyen Şentop, 1990’larda Bosna’da yaşanan insanlık dışı gelişmelerin ve savaşın ardından Ukrayna’nın işgalinin, belki de Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ki en büyük ikinci yıkım olduğunu belirtiyor:

“Türkiye, savaşın başlangıcından itibaren Ukrayna’nın bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne güçlü, açık ve tam bir destek vermiş Ukrayna’ya siyasi, insani ve teknik alanlarda önemli yardımlar sağlamıştır. Ama aynı zamanda Türkiye, Rusya ile de diyalog yürütebilen belki de tek ülkedir. Dolayısıyla, Ukrayna’da savaş sırasında doğan çok sayıda çocuğa “Bayraktar” isminin verilmesi, “Bayraktar” adına şarkılar bestelenmesi sadece askeri bir araca duyulan bir takdirin ifadesi olarak yorumlanamaz. Bu durum Ukrayna halkının Türkiye’nin insanî ve ilkeli tavrına duyduğu saygının bir yansıması olarak görülebilir.“

Türkiye Sayesinde Ukrayna’dan Tahıl İhracatı

Savaşın etkilerinin sadece bölgesel olarak kendisini göstermediğini ifade eden Şentop, savaşların kronik hale getirdiği enflasyon, enerji ve gıda güvensizliği gibi sorunların dünyadaki herkesi etkilediğini ve küresel bir kriz riskini artırdığını belirtiyor. İşte tam da bu noktada Türkiye’nin başarılı ve özgün yaklaşımının, tüm tarafları masaya getiren tek ülke konumunun özel bir anlam ve önem taşıdığını dile getiriyor:

“Nitekim, Ukrayna tahılının Karadeniz üzerinden ihracına ilişkin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye ile BM’nin arabuluculuğu ve Ukrayna ile Rusya’nın makul yaklaşımı ile imzalanan İstanbul Anlaşması sayesinde, 1 Ağustos’tan bu yana 11 milyon tondan fazla tahıl ürünü dünya pazarlarına ulaşmıştır. Keza Türkiye tarafları makul bir barış için aynı masada buluşturabilmiştir. ABD ve Rusya istihbarat örgütlerinin başkanları İstanbul’da bir araya gelmiştir.“

Türkiye bugüne kadar kararlılığı ve tutarlı duruşuyla ortaya koyduğu gibi, krizleri durdurmak ve savaşı bitirmek için her türlü çabayı göstermeye devam edeceğini ve nihayetinde barışa giden yolun müzakerelerden geçtiğini belirtiyor.

Balkanlar’ın AB’ye Entegrasyonu Önemli Bir Konu

Tüm Avrupa’nın güvenliği ve esenliği için bir diğer önemli konunun da Balkanlar’da barış ve istikrarın sağlanması olduğunu ifade ediyor:

“Balkan ülkelerinin AB ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme perspektifi, bölgede istikrar ve reformların sürdürülmesi açısından önemli bir teşvik unsurudur. Türkiye, Balkan ülkelerinin bu perspektifini başından beri desteklemektedir.“

Dünya Siyasetinde En Önemli Faktör Olarak Göç

Dünya siyasetini ve dünya barışını etkileyen en önemli unsurlardan birinin de savaşların ve krizlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan göç olgusunun olduğunu belirten Şentop, başta Suriye olmak üzere çeşitli güzergâhlardan varış veya geçiş ülkesi olarak görülen Türkiye, artık dünyada en çok mülteciyi barındıran ülke konumunda olduğunu ve Türkiye’nin bu kişilerin kabul edilmesini “kendi medeniyet tasavvurunun bir gereği ve insani sorumluluğunun bir parçası” olarak gördüğünü söylüyor.

“Türkiye’nin insani, ahlaki, ilkesel bu tutumu, Avrupa’da aşırı sağ ve aşırı sol siyasal hareketlerin daha da artmasına kısmen engel olması nedeniyle, Avrupa demokrasilerine de bir destektir. Türkiye’nin bu duruşu istismar edilmemeli bilakis desteklenmelidir. Hiçbir ülke göçün getirdiği sınamalardan bağışık değildir. Göçün getirdiği sınamalara uzun vadeli ve sürdürülebilir çözümler getirilebilmesi için temel nedenler ele alınmalı düzensiz göçün kaynağında çözümü için menşei ülkelerde siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan asgari şartların oluşturulması için ortak tedbirler alınmalıdır. Dolayısıyla yük ve sorumluluk paylaşımı kritik öneme sahiptir.“

Pek Çok Sınama – Doğru Yönü Seçmek

Nihayetinde tüm insanlığın bugün bir karar verme noktasında olduğunu ifade eden Şentop, küresel salgın, göç dalgaları, savaşlar, ekonomik krizler ve iklim değişikliği gibi pek çok konunun, insanlığı bugünün ihtiyaç ve tercihleri ile geleceğe dair hayaller ve umutlar arasında dengeli bir seçim yapmayı kaçınılmaz hale getiren bir noktaya taşıdığını belirtiyor.

“Bu noktada, bu toprakların en önemli yazarlarından biri olan Stefan Zweig’ın “İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar” (Sternstunden der Menschheit) isimli kitabının önsözünde yer alan şu ifadelere kulak vermek gerekir “çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate ve çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı böylesine trajik ve yazgıyı belirleyici anlara, bireylerin yaşamında ve tarihin akışı içinde çok ender rastlanır”.  Bazen “… tek bir evet, tek bir hayır, biraz erken davranma veya biraz gecikme bu anı yüzlerce kuşak boyunca geri dönülmez biçimde erteler ve bir bireyin, bir halkın hayatını, hatta bütün bir insanlığın yazgısını belirler.” İşte tam da böyle bir dönemden geçilmektedir. 

Türkiye ve Avusturya müşterek tarihi birikim ve tecrübeleriyle bölgelerinde ve küresel seviyede bu karar anında doğru istikametin tercih edilmesine katkı sağlayabilecek iki ülkedir.“

Regional Medien Avusturya, bu beyanı değiştirmeden ve ücretsiz olarak yayınlamıştır ve metnin içeriğiyle arasına mesafe koyar. |© DerVirgül 

Yayınlama: 28.11.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.