Zeynep Buyraç: Burgtheater’in Türk asıllı ilk kadın oyuncusu
39 yaşındaki oyuncu ile Viyana Devlet Tiyatrosu [Türkçesi Tiyatro Kale] Burgtheater’da çifte ilklerin birden kutlanmasının nedeni.
Röportaj Naz Küçüktekin | Kurier Gazatesi
Robert Ickes tarafından yeniden yorumlanan Schnitzler’in “Die Ärztin” (“Doktor”) oyununun galası 7 Ocak’ta Burgtheater’da yapılacak. Oyuncu Zeynep Buyraç için Universitätsring 2’de bulunan bu prestijli sahnede yer almak bir ilk olacak.
KURIER: İlk Türk asıllı bir oyuncu olarak Burgtheater’da sahne alacak olmak nasıl bir duygu?
Zeynep Buyraç: Bir yandan bana biraz absürt geliyor, diğer yandan tabii ki mutluyum. Bir oyuncu olarak kökenlerimi hiçbir zaman bir özellik olarak görmedim. Ama sonra bir arkadaşım bana ‚Sen aslında ilk misin?‘ diye sordu. Almanya’dan gerçekten harika bir meslektaşım olduğunu biliyordum ama Türk asıllı bir kadın olarak? Ben de Burgtheater’a sordum. Bunu birkaç hafta araştırdılar ve gerçekten başka bir isim bulunamadı. Tek başına bu araştırma yapılması bile bir şekilde cevaptı aslında- 2021 yılında bizden bu ülkede okadar çok varken. Ama iyi ki şimdi oldu da on yıl gibi bir süre sonrasında değil.
Peki kökeniniz nedeniyle hiç belirli rollere itildiniz mi?
Türkçe bilen ve İstanbul’dan gelen bir oyuncu olarak Türk asıllı bir kadını oynamakta bir sakınca görmüyorum. Ben kendime her zaman bu figürün bütünde ne gibi bir rolü var diye sorarım. Bir karakterin sahip olduğu tek karakter özelliği buysa, bu benim için yeterli değil. Ama harika, karmaşık, zekice düşünülmüş ve iyi yazılmış bir karakterse, onunla hiçbir sorunum olmaz. Ancak şunu söylemeliyim ki, bu tür rol teklifleri neredeyse hiç almadım, çünkü bu tür roller için benden çok daha doğulu görünen Avusturyalılar bile tercih ediliyor. Ama bu düşünce tarzı da değişiyor zaten. Öyle ki artık‚ „bu rol için doğulu birine ihtiyaç var“ denilmiyor.
Bir röportajınızda şöyle demiştiniz: Beyaz oyuncuların her şeyi oynamasına izin veriliyor fakat tam tersinde öyle olmuyor.
Bu gerçekten öyle. Ama şu anda bunları sorgulama ve kırılma sürecindeyiz. Hem sahnede hem de kamera önünde çağın ilerisinde olmak, en azından güncel olmak bizim işimiz. Sokakta gördüğüm gerçekliği televizyonda ve tabii ki sahnede görebilmek istiyorum. Bu, şimdi yalnızca bu konuyla ilgilenmemiz gerektiği anlamına gelmiyor tabii. Mesele şu ki, toplumumuzu yansıtan ama üzerinde yorum yapmak zorunda olmadığımız bir çeşitliliğe sahibiz. Bu çesitliliğe sahip bir toplumda meslektaşlarımızın bazılarının farklı bir ten rengi var. Konu yani herkesin her şeyi oynamasına izin verilmesiyle ilgili. O yönde ilerlemek istiyoruz.
Bu konuda bir şeylerin ilerlediğini fark ettiniz mi?
En azından bu konuda bir şeyler yapılması gerekildiğinin anlaşıldığını hissediyorum. Sonuçta, bu konu aynı zamanda tiyatro salonlarını doldurabilmekle de ilgili. Çünkü ortalama abone yaşına bakacak olursak, şu soruyu sormak gerekiyor: 20 yıl sonra kimler tiyatroya gidecek? Bu yüzden bu işi şimdi yapmalıyız.
Geçen son birkaç yılı düşünürseniz, gerçekte ne değişti?
Sanırım konservatuardaki ilk Türk asıllı da bendim. O zamanlar bu olağan bir şey değildi. Şimdi 20 yıl sonra oyunculuk okullarına baktığımda, arada büyük bir fark olduğunu görüyorum. Oralara kesinlikle varmış bulunmaktayız. Toplulukların yanı sıra film ve kısmen televizyonda da varız zaten.
Başka neler gerekli?
Hem kadın hem de çeşitlilik tartışmalarında bir kotaya ihtiyacımız var. Amaç, elbette, insanların kendilerine en uygun işleri bulmalarıdır. Ama henüz orada değiliz. Ayrıca şunu sorgulamalıyız: Bu kararı kim veriyor? Özellikle benim işimde bu öznel bir algıdır. Bu çeşitliliğin yönetici alanlarına da ulaşması gerektiğini düşünüyorum. Bu bir modatrendi falan değil ve bunu gerçekten de anlamalıyız.
Siz Türkçe dilinde de oynuyorsunuz. Bir oyuncuya başka bir dil daha bilmenin getirisi nedir?
Evet, ama ne yazık ki o kadar sık değil. Sanırım şimdiye kadar iki üç tane Türk yapımında yer aldım. Ana dilimde oynamak zor, çünkü bu farklı bir şey. Tamamen farklı bir düşünme şekli gerektiriyor fakat bundan çok zevk alıyorum. Benim için bu sadece bir ekstra özellik. Kızımla da sadece Türkçe konuşuyorum. Bir yandan çocuklarımızı harika yabancı dilleri öğrenebilmeleri için özel okullara gönderiyoruz öte yandan da okula iki üç farklı dil ile büyüyerek gelen çocuklardan bu dilleri silmeye çalışıyoruz, bu bence çok saçma. Birçok dil bilmeleri harika ve teşvik edilmesi gereken bir şey.
Türkiye’de büyüdünüz ve üniversite okumak için Viyana’ya taşındınız. Peki neden?
Sekiz yıl İstanbul’da Alman Okulu’nda okudum. Burada bir kız arkadaşım olduğu için 16 yaşındayken Viyana’ya geldim. Burada bu şehre çok aşık oldum çünkü Viyana bana çok özel bir şekilde İstanbul’u hatırlattı ve burada kendimi evimde gibi hissettim. Bir arkadaşım dışında burada kimseyi tanımıyordum. Bana konservatuardan ve giriş sınavından bahsetti. Tamamen cahil cesareti ile Viyana’ya geldim, giriş sınavına girdim ve kabul edildim. O zamandan beri burada yaşıyorum.
Viyana’da olmak ilk başlarda sizin için nasıldı?
Zaten Almanca konuşuyordum ama Viyanaca bilmiyordum. Bu tamamen farklı birşeydi. Ama tam da bu farkı seviyorum. Bir diğer büyük değişiklik de yabancı olmaktı. Geldiğim ülkede çoğunluğa aittim ve sonra burada yaşamak, birdenbire çoğunluğun parçası olamamak, yabancı olmak, bu çok yıpratıcı bir deneyimdi. Gerçekten herkese, mesela artık yedinci bölgeden olmadığınız, yabancı olduğunuz bir ülkeye yarım yıllığına gitmeyi tavsiye ederim. O zaman çok şeyi algılayacak ve anlayacaksınız. Orada olmak istesen bile hoş karşılanmamanın nasıl bir his olduğunu öğrenmek gibi mesela.
7 Ocak’ta Burgtheater’da prömiyeriniz var. Sokağa çıkma yasağı ve iki yıllık pandemiden sonra tekrar sahneye çıkacağınız için ne kadar heyecanlısınız?
Neredeyse sürekli çalışabildiğim için inanılmaz şanslıydım. Ancak durum özellikle serbest çalışanlar için zordu. Aslında mesele şimdi bu ayları atlatabilmemiz veya atlatamamamız değil çünkü etkilerini ancak önümüzdeki iki veya üç yıl içinde gerçekten hissedeceğiz. Üzücü olan şey, insanların bağımsız sahnede kaybolmaları çünkü sahip oldukları bir platformları yok ne yazık ki. Bu korkunç. Kendimizi her zaman bir kültür şehri olmakla süslüyor ve sanatın bu ülke için ne kadar önemli olduğunu vurguluyoruz fakat henüz bunu pratikte göremiyorum. Ayrıca, tiyatroda virüsün bulaştığına dair tek bir olay bile bilmiyorum. En başından beri tiyatrolar en iyi şekilde hazırlandı. Yine de gösterilere izin verilmiyorsa bunu anlamak zor oluyor. Bence siyasetçiler burada çok şey kaçırdı.
İçerik orijinal haline bağlı kalınarak yayınlanmıştır. DerVirgül editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© Foto: zeynepbuyrac.com