Antik DNA araştırmaları ırkçılık tartışmalarına nasıl zemin hazırlıyor?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, sosyal medyada Filistinlilerin güney Avrupa’dan göç ettiğini ileri süren bir araştırma paylaştı.

Antik DNA araştırmaları ırkçılık tartışmalarına nasıl zemin hazırlıyor?

Science Advances dergisinde yayınlanan araştırmada, İsrail’in Aşkelon kentinde yapılan kazılarda bulunan bronz ve demir çağlarından kalma 10 insan iskeletinden elde edilen DNA’lar analiz ediliyor. Çalışma, analiz sonucunda Filistinlilerin güney Avrupa’dan göç ederek bölgeye geldikleri sonucuna varıyor.

Netanyahu’nun söz konusu paylaşımına tepki gösteren Filistinliler, araştırmanın ırkçı ve bilimselliğe aykırı olduğunu dile getirdi.

 

 

Peki, antik DNA araştırmaları ırkçılık tartışmalarına nasıl zemin hazırlıyor?

“Antik DNA ile kan grubu ve ten rengi tahmin edilebilir”
Euronews Türkçe’ye konuşan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Somel, antik DNA çalışmasını, geçmişte yaşamış canlıların kalıntılarından elde edilen DNA moleküllerinin elde edilmesi ve analizini içeren bir araştırma alanı olarak tanımlıyor.

Kemik, diş, tohum, kurumuş dışkı ve topraktaki organik materyallerin antik DNA araştırmaları için uygun genetik bilgiyi barındırabileceğini belirten Somel, DNA analiziyle doğrudan DNA molekül dizisinin çıkarıldığını ve elde edilen bilginin başlıca akrabalık ilişkileri ortaya çıkarmakta kullanıldığını aktarıyor.

DNA bilgisinin, akrabalık ilişkisi ve demografi dışında, canlıların işlevsel özelliklerine dair de bilgi verdiğini belirten Somel, “Antik DNA ile geçmişte yaşamış ve yumuşak dokuları tamamen çürümüş bir insanın ten rengini veya kan grubunu tahmin edebilirsiniz.” diyor.

Antik DNA ile geçmişe dair her türlü sorunun yanıt bulamayacağını vurgulayan Somel, “Birçok iskelette sağlam DNA kalmamış oluyor. Ayrıca DNA örneği, bir bireyin neden öldüğünü bize, istisnalar hariç, söylemez. Bu tip bilgi için antropolojik analize gerek var.” diye konuşuyor.

DNA’nın keşfinden önce de ırkçı siyasetçiler olduğuna dikkat çeken Somel, “DNA çalışmaları günümüz ırkçılarından bazılarını heyecanlandırmış olabilir ancak DNA analizinin sonuçları dünyanın birçok yerinde ırkçılık ve milli köken fikirleriyle pek uyuşmuyor. Aksine hem modern hem antik DNA analizleri, insanda uzun zaman önce birbirinden ayrılmış ırklar olmadığını gösterdi.” diyor.

“Memleket neresi?”
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden arkeolog Dr. Güneş Duru, antik DNA’yı geçmişte yaşayan insan topluluklarının hareketliliğini, bölgesel ilişkilerini, bugünle olan ilişkilerini anlamak adına gelişen, fonlanan ya da desteklenen bir alan olarak tanımlıyor.

Fon ve destek sözcüklerini bilinçli olarak seçtiğini ifade eden Duru, “Dünyanın her yerinde aynı malum soru var: ‘Sizin memleket neresi?’. Nereden geldiğimizi, etnik kökenimizi, kim olduğumuzu merak eden bir türüz. Tarih ‘Memleket neresi’ sorusunun naif bir merak olmadığı türcülük, üstün ırk, milliyetçilik, soykırımlar gibi pek çok fenalığa evrildiği çeşitli örneklerle dolu.” diyor.

DNA’nın olmadığı yıllarda kafatası ölçümlerinin yapıldığını, araç gereç ve mezarlar üzerine hayali tarih tezlerinin yazıldığını anımsatan Duru, “Ulus devletlerin pek çoğu kendi yurttaşını tek tipleştiren sözde tarih tezleriyle doludur. Antik DNA çağımızın yeni oyuncağı, üstelik karnemizin hiç iyi olmadığı konularda.” diyor.

Günümüzdeki siyasi sınırlar, çekişmeler, coğrafi ve etnik itilaflar çerçevesinde antik DNA çalışmalarının insanlık için iyi bir araç olmaktan çıktığını ifade eden Duru, “Dünyanın içinde bulunduğu göçler, etnik ve inanç merkezli çatışmalar, kaynak krizleri ile dolu ortamda antik DNA sonuçlarını ele alırken her kesim daha dikkatli olmalı.” diye uyarıda bulunuyor.

Arkeologların, iskeletten aldığı örneği uzmanlara teslim eden çalıştıkları bölgeyi ya da ülkeyi hikayenin merkezi olarak ele aldığını dile getiren Duru, “Doğuda olanlar, ortaya çıkardıkları yerleşmelerin batı medeniyetine kaynaklık ettiğini söylemek için çırpınıyorlar.

Oysa doğu ya da batı medeniyeti tek bir adımla ya da tek bir genetik mirasla kendini var etmedi. Antik DNA’cılar da daha çok destek ve daha çok ilgi çekme adına çoğunlukla büyük resim tuzağına düşüyor ve dünyanın kötüye giden seyrine katkıda bulunuyorlar.” diye konuşuyor.

“Medyanın görevi”
Antik DNA çalışmalarını haberleştiren gazetecilerin başka toplulukları rencide edici, milliyetçi, etno-santrik yaklaşımlardan kaçınması gerektiğini aktaran Duru, “Arkeoloji ve geçmişle ilişkisi oldukça sorunlu bir ülkede yaşıyoruz. Bunun sorumlusu sadece medya değil elbette.

Bilim insanından politikacıya, derdini halka doğru anlatamayan ya da çıkarları için yanlış anlatan herkes sorumlu. Bu nedenle kendi türümüze sınıfsal, cinsiyetçi, etnik, milliyetçi, cemaatçi, mezhepçi bakan gözlerden ve dillerden uzak durmamız önemli bir adım olacaktır.” diyor./euronews.com

© Bild:virgül

Yayınlama: 20.08.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.