Bilim Nedir? Bilimin Temel Özellikleri Nelerdir?
Bilimi, Gerçeği Keşfetmek Konusunda Bu Kadar Güçlü Yapan Nedir?
Bilim, en küçük atomaltı parçacıklardan en büyük galaksi kümelerine kadar, fiziksel ve doğal dünyanın yapısını ve davranışlarını gözlem ve deney yoluyla, sistematik bir şekilde inceleyen, entelektüel ve pratik bir faaliyet olarak tanımlanabilir. Bilim, Evren’e, parçalarına ve varsa ötesine dair genel gerçekleri ve temel yasaları öğrenme yolunda çıkılan bir yolculuk bir veri toplama, değerlendirme ve öngörü aracı olarak da düşünülebilir. Bir diğer deyişle bilim, doğal dünyada olan biteni ve bunların nasıl işlediğini öğrenmenin bir yoludur bu bakımdan bilim, pul koleksiyonu yapmak gibi gerçekleri toplamaktan ibaret değildir onları açıklayıp, anlamayı da hedefler.
Çalışma biçimine yönelik yapılacak bir diğer tanımla bilim, olguları açıklamaya çalışan, bir yanıyla eylemsel (gözlem, deney, sayım, ölçme vb.), öbür yanıyla zihinsel (kavram, hipotez, indüktif ve dedüktif çıkarım) bir etkinliktir. Bilim, olgudan kurama gider. Bilim olgular hakkında doğrulanabilir kuramlar geliştirir.
Nasıl tanımlarsanız tanımlayın bilim, insanlığın bugüne kadar “gerçek olana” erişmekte kullanabildiği ve bu yolda elde edilen veriler konusunda kültürel farklılıklardan, şahsi inançlardan ve benzeri öznel yargılardan tamamen bağımsız olarak hemfikir olabildiği, istikrarlı bir şekilde başarıya ulaşabilen, en güvenilir bilgi türüdür.
Bilimin ne olduğunu anlamak için, sözcüğün kökenine bakmak bile yeterli olacaktır: Bilim, “bilmek” demektir. Benzer şekilde İngilizcedeki “science”, Latincedeki scientia, yani “bilgi” veya scire yani “bilmek” sözcüğünden gelir. Bilimin işi, bilmektir. Bilimin işi, bilgiyi üretmektir. Ancak bu bilgiyi üretirken, onu şahsi kanaate veya bireysel tercihlere değil gözlenebilir veya ölçülebilir sonuçlara ve analizlere dayandırır. Bilim, Evren’e yönelik açıklamalar yaparken sihir, büyü ve benzeri doğaüstü kavramlardan güç almaz deneyden, gözlemden, doğal gerçeklerden güç alır. Böylece herhangi bir diğer kişi, aynı yöntemle, aynı ölçümü veya gözlemi yapacak olsa, belirli ve kabul edilebilir düzeyde küçük bir hata payı çerçevesinde, aynı sonucu elde etmesi mümkün olur. Aynı sonuç elde edilmiyorsa da, bilimin gücü, bu sonuçlardaki farklılıkları öngörebilecek örüntüleri keşfetmek ve onları kullanarak Evren’e dair tutarlı ve isabetli tahminler ve öngörülerde bulunabilmekten gelir.
Elbette herkesin doğal dünyanın nasıl çalıştığına dair fikirleri olabilir. Kimine göre bu fikirler doğrudur çünkü bu fikirler, onlara “doğru gibi gözükmektedir” veya “mantıklı gelmektedir”. Bir bilim insanı içinse bir fikrin doğru gibi gözükmesinin, bir otorite tarafından söylenmesinin, kulağa mantıklı veya makul gelmesinin neredeyse hiçbir önemi yoktur. Bilim için önemli olan, o fikrin veya açıklamanın test edilebilir olup olmadığı, yanlışlanabilir olup olmadığı, buna yönelik ne kadar uğraş sarf edildiği ve bundan elde edilen sonuçların bize o fikir/açıklama hakkında ne söylediğidir. İşte bilimi istikrarlı bir şekilde başarıya götüren şey, bu deneyci ve sorgulayıcı doğasıdır.
Bunu söylemişken, şunu da vurgulamak gerekir: Elbette yapılan açıklamaların mantıklı olması önemlidir çünkü mantıklılık, rasyonalite ile ilişkilidir ve rasyonellik, bilimin temel özelliklerinden birisidir. Burada rasyonellikten kasıt, sağduyularla uyumluluk değildir çünkü eğer kuantum mekaniği öğrenmeye başlayacak olursanız, sağduyularınıza sürekli meydan okunduğunu ve birçok olgunun gündelik yaşamda karşılığının olmadığını görürsünüz. Ama buna rağmen kuantum mekaniği de, bilimin geri kalanı gibi, rasyoneldir. Yani bilimde yapılan açıklamaları veya keşfedilen parçaları dikkatlice inceleyecek olursanız, onların son derece makul ve anlaşılır şekillerde birbirlerine bağlandıklarını ve doğadaki belli bir olayı, olguyu, süreci veya işleyişi başarılı bir şekilde açıklayabildiğini görürsünüz. Dolayısıyla o açıklama, kulağa ne kadar sıra dışı veya sağduyulara ne kadar aykırı gelirse gelsin, mantıklıdır.
Yani bilim, doğal dünyaya yönelik anlayışımızı ve açıklamalarımızı geliştirme amacıyla icra ettiğimiz entelektüel bir uğraştır. Bilim, kanıtlar üzerine inşa edilir ve yeni kanıtlar ışığında eski bilgiler her zaman değişime açıktır. Bu bakımdan bilim, dogmatik değildir. Buna karşılık bilim, aynı zamanda motamot bir veri toplama yönteminden ibaret de değildir: Bilim, sorduğu sorularla, etik ve sosyal konularda ortaya çıkardığı gerçeklerle, insan ilişkilerine ve topluma doğrudan yön verebilen güçlü bir araçtır. Bilim karar verme, politika yapma ve problem çözme süreçlerimizde bize yol gösterici olabilecek en güçlü ve isabetli ışıktır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor. Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak… Daha fazla göster
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı’na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı’nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı’ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı’nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bilimin en nihai amacı en az sayıda hipotez ve varsayımla, mantıksal çıkarımlardan gelen en fazla sayıda deneysel gerçeği kapsamaktır. – Albert Einstein
Bilimin Temel Özellikleri
Hepimizin bilimle ilgili az çok fikri vardır ancak popüler kültür nedeniyle gelişen bilimle ilgili klişeler de hem doğru hem de yanıltıcıdır. Örneğin bilimde koca koca ders kitapları, beyaz önlüklü insanlar, mikroskoplar ve teleskoplar, doğada kendini kaybeden doğa bilginleri, tahtalar dolusu denklem, gümbürtüyle yerden yükselen bir roket, fokurdayan test tüpleri vardır, evet.
Ancak konferansta karşılıklı kahve içerken yapılan fikir alışverişleri, her hafta bir araya gelerek o hafta başardıklarını ve başaramadıklarını birbiriyle paylaşan lisansüstü öğrencileri, haftalarca insanların peşinden koşup anket yapıp veri toplayan öğrenciler, akademisyenlerle geleceğin akademisyenleri olan öğrenciler arasındaki ilişkiler belirli deneyler sırasında hayatlarını veya uzuvlarını kaybeden veya yaralanan araştırmacılar bir diğerinden önce bulgularını yayınlamak için hırs yapan öğrenciler, üniversitelerin bürokrasisi ve siyasal sorunları, kıskançlık ve sevgi, coşku ve hayranlık, öfke ve hayal kırıklığı da vardır.
Dolayısıyla bilimin ne olduğunu, bilimin temel özellikleri üzerinden tanımlamak daha bütüncül ve anlaşılır olacaktır. Bilimin özellikleri derken sözü edilen bilimin, arkasında Aydınlanma (Rönesans) felsefesinin motivasyonuyla ortaya konan ve daha çok J. S. Mill ve C. Lock gibi empiristlerin, O. Comte ve daha sonraki dönemlerde de mantıksal pozitivistlerin formüle ettiği mantıksal pozitivist bilim anlayışıdır.
Bilim, Olgusaldır!
Bilimin başta gelen ve onu mantık, matematik gibi formel ve teoloji gibi metafizik düşünme disiplinlerinden ayıran özelliği, olgusal oluşudur. Bu özelliğin kısaca anlamı şudur: Bilimsel önermelerin tümü ya doğrudan ya da dolaylı olarak gözlenebilir/ölçülebilir olguları dile getirir.
Ben, bilimin enfes güzelliğe sahip olduğunu düşününenlerdenim. Laboratuvardaki bir bilim insanı sadece bir teknisyen değildir aynı zamanda kendisini bir peri masalı gibi büyüleyen doğal bir olgunun karşısına oturtulmuş bir çocuktur. – Marie Curie
Bilim, Mantıksaldır!
Bilimsel ifadeler mantıksal bakımdan çıkarım kurallarına uygun ve çelişkisiz ifadeler olmalıdır. Bilimin bu özelliği iki yönden kendini gösterir:
Bilim ulaştığı sonuçların her türlü çelişkiden uzak, kendi içinde tutarlı olduğu gibi özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü şıkkın imkansızlığı ve yeter neden ilkesi gibi mantık ilkelerine uygundur. Buna göre birbiriyle çelişen iki önermeyi aynı anda doğru kabul etmez.
Bilim bir hipotez ya da teoriyi doğrulama işleminde mantıksal düşünme ve çıkarsama kurallarından yararlanır. Hipotezlerin veya teorik önermelerin bir özelliği, doğrudan test edilememeleridir. Bir teoriyi doğrulamak için, gözlem olgularına başvurmak gerekir. Bunu yapabilmek için birtakım gözlenebilir sonuçlar çıkarmaya ihtiyaç vardır.
Pozitif bilimler, mantık kuralları çerçevesinde kendi içlerinde tutarlılık gösterirler. Buna bilimin iç tutarlılığı denir fakat pozitif bilimlerin temel bir özelliği de dış tutarlılığa sahip olmalarıdır. Bu da önermelerin olgular tarafından doğrulanması özelliğidir.
Mantığın bir gün popüler olacağı hayaline aldanmayalım. Tutkular ve duygular popüler olabilir mantıksa her zaman azınlığın malı olacaktır. – Johann Wolfgang von Goethe
Bilim, Genelleyicidir!
Bilim, pul koleksiyonu yapar gibi olguları biriktirmekten ibaret değildir. Yani bilim, olguları tek tek gözlemlemekle yetinmez olgular arasında genel bazı ilişkiler bulmaya çalışır. Bilim tek tek olgularla değil, olgu türleri ile uğraşır. Bu nedenledir ki sınıflama, bilimsel araştırmada ilk adımdır. “Bakır iletkendir.”, “Deniz seviyesinde saf su 100 santigrat derecede kaynar.” gibi önermeler, tek tek olguları değil, fakat kapsamı sınırsız olgu sınıflarına ilişkin özellikleri dile getirir. Bilimsel önermeler, genelleme niteliğindedir. Genellemeler ya bir sınıf olgunun paylaştığı bir özelliği ya da olgular arasında değişmez bazı ilişkileri dile getirir.
Zihnim, doğadan topladığım gerçekleri genel geçer yasalara dönüştüren bir çeşit makinaya dönüştü. – Charles Darwin
Bilim Objektifliği Hedefler ancak Bilimi Yapanlar Nihayetinde İnsandır!
Bilim, öznel değerlendirmelere değil, nesnel sonuçlara ulaşmak ister. Birçok kimse bilimsel nesnelliği mutlak bir anlamda yorumlar ancak bu, doğru değildir kuşkusuz bilim insanı doğruyu arama sürecinde kişisel eğilim, istek ve önyargıların etkisinde kalmamaya, olguları olduğu gibi saptamaya çalışacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki bilim sanat, edebiyat, felsefe gibi bir insan uğraşıdır. Bir hipotezin kurulmasında veya seçilmesinde bilim insanı ister istemez bazı değer yargılarına, kişisel duygularına yer vermekten tamamen kaçınamaz. Zira bilim insanı ne kadar nesnel davranırsa davransın, bir insan aynı zamanda duygularıyla, inanç ve değerleriyle birlikte insandır ve araştırma yaparken bu özelliklerinden soyutlanarak ve kendinden uzaklaşarak bilimsel süreci işletemez.
Yani bilim, izlemesi keyifli sitkomların abartılı bir şekilde yansıttığı, sosyal açıdan beceriksiz süper-zeki dehalardan ibaret değildir (evet, bilimde bu kişiler de vardır). Bilim, sosyal insanların ürettiği, sosyal bir üründür ancak sosyal olarak üretilen diğer ürünlerin aksine, bu sosyal doğadan kaynaklanabilecek önyargıların, taraflılıkların ve öznelliklerin farkında olmakla kalmayıp, bunların etkilerini ortadan kaldırma çabası güden, belki hiçbir zaman %100 nesnel olamasa veya %100 gerçeğe ulaşamasa bile, ona en çok yakınlaşmayı dert edinen bir uğraştır. Bilime gücünü veren, özünde bu dürüst ve entelektüel uğraştır.
Buna bağlı olarak, şu da anlaşılmalıdır: En nihayetinde bilimin metodolojisi gökten zembille inen bir vahiy veya taşa kazınmış bir kutsal kural değildir bilim insanları tarafından oluşturulan, şekillendirilen ve riayet edilen bir kavramsal çerçevedir. Bu çerçevenin en temel amaçları arasında uluslararası düzlemde bilim insanlarını objektifliğe olabildiğince yaklaştırmak, bilim insanları arasında ortak bir zemin ve anlaşılır bir dil yaratmak, Evren’i keşif çabamız hakkında yol yordam göstermek vardır. Dolayısıyla bilimin bir kutsal kitabı veya kurallar listesi yoktur hangi yöntem bizi daha sistemli ve evrensel bir şekilde daha ileri götürüyorsa, bilimin yöntemi de ona evrimleşmektedir.
Yeryüzünde insandan başka bilim yapan hiçbir tür yok. Bilim, tamamiyle insan icadıdır ve doğal seçilim yoluyla serebral korteksimizde evrimleşmesinin tek bir nedeni vardır: Bilim, çalışır! – Carl Sagan
Bilimi Tetikleyen Tutku ve Meraktır!
Her ne kadar bilim, popüler kültürde oldukça çarpık bir şekilde karikatürize edilse de, gerçekten de bilimi meslek edinen, bilimsel araştırmalara yönelen insanları ana itici gücü (motivasyonu) para veya şöhret değildir zira her ikisi de bilimde çok nadir bulunur ve her ikisine de ulaşmanın çok daha kolay yolları vardır. Bilim insanlarını bilim yapmaya iten temel duygu, merak duygusudur. Bir şeyleri merak etmeyen bir kişinin, motamot bir şekilde bilim yapması mümkün değildir yapsa da başarılı olması imkânsızdır. Bilim insanlarının temel motivasyonu, Evren’e dair bir şeyler öğrenme, insanlığın kolektif bilincine bir şeyler katabilme tutkusudur.
Biz bilim insanları kumsalda çakıl taşları arayan çocuklar gibiyizdir. Eğer ben, arkadaşlarımdan biraz daha fazla, biraz daha renkli çakıl taşları toplayabildiysem bunun nedeni dizlerime kadar suya girmeye cesaret edebilmiş olmamdır. – Isaac Newton
Shanghai Daily
Bilim, Bir Süreçtir!
Bu açıdan değerlendirdiğimizde bilimin, sadece uzun yıllar boyunca yapılan araştırmalardan gelen verilerin birikiminden ibaret bir bilgi bütünü olmadığını aynı zamanda bir süreç olduğunu görürüz. Bu sürecin parçası olan insan araştırmacılar, Evren’e durmaksızın sorular sorup, o soruların potansiyel cevaplarını deney ve gözlem yoluyla almaya çalışırlar. Bu sırada elde ettikleri veri ve bulgular, dışarıdan bakan birine alakasız sahaların alakasız bilgileri gibi gelebilir ancak hepsi aynı Evren’in parçaları oldukları için ve hepsi aynı kökeni (Büyük Patlama’yı) paylaştığı için, bilim tarihi boyunca elde edilen ve muhtemelen bundan sonra da Evren dahilinde elde edilecek olan bulguların hepsi, birbiriyle ilişkili olacaktır. Bilim, bu verilerin tamamını (veya pratikte, olabildiğince geniş bir kısmını) bir arada değerlendirerek, Evren’in (“doğal dünyanın”) ne olduğunu, nasıl çalıştığını, neden bu şekilde davrandığını anlama ve anlatma çabası olarak görülebilir.
Bir deney, bilimin doğaya sorduğu bir sorudur. Bir ölçüm ise, doğanın soruya verdiği cevaptır. – Max Planck
Bilim, Kanıt İster!
Bilimde belirli bir argümanı destekleyen tek şey, o argümana yönelik olarak toplanabilen kanıtlardır. Aslında bilimde “ispat” ve “kanıt” kavramı biraz tartışmalıdır çünkü yalnızca matematik gibi formal bilimlerde kanıtlara ve ispatlara yer vardır. Doğa bilimlerinde genellikle “bulgular” ve “keşifler”den söz edilir çünkü hiçbir keşif nihai değildir ve neredeyse her zaman, gerçeğe yönelik kavrayışımızda eksikler vardır. Bu nedenle kesinlik ifade eden “ispat” veya “kanıt” gibi sözcüklerden kaçınmak önemlidir fakat dilde yer ettiği için, bu sözcükler “bulgu” ve “keşif” sözcükleriyle yer değiştirebilir biçimde kullanılmaktadır.
İspat sunulmaksızın iddia edilen bir şeyi çürütmek için ispata ihtiyaç yoktur! – Christopher Hitchens
Bilim, Otoriter Değildir!
Bilimde otoriter görüşlere, tepeden inme iddialara, veriye dayanmayan argümanlara yer yoktur tam tersine, kanıtlara olan sadakat ve bunlara yönelik hakimiyet “bilimsel otorite” dediğimiz kavramı oluşturur. Bu otoritelerin söyledikleri, onlar söyledikleri için doğru değildir bilim otoriteleri, gerçek olduğu objektif olarak doğrulanabilir şeyler söyledikleri için “bilim otoritesi” olurlar. Bilimde kişinin söylediğine veya iddia ettiğine değer verilmez ortaya koyduğu veriye ve bu verileri nasıl yorumladığına önem verilir. Bu nedenle bilimi ilerleten her çalışma, “hakem” adı verilen ve alanında uzman kişilerin bağımsız denetiminden geçer ve bu kişilerin görevi, bilimsel bir çalışmadaki iddiaları didik didik etmek, yanlışlamak, mümkünse tamamen çürütmektir. Bu sayede bilim, kendi kendini düzelten, otoriteye boyun eğmeyen, kendi önyargılarını açığa çıkarmaya çalışan bir doğaya kavuşur. Bu doğası sayesinde, zaman içerisinde belirli konularda bilim cemiyetine görüş birlikleri (konsensüs) veya kabul edilen yöntemler (paradigmalar) oluşabilir. Bunlar da dogmatik ve değişmez değildir ancak değiştirilebilmeleri için çok güçlü kanıtların aksi veya farklı yönde birikmesi gerekir.
Söz konusu bilimse, binlercesinin otoritesi tek bir bireyin mütevazı mantığından daha değerli değildir. – Galileo Galilei
Bilim, Dogmalara Karşıdır Eleştireldir!
Bilimde ortaya atılan her kuram, yeni olgular karşısında değiştirilebilir Her bilimsel kuram, yerini başka bir kurama bırakabilir. Araştırma, araştırmanın yeri, araştırmacının kimliği ne olduğuna bakmaksızın bilimsel liyakat temelinde yargılanması gerekir. Bilim, ne denli akla uygun görünürse görünsün, her sav ya da teori karşısında, hatta bu sav veya teori yerleşmiş, herkesçe kabul edilmiş olsa bile, eleştirici tutumu elden bırakmaz. Aksi halde Newton fiziğinden sonra Einstein, Einstein fiziğinden sonra da kuantum fiziği ortaya çıkamazdı.
Yabi bilim insanları, kanıtlar ve veriler ışığında görüşlerini değiştirmekle mükelleftirler bunu yapmazlarsa, gelişen bilime ayak uydurmaları mümkün olmaz. Bu durum, söylenenin mutlak doğru olduğu dogmatik düşüncelerden farklıdır çünkü bilimde “söylenen” şey zaman içinde değişebilir. Elbette bilim insanları, ömürlerini adadıkları gerçeklere yönelik kavrayışımızın değişmesini her zaman kolayca kabullenemezler en nihayetinde onlar da insandırlar. Ancak bu insani zaafiyet, bilimin ilerleyişini uzun vadede engelleyemez çünkü o değişime kucak açanlar, eğer statükoyu değiştiren bilgi gerçeğe daha yakınsa, o gerçeğe daha yakın olma becerileri sayesinde daha fazla gerçeği keşfedip, öne geçeceklerdir. Yani bilimin kendi iç işleyişi, dogmatizme karşıdır.
Johannes Kepler, kendisinin yaptığı son derece hassas gözlemlerin, uzun yıllardır beslediği inançları ile uyuşmadığını gördüğünde, rahatsız edici olan gerçekleri kabul etti. Zorlu gerçeği, en kıymetli hayallerine tercih etti. Bilimin kalbinde yatan budur. – Carl Sagan
Bilim, Değişken ama İsabetlidir!
Bilim, statik bir yapı değildir. 1940’lı yıllarda jeoloji ders kitaplarında öğretilen şeylerin birçoğu günümüzde kabul görmemektedir. 20. yüzyılın başındaki antropoloji ile günümüzdeki antropoloji arasındaki fark, dağlar kadardır. Canlıların en temel özelliklerinden biri olan genlere veya DNA’nın yapısına yönelik bilgilerimiz, son 1-2 asırda köklü bir şekilde değişmiştir. Evren’e, Evren’deki yerimize, Evren’in çalışma prensiplerine yönelik algılarımız her geçen gün biraz daha farklılaşmaktadır. Ancak bu değişimin yönü neredeyse her zaman aynıdır: Bilim, halihazırda çok isabetli tespitlere sahip olmakla kalmaz kendisini yenileme becerisi ve değişime yönelik korkusuzluğu sayesinde bu tespitlerini her yeni araştırmayla biraz daha keskinleştirir, biraz daha isabetli hale getirir. Bu süreçte, eğer eskiden yanlış anlaşılan bir konu olduysa, bunu görmezden gelmek yerine, düzeltmeyi seçer. Yani bilimdeki değişkenlik rastgele değildir her adımda gerçeğe biraz daha yaklaşacak biçimdedir. Dahası, bilimin henüz tamamen keskinleşmemiş öngörüleri bile, alternatif bilgi yöntemlerinin isabetliliğine nazaran çok daha keskin ve isabetlidir.
Bilim şöyle çalışır: Hata yapmıyorsan, bilim yapmıyorsun demektir. Eğer yaptığın hataları düzeltmiyorsan, kesinlikle bilim yapmıyorsun demektir. Hatalı olduğunu kabul edemiyorsan, hiç yapma daha iyi.
Bilimde, Düzeltildiği Müddetçe, Hataya Yer Vardır!
Bilimde amaç kusursuz olmak değildir gerçeğe ulaşmaktır. Bunu yaparken kullandığımız metotlar kusursuz olmayabilirler ve çeşitli önyargılara açık olabilirler. Ancak bilim insanları, bu potansiyel risk ve hataların farkındadırlar ve onların üzerini örtmeye çalışmak yerine, bunları açık açık tartışarak, bu önyargı ve hataların, sonuçları ne şekilde etkileyebileceği üzerine dürüstçe kafa yorarlar. Elbette, bir insan faaliyeti olması bakımından, bilimde de “kötü bilim” yapan, art niyetli olan, bencil gayeleri olan kişiler bulunabilir ancak bu kişiler, diğer sahalarda olanın aksine, bilimde çok uzun süre kalıcı olamazlar. Bunun sebebi, kasten yaptıkları hataların basit bir tekrar sonucunda ortaya çıkarılabilecek olması, bilimsel keşiflerin tüm detaylarının akademik makalelerde yayınlanıyor olması ve bilimin kolektif bir şekilde yapılmasıdır. Bilim, elbette hatalar yapar ancak bunları düzelten de yine bilimin ta kendisidir.
Bilimin ahlaki sınırlarının olmadığını söylemek doğru değildir. Bilim, gerçekleri söylemekle ilgilenir ve bu, son derece ciddi bir ahlaki sınırdır. – Lawrence Krauss
Bilim, Zor ama Eğlencelidir!
Bilim, kimi zaman “öğrenilecek çok fazla şey” olmasından ötürü “sıkıcı” da bulunabilir bu, neredeyse hiçbir durumda doğru değildir. Bir insan bilimi sıkıcı buluyorsa, muhtemelen o kişinin Evren’in çalışma biçimine ilgisi de olmayacaktır. Elbette herkes bilim yapmak, bilimi sevmek ve bilimi anlamak zorunda değildir ancak gerçeklerin “sıkıcı” olduğunu söylemek, gerçek olana ilgi duymadığımızı ilan etmek olacaktır – ki bu, eğer amaç samimi bir şekilde doğal dünyanın çalışma prensiplerini anlamak ise, tabii ki ilerlemeye engel olacaktır. Onlarca yıl önce elde edilen bulgulardan yola çıkarak, yüzlerce yıl sonra olacak bir olayı tahmin edip, sonrasında bu olayı deneyimlediğimiz düzgünce anlatılan birinin bilime ilgi ve heyecan duymaması çok zordur. İnsanlar, yapıları gereği meraklı canlılardır ve bilim, hem en büyük meraktır, hem de en büyük merak doyurucudur.
Henüz insanlığın başındayız. Çeşitli problemleri çözmekte zorlanmamız çok normal. Önümüzde yüz binlerce yıl var. Bize düşen, yapabileceğimizi yapmak, öğrenebileceğimizi öğrenmek, çözümleri geliştirmek ve geleceğe aktarmaktır. – Richard Feynman
Bilim, Seçicidir!
Bilim her türlü olguya değil, dönemin bilim cemiyeti tarafından önemli bulunan olgulara yönelir. Evren’de olup biten olgular çeşit ve sayı itibariyle sınırsızdır. Bilimin bunların tümü ile ilgilenmesi hem gereksiz hem de olanaksızdır. Dolayısıyla bilimsel bilginin en ucunda çalışan bilim insanları, Evren’e dair her şeyi aynı anda aydınlatmaya çalışmazlar eldeki bilimi iyi bir şekilde okuyup, sonuç almanın en olası olduğu kısımlara odaklanırlar. Böylece bilim, erişebileceği mesafedeki meyveleri toplayarak, ağacın (veya Evren’in) tamamını, yavaş yavaş keşfeder.
Her şeyi yapmak için hiçbir zaman yeterince zaman yoktur ancak en önemli şeyi yapmak için her zaman yeterince zaman vardır. – Brian Tracy
Bilim, İşlevseldir!
Bilim sayesinde elde ettiklerimizi saymakla bitmez ancak en basitinden, bizim bu makaleyi yazabilmemizin, sizin bu makaleyi okuyabilmenizin sebebi bilimdir. “Teknoloji” adını verdiğimiz ve günlük olarak kullandığımız her olgu (uçaklar, arabalar, binalar, telefonlar, bilgisayarlar, yollar, ev aletleri ve aklınıza gelebilecek diğer her şey), istisnasız olarak, bilim sayesinde mümkün olmuştur. Yani bilim, her zaman kuşun kanadı veya öte gezegenin atmosferi gibi günlük yaşantıda doğrudan bir karşılığı yokmuş gibi gözüken alanlarda araştırmalar yürütmez aynı zamanda hayatlarımızı kolaylaştıran veya zenginleştiren hemen her ürünü bize kazandıran bilimdir. Elbette sadece teknoloji de değil ömrümüzü uzatan tıbbi yöntemler, insanlığı tehdit edebilecek problemlerin öngörülmesi ve bunlara yönelik çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi ve daha nicesi, bilim sayesinde mümkün olmaktadır. Bunlara karşılık, bilim illâ işlevsel olmak zorunda da değildir. “Temel araştırma” adı verilen bilimsel araştırmalar, doğal olguları sadece merak ettiğimiz için keşfetmemizi sağlar.[38] Çoğu zaman bu temel araştırmalardan çıkan sonuçlar bile, hayatlarımızı beklenmedik şekillerde etkileyen ürünlere dönüşür.
Yeryüzünde insandan başka bilim yapan hiçbir tür yok. Bilim, tamamiyle insan icadıdır ve doğal seçilim yoluyla serebral korteksimizde evrimleşmesinin tek bir nedeni vardır: Bilim, çalışır! – Carl Sagan
Bilim, Bitmeyen Bir Yolculuktur!
Tüm bunlara rağmen bilim, biten veya sonu olan bir yolculuk da değildir. Burada, biraz şairane bir şekilde, önemli olanın yolculuğun kendisi olduğunu söyleriz son durağın neresi olduğu veya oraya varıp varamayacağımız, varacaksak da ne zaman varacağımız değil. Bilimde sorular sorup, cevaplar aldıkça, yeni sorular doğar ve bunlara cevaplar ararız. Bu, bilimi sonsuz bir uğraş hâline getirir. Bu sayede Evren’deki en küçükten en büyüğe her şey hakkında bilgi sahibi olmamız, onların doğalarını ve davranışlarını araştırmamız mümkün olur.
Bilim insanları doğru cevapları veren kişiler değil, doğru soruları soran kişilerdir. – Claude Levi-Strauss
Bilim, Herkese Açık ve Kapsayıcıdır!
Herkes bilim yapabilir, herkes bilimsel bulguların sonuçlarına erişebilir ve herkes bilimi anlayabilir. Kimi zaman bilimsel makalelere erişmek paralı olabilse ve bilimin halka ulaştırılması sürecinde engeller olabilse de, açık bilim hareketleri ve dijital teknolojiler sayesinde herkes, çok az uğraş ile, bilimsel gerçeklere erişebilir ve bundan biraz daha fazla uğraş ile onları anlayabilir.[41], [42] Ancak bilim, kuralsız da değildir: Bu yazı dizisinde de işleyeceğimiz üzere, bilimi icra etmenin evrensel olarak kabul edilen belirli yöntemleri vardır (buna bilimsel metodoloji denir) ve bu yönteme riayet ettiğiniz müddetçe, siz de bilim yapabilirsiniz!
Ne yazık ki kimi zaman insanlar bilimi “Einstein’ı çürütmek” veya “Evren’i değiştirecek buluşa imza atmak” gibi ün ve şöhrete indirgeyerek anlamaktadır bunu yaparken, yerleşik bilimsel gerçekleri hiçe saymaktadırlar ve kendi otoritelerini bilimin yerine geçirmeye çalışmaktadırlar. Bu, büyük bir hatadır. Bu tür büyük sıfatlara ve unvanlara oturduğumuz yerden, tek bir sıçrayışta, hiçbir ön deneyim ve pratik olmaksızın erişmek, imkânsıza yakındır.
Bilimi anlamaya başlayan biri, bunun nedenlerini hızlıca görecektir. Bilim, birikimli bir doğaya sahiptir yeni gelen teoriler, genellikle eskileri dışlamaz, daha ziyade onları kapsar ve genişletirler. Einstein gibi dehaların keşfettikleri, kendilerinden önce gelenlerden muaf değildir ve kendilerinden önce gelenleri hiçe saymamıştır dolayısıyla, “Einstein’ı çürütecek” birinin de Einstein’a kadar gelen, Einstein’ı kapsayan ve ondan sonrasına uzanan bütün birikimi başarıyla anlaması bir zorunluluktur.
Bilim, kendi kendini kandırmamanın bir yoludur. İlk kuralı, kendini kandırmamaktır. Çünkü kandırması en kolay kişi, kendinizsiniz. – Richard Feynman
Bilimin Ulusu Yoktur!
Her ne kadar belli ülkeler bilim konusunda diğerlerinden daha ileride olsa da, bilimsel bulgular bütün bilim camiasına ilan edilir ve bu sayede bütün insanlığa mâl olur. Hiçbir ülke bilimi kendi tekeline alacak güce sahip değildir çünkü günümüzde bilimin araştırdığı sorular inanılmaz zor ve detaylı sorulardır ve bunların aşılabilmesi için bilimin dilini etkili bir şekilde konuşabilen her insanın katkısına ve perspektifine ihtiyaç duyulur. Bilimi daha iyi yapan, daha aktif şekilde hayatlarına entegre eden, daha çok yeşerten ülkeler, kuşkusuz diğerlerinden daha önde olacaktır çünkü bir ülkeyi “önde kılan” metriklerin çoğu, en nihayetinde bilimin ürünleri olarak doğmaktadır. Ancak bilimin kolektif doğasından ötürü, belirli ülkelerin bilim konusunda öne geçebilme miktarı kısıtlıdır.
Bilimde gerçek arayışı, ulusal sınırların ötesinde bir çabadır. Bizi nefretten, öfkeden, korkudan arındırır. İçimizde var olan en iyi şeydir. – Arthur Eddington
Bilim, Önemlidir!
Bu, öncekilere göre biraz daha öznel bir özellik olsa da, modern toplumların hepsinde bulunan ortak kanı, bilimin içsel bir nitelik gereği önemli olduğudur. En nihayetinde okullarda tüm çocuklarımıza temel düzeyde bilim öğretiriz ancak hepsine Çince veya ebru sanatı öğretmeyiz. Bu durum, insanı “insan” yapan niteliklerden birinin bilim yapma, bilimsel düşünme, bilimi anlama olduğunu gösterir insanların bilime önem verdiğine işaret eder. Elbette bilim öğretmek, bir toplumun kendi geleceğine yapabileceği en iyi yatırımdır çünkü az önce sözünü ettiğimiz avantajları sağlayabilmenin tek yolu, bilim yapan, bilimden anlayan, bilimi anlatan nesiller yetiştirmektir.
Halkın bilimi anlamasına engel olmak, kendimize verdiğimiz en büyük zarardır. – Eugene Clark
Sonuç
Sonuç olarak bilim, insanın kendini kandırma ve kolay bir cevaba sığınma güdüsünü mümkün olduğunca dizginleyen, bunun yerine merakı ve tutkuyu öne çıkaran, önyargı ve şahsi kanaatleri yok etmek veya en aza indirmek konusunda takıntılı olan, gerçeğe ulaşma konusunda bugüne kadar geliştirdiğimiz en güçlü araçtır.
Elbette bilimin potansiyel zaaflarına, eksiklerine, burada yaptığımız tanımlarına yönelik çok sayıda eleştiri ve tartışma bulunmaktadır. Benzer şekilde, “Bilim ne olmalıdır?” ile “Bilim pratikte nedir?” sorusu da kimi zaman birbiriyle çelişen sonuçlar üretebilmektedir. Burada anlattıklarımız, daha ziyade bilimin teoride olması gerektiği, özünde yatan temel mantığı yansıtmayı hedeflemektedir. Bunların bir kısmı, zamandan zamana ve mekandan mekana ihlâl edilebilmektedir ancak burada çizdiğimiz genel çerçeve, bilim insanlarını ortak bir zeminde tutup, bilimin ve insanlığın ileri gitmesini sağlayan yönergelerdir. O yönergelere kimin, ne zaman, ne kadar uyduğu ayrı bir tartışma konusudur. Benzer şekilde, bu yönergelerin bu şekilde olması gerektiği (veya olmaması gerektiği) gibi konular da ayrı tartışma sahalarını doğurabilmektedir. Tüm bunlar, Bilim Felsefesi adı verilen bir felsefe türü altında, kapsamlı bir şekilde incelenmektedir. Bu konudaki tartışmaları da serimizin diğer yazılarından okuyabilirsiniz.
Dikkat edecek olursanız, bu yazıda bilimin metodolojisine odaklanmak yerine, yani bilimin keşifleri nasıl yaptığına odaklanmak yerine, entelektüel bir uğraş olarak bilimin ne olduğuna odaklandık. İlerleyen kısımlarda bilimin yöntemine, varsayımlarına ve sınırlarına da girerek, bu konudaki bilgilerimizi derinleştireceğiz./evrimagaci.org