Efesli Heraklitos’un Karşıtların Birliği ve Savaşı Teorisi

Efesli Heraklitos, Efes’te yaşamış Sokrates öncesi Yunan filozof. Efes’in yerlisi olduğu ve babasının adının Bloson olduğu gibi detaylar dışında hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Batı felsefe tarihinde dinamik bir felsefi sistem ortaya koyan ilk kişidir.

Efesli Heraklitos’un Karşıtların Birliği ve Savaşı Teorisi

Esra Yıldırım

Sorgulamanın, yolda olmanın duraklardan, arayışların cevaplardan daha önemli olduğu bir düşünce sisteminin yani felsefenin etkileri İsa’dan önce başlayıp günümüze kadar gelmiştir. İlkçağ filozoflarınca tartışılan konular, bugünün düşünce sisteminde de tartışılan konular olmaya devam etmektedir.

Evrenin ne olduğuyla ilgili sorular sormaya başlayan insan, zamanla farklı cevaplar türetmiştir.

Evrenin ana maddesinin (arkhe) ne olduğuna yönelik birçok görüş bildirilmiştir. Heraklitos da bu görüş bildirenler içinde yer alan ilkçağ filozoflarındandır.
 
“Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz.” en bilindik sözüdür. Evrende bulunan her şeyin sürekli bir değişim (oluşum) halinde olduğunu söyler.

Kendinden önceki filozoflara yönelik sert eleştiriler getirmiştir. Evrenin ana maddesinin ateş olduğunu, her şeyin ateşten geldiği ve yine ona döneceğini savunur. Bu şekilde evrenin bir akış içinde varlığını sürdürdüğünü iddia eder.
 
Ona göre “varlık” diye bir şeyin olabilmesi için değişimin olmaması gerekir. Sürekli değişimin olduğu bir yerde varlıktan söz edemeyiz. Her şey sürekli bir “oluş” içindedir.
Bu kesintisiz dönüşüm içinde, karşıtlar bütünde bir araya gelir. Önemli olan onları bir araya getiren logos, “evrensel us” dur.

Evrensel bu dönüşümün temelinde zıtların savaşının olduğunu savunur. Heraklitos’ u bu görüş bağlamında sosyolojik olarak ele almak gerekirse tarihteki birçok topluluk ve günümüzdeki toplumsal yapı hakkında farklı bir açıklama yolu sergilediğini görürüz.

Şöyle ki, toplum dediğimiz yapı içinde birçok karşıtı barındırır. Aynı toplum içinde zengin-fakir, yönetici-yönetilen, özgür- köle vb. gibi birçok zıt kutuplar yer alır.
Toplumun, bu zıtlıklar içinde, bir arada bulunmasını sağlayan bir bağlam vardır.

Heraklitos,“Savaş her şeyin babasıdır ve her şeyin kralıdır” (Skinbekk, Gilje, 29:1971) der. Çünkü bugün her şey karşıtların birliğinden oluşur. Zıt kutupların birbirini çekmesi gibi toplum içinde bulunan bu zıtlıklardan biri diğerinin olmasını zorunlu kılar. Biri diğerinin ölçüsünü belirler. Örneğin zengin olarak tabir ettiğimiz şey, fakir olmadan bir anlam ifade etmez.

Ona zengin olma sıfatını veren fakirin varlığıdır. Aynı şekilde fakirin olması da zengine bağlıdır. Herkesin eşit, aynı olduğu bir yerde zenginlik veya fakirlik gibi bir durumdan söz edilemez.

Birinin ortadan kalktığı durumlarda diğeri onun yerini alırken başka bir zıt kutup daha ortaya çıkar.

Bir örnek verecek olursak Orta çağ Avrupa’sında feodal aristokratlar (egemen sınıf) ve serfler (üretici sınıf) yer alıyordu. Kölelerden farklı olarak bir aileye sahip ve aile bireyleri ar asında dayanışma halinde olan serfler zamanla güçlenir ve Marksist düşünceye göre kapital toplumun yeni sınıfı olan burjuvaziyi oluşturur.

Üretici sınıf konumundan egemen sınıf konumuna gelen serflerin karşısında ise artık proleterler yer almaktadır.
Heraklitos’ un karşıtların birliği kuramı aslında evrende var olan bir harmoniden bahseder. Örneğin, soyun devamı için, dişi ve erkeğin olması, güzel bir beste yapabilmek için tiz ve pes seslerin bir arada kullanılması gerekir.
 
Yağmurun olması için önce suyun buharlaşması gerekir. Daha sonra gökyüzünde yoğunlaşıp su damlacıkları olması ve yere düşmesi gerekmektedir.
 
Ancak her defasında tekrarlanan bu olayda yağan yağmur aynı yağmur değildir. Her şey değişmiştir.
 
Yukarıda belirttiğim örnekte de bu durumun bir açıklayıcısı niteliğindedir. İkinci kuşak filozoflarından olan Heraklitos, evrende bir değişim olduğundan bahsederken, bu değişimin mutlak bir değişim olduğunu söylemez.“ Onun söylediği

1) Her şey bir değişim halindedir, fakat

2) Değişim, değişmeyen bir yasaya (logos) göre gerçekleşir ve

3) Bu yasa zıtlar arasında bir etkileşimi gerektirir,

4) Fakat zıtlar arasındaki bu etkileşim öyle bir şekilde gerçekleşir ki, bir bütün olarak bakıldığında ortaya uyum çıkar.” (Skinbekk, Gilje 29:1971).
 
Sonuç olarak, zıtlık tekliği doğurur. Zıtlar arasındaki uyum onların devamını sağlar.

Aç kalmanın tokluğu, uykusuzluğun uykuyu, çalışmanın dinlenmeyi, bilgisizliğin öğrenmeyi tatlı yaptığı bir uyumdan söz edilir. Bunların varlığı bütünsel olarak bakıldığında bir ahenk çeşitliliği gösterir.

Heraklitos’ un bahsettiği evrende bir değişim ve dönüşüm olması, Hegel’ in diyalektik kavramında da karşımıza çıkar.

Diyalektik, zıtların birliği anlamına gelir. 

Bir olumlu bir olumsuz durumun birleşimi sonucu olumlu bir durumun ortaya çıkması demektir.
 
“İki farklı şey” anlamına gelen diyalektik, Heraklitos’ un “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” görüşünden türemiştir. 

Çünkü ne nehir aynı nehirdir ne de yıkanan insan aynı insandır. Bu diyalektiğin Eski Yunan’daki yansımasıdır. Bu düşüncenin bir diğer manada Eski Çin’deki ying-yang öğretisiyle benzer olduğunu düşünmekteyim. 

Ancak belirtmek gerekir ki, ying-yang düşüncesi ile Heraklitos’un ortaya attığı değişim veya diyalektik birbirinin devamı değildir. Farklı medeniyetlerde benzerliği bulunan ayrı teorilerdir.
 
Diyalektik dediğimiz şey, tez- antitez- sentez meselesidir. Yani hakim olan bir paradigma vardır(tez). Buna alternatif paradigmalar türer(antitez). Bunun sonucunda yeni egemen paradigma oluşur (sentez).

Bütünün bir parçası olan olguyu incelerken onu kendi iç çelişkileri içinde, sürekli bir değişim halinde olduğunu göz önünde bulundurarak, diğerleriyle olan ilişkilerini ve kendi içindeki parçalarla etkileşimini bir bütünsellik içinde ele almamız gerektiğinden bahseder. Bu görüşe göre doğadaki en küçük yapı olan atomun yapısı bile diyalektiktir. Şöyle ki atom zıt (+,-) kutuplardan oluşur. Marx’ın diyalektiğe yaklaşımı biraz daha farklıdır. Yani
 
Hegel’ in diyalektiği idealist temelli iken, Marx’ın diyalektiği materyalisttir.

Marx, Hegel’ in diyalektiğini ayakları hava kalmış olarak tabir eder ve kendisinin onu ayakları üstüne basan bir hale çevirdiğini savunur.
 
Marx’ın diyalektiği ve tarihsel materyalizminde belirlem iş olduğu bir toplum modeli vardır. Bu toplum modeli 6’lıaşamadan oluşur. Bunlar, ilkel toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum, sosyalist toplum ve komünist toplumdur. Bunları açıklarken diyalektik yöntemi kullanır.

Örneğin, kapitalist toplumun çatışma halinde olan iki sınıfı vardır. Bunlar, burjuvalar ve proleterlerdir. Bu iki sınıf arasındaki çatışma sonucu sosyalist topluma geçileceğini savunur. Şöyle ki burada tez burjuvazideki sınıf egemenliği, antitez devrim, sentez ise sosyalist
toplumdur. Sanayi toplumlarının kurulmasıyla birlikte toplumda, geleneksel toplum ve modern toplum ayrışması yapılmaya başlanmıştır.
 
Modern toplumun varlığı geleneksel toplumun varlığına bağlıdır. Bir şekilde modern toplumun oluşması için gerekli zemini geleneksel toplum hazırlar.
 
Şöyle ki, tarımla beraber yerleşik hayata geçen insan nüfusunda artışlar olmaya başlamış ve buna bağlı olarak ihtiyaçlarda artmıştır. Bu ihtiyaçları karşılamak için insan alternatif yollar bulma çabasına girmiştir.
Bu çabalar sonucunda buharlı makineler bulunması ve buna benzer icatların olması sonucunda sanayi kurulmuştur. Oluşan bu yeni sistem beraberinde yeni ihtiyaçlar getirir. Bunların en başında iş gücü gelir. İnsanlar “geleneksel” olarak nitelendirilen tarım toplumlarından sanayilerin kurulduğu kentlere göç etmeye başlar.

Köylü olarak ifade edilen insan artık işçi sıfatını alır. Barınma şartlarından yeme içme alışkanlıklarına varana kadar yaşam koşulları değişir.
Bunun sonucunda modern toplum dediğimiz yeni bir toplumsal yapı oluşur.
 
Tüm bunlar Heraklitos’ un bahsettiği karşıtların birliğidir.
 
Karşıtların savaşımı sonucunda yeni bir uzlaşıya varılması ve onun da beraberinde bir başka karşıtlığı getirmesiyle bu değişim ve dönüşüm oluşur. Doğal olarak toplum sürekli bir oluşum ve akış halindedir.
 
Aynı şekilde modern toplumun varlığından söz edebilmek için kendinden farklı olan bir geleneksel topluma ihtiyaç vardır. Modern topluma, modern toplum olma yetilerini, özelliklerini veren, geleneksel topluma göre barındırdığı farklarıdır. Eğer geleneksel toplum diye bir şey olmasaydı modern toplum diye bir kavramda olmazdı.Heraklitos’ un bahsettiği dönüşüm zıtların uyumuyla gerçekleşiyordu.
Heraklitos, “Varlıkların meydana gelişi ancak birbirlerine zıt olan ve bundan ötürü birbirlerini devam ettiren zıtların çatışmasına bağlıdır.

Herakleitos savaşın her şeyin babası ve kralı olduğunukimini tanrı, kimini insan olarak ortaya çıkardığını kimini köle, kimini özgür kıldığını söyler” (http://tr.wikipedia.org/wiki/Heraklitos). Burada sosyolojik olarak sanayinin ortaya çıktığı dönemde yer alan zıtların savaşını ve dönüşümünü görmekteyiz. Toplumsal zıtlıklar içerisinde en derin çatışmalar sanayi sonrası dönemde ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, artık modern toplumlar bünyesinde birbirinden farklı kültürleri, alışkanlıkları, örf adetleri barındıran bir yer haline gelmiştir.

Tüm bu farklılıklar içinde bir uyumun olması gereklidir. Bu uyumun gerçekleşmesi için karşıtlar arasında bir çatışmanın olması gerekir. Karşıtları savaşı sonucunda bir değişim gerçekleşir. Bu durum birliği ve aynı zamanda yeni karşıtlıkları getirir. Bu savaş sonuç olarak ilerleyici bir değişim kümesi oluşturur. Örneğin metropollerde birden fazla kültür bir arada bulun maktadır.

Kente ilk kez göç eden bir ailenin en yaşlı fertleri ile en genç fertleri arasında eylemsel olarak bir farklılık gözlenir. Aile büyükleri kente ilk geldiklerinde kendi kültürlerini baskın bir şekilde sürdürebiliyorken, genç kuşak bu kültürden
uzaklaşmış ve tek tip bir kültürel forma bürünmüşlerdir. Bu aslında diğer karşıt kültürlerle olan etkileşim sonucu varılan bir uzlaşımdır. Bu uzlaşım bir arada yaşama zorunluluğundan
gelir. Durum burada sonlanmış değildir. Bu savaşım aile fertleri arasında kendini göstermeye
devam eder. Kuşak çatışmaları gibi.

Karşıtların birliğinden doğan uyumun oluşması için insanlar her şeye kendi açılarından bakmamalıdır. Çokluğun ardındaki birliği keşfedip ona uyum sağlamalıdır. Bütünü olduğu gibi kabullenip, kötülüğün de bunun bir parçası olduğunu kabul etmek gerekir.

Sonuç olarak Heraklitos’ un ortaya atmış olduğu kuram tek başına bir şeyleri açıklamaya yetecek düzeyde değildir.

Ancak sosyolojik olarak ele aldığımız konulara farklı bir bakış açısıyla bakabilmemiz için alternatif bir yol oluşturur. İlkçağ filozofları açısından Heraklitos’ un ortaya attığı görüşler, bulundukları döneme ilişkin önemli eleştiriler içeren, üzerinde kafa yorulması gereken kuramlardır.
 
Tarihsel süreçte Hegel, Marx gibi düşünürler onun iddialarından yola çıkarak kendi kuramlarını beslemişlerdir.
 
Bu kuramlar kısmen de olsa bazı toplumsal olayları anlayıp açıklamamızda yardımcı olabilecek ek bilgilerdir. | © DerVirgül 

 

KAYNAKÇA

Skinbekk, G. Gilje, N. (1971) Antik Yunan’dan Modern Döneme FELSEFE TARİHİ. Çev: Emrah Akbaş, Şule Mutlu, Üniversite Kitabevi Yayınları: İstanbul http://tr.wikipedia.org/wiki/Heraklitos  

Yayınlama: 01.09.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.