Yabancılaşma [alienation]

Yabancılaşma terimi, sosyoloji ve psikoloji gibi alanlarda kullanılan bir kavramdır. İnsanların toplumsal ilişkileri ve kendi iç dünyalarıyla olan ilişkilerini tanımlamak için kullanılır. Genellikle modern sanayi toplumlarında, endüstrileşmiş ve büyük ölçüde kentleşmiş toplumlarda ortaya çıkan bir durumu ifade eder.

Yabancılaşma [alienation]

Derleyen | Adem Hüyük

Yabancılaşma, bireyin kendisine, diğer insanlara, doğaya ve üretim süreçlerine yönelik duygusal, zihinsel ve toplumsal bağlarını yitirmesi ya da zayıflaması durumunu ifade eder. Bu nedenle, bireyler kendi yaşamlarını ve çevrelerini anlamakta, benimsemekte ve yönetmekte güçlük yaşayabilirler.

Tarihçi Seeman’a göre [1959] yabancılaşmış insan yaşamın getirdikleri üzerinde etkin rol oynayamayan, kendi yapıp ettiklerini anlamlandıramayan, toplumsal yaşamı düzenleyen kurallara inanmayan, toplumsal değer/inanç/gelenek/görenek/kuralları değerli görmeyen ve kendinden uzaklaşarak eylemlerinden haz alamayan kimsedir.

Yabancılaşma, işçilerin işlerini sadece bir ücret karşılığı yapmaya indirgemesi, emeklerinin ürünlerini sahiplenememesi, üretim süreçlerine yabancılaşması, insanların birbirleriyle rekabet içinde olması ve insan-doğa ilişkisinde kopukluk yaşanması gibi çeşitli boyutlarda görülebilir.

Yabancılaşma kavramı, Platon’un söylemlerinde insanın formel dünyadan kopuşu ve görüngüler dünyasında yaşaması, ilk insanın cennetten kovularak ‘dünyaya atılması’ ve hatta Otto Rank’in yorumuyla bebeğin anne karnından ayrılışı kadar önceye götürülebilir.

Yabancılaşmayı Rousseau kullansa da kavrama felsefî ve bilimsel içerik kazandıran ilk kişi Alman idealisti Hegel’dir.

Hegel yabancılaşma sorununu içsel ve bilinç düzeyinde işlerken açıklamaları idealist bakış açısına dayanmaktadır. Ona göre her gerçek, düşünen ile ilişki halindedir. Kendini geliştiren gerçek olarak ruh yarattığı dünyanın kendi ürünü olduğunu anlamıştır. Dünya ancak onun eylemlerinde ve eylemlerinin sonucunda vardır. Bu sürecin başında ruh yabancılaşmıştır fakat yabancılaştığını sonradan fark eder.

Karl Marx, yabancılaşma kavramını günümüzdeki anlamıyla ilk olarak ortaya atandır. Ona göre, kapitalist toplum, emekçilerin ürettikleri nesneler üzerindeki kontrolünü yitirdiği ve emeklerinin sonucundan yeterli tatmini alamadığı bir ortam yaratır. Bu durum, insanların kendi potansiyellerini gerçekleştirememesi ve içsel tatmin duygusundan yoksun kalması anlamına gelir.

Marx’a göre yabancılaşma dört biçimde karşımıza çıkar: İnsanın özgür biçimde etkinlikte bulunması yani emek kapitalist sistemde işveren için sarf edilir. Bu nedenle insan emeğine yabancılaşır. İkinci olarak insanın ürettikleri kapitalist sistemde artık kendinin değil işverenindir ki insan ürününe yabancılaşır. Kendini gerçekleştirmek için etkinlikte bulunamayan insan aynı zamanda kendini ürününe yansıtamazken ürününe de sahip olamaz tüm bu şartlarda insan kendine yabancılaşmıştır. Ve nihayetinde kendine bile yabancılaşan insan diğerlerine de yabancılaşır.

Hegel insanın bilincine ulaşması, Feuerbach ise tarihi ve sınıfı olmayan soyut insanın yabancılaşmasından bahsederken Marx işçi sınıfının yabancılaşmasından söz etmektedir.
Marx kapitalist için işçinin çalışması, işçinin ürününün kapitalistin malı haline gelmesi, üretim araçlarının kapitalistin mülkiyetinde olduğu için araçlar ile işçinin ayrılması Marx’ın ifade ettiği yabancılaşmadır.

Modern toplumlarda yabancılaşmayı azaltmak için toplumsal düzenlemeler, işçi hakları ve iş tatmini gibi önlemler alınabilir. Aynı zamanda, insanların sosyal bağlarını güçlendiren etkinlikler, hobiler ve toplumsal katılım da yabancılaşma duygusunu azaltmada önemli bir rol oynayabilir.| ©DerVirgül

Yayınlama: 25.07.2023
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.