Araf-ta Bırakılan Göçmen (Gurbetçi)

Türkiye’de yaşayan birisi, Araf-ta gibiler tanımlamasını yaptı, yurtdışında yaşayanlar için.  Söyleyenin laf olsun diye yorum yapmayacağını bildiğimden, kimine göre gurbetçi, kimine göre Almancı ama özünde ise göçmenlerin Türkiye konusundaki bilinmezliğini daha derinden ele alınması gerektiğine ve bu nedenle konunun birinci dereceden muhatabı olan Türkiye göçmenlerine sorular yöneltim.  Sosyal medya üzerinden, Türkiye’de yaşayanların, onların tanımlamasıyla gurbetçilere […]

Türkiye’de yaşayan birisi, Araf-ta gibiler tanımlamasını yaptı, yurtdışında yaşayanlar için. 

Söyleyenin laf olsun diye yorum yapmayacağını bildiğimden, kimine göre gurbetçi, kimine göre Almancı ama özünde ise göçmenlerin Türkiye konusundaki bilinmezliğini daha derinden ele alınması gerektiğine ve bu nedenle konunun birinci dereceden muhatabı olan Türkiye göçmenlerine sorular yöneltim. 

Sosyal medya üzerinden, Türkiye’de yaşayanların, onların tanımlamasıyla gurbetçilere nasıl baktıklarını sordum. Birkaç ilginç yanıt dışında pek de bilinmezin dışında bir yanıt veya yorum gelmedi. 

Bu da gösteriyor ki olayı bizzat yaşayanlarda bir bilinmezlik içerisinde. 

Özellikle yaz ayları yaklaştığında, Türkiye ulusal medyasında ‘’gurbetçi’’ haberlerine yapılan yorumlar, ‘’ırkçılık’’ boyutuna varacak kadar çirkin ve bir o kadar acımasız olmakta. 

Bu konuda yaptığım eleştirilerde ‘’ırkçılık’’ yapıldığını ileri sürdüğümde birçok insan, bunun nasıl olacağını, bir milletin kendi içerisinde nasıl ırkçılık yapabileceği yorumunda bulundu.

Irkçılıkğın sadece ırka, dile ve dine dayalı bir karakter yapısına sahip olamadığı, kendisi gibi olmayan her kesime veya her kişiye ırkı, dili ve dininin ne olduğunu gözetmeden ayrımcılık yapabilir ve onu dışlayabilir bir yapıya sahiptir. 

Araf-ta kalanları ne cennettekiler ne de cehennemdekiler kabul etmez.

Günahları ve sevapları aynı olan kişilerin arınması için gideceği yer olduğuna inanılan Araf, yüksek tepelerden oluşmasından dolayı ve yine Türkiye’de yaşayanların, ‘’Almancılar kendilerini küçük tepeleri yaratmış sanıyor’’ tabiriyle örtüştüğünden, Avrupa’da yaşayan Türkiye göçmenlerinin içinde bulundukları durumu en iyi açıklayan terim Araf-ta kalmak olacaktır. 

Türkiye cephesinden ısrarla gurbetçi tanımlaması yapılması da politik nedenlerden kaynaklanmakta. Türkiye gibi bir ülkeden kimse göç edemez, sadece belirli bir süre gurbette çalışmaya gidebilir mesajı verilmektedir. 

Yani monarşi döneminde kaybedilen topraklarda kalan Türkleri saymazsak, mevcut coğrafyadan ekonomik nedenlerden dolayı göç edilmesi, göç edenlerin elli yıl sonra değişik ülkelerde azınlık statüsüne geçecek olmaları, güçlü Türkiye söylemiyle bağdaşmadığından göçmen tanımlaması yapmak prestij kaybı olarak görülmektedir. 

Kim hangi tanımlamayı yaparsa yapsın, esas olan yani doğru soru şöyle olmalı Biz kendimizi nereye ait hissediyoruz? 

İşte tam da burada yine araf-ta kaldığımız, yadsınamaz bir gerçek olarak yeniden karşımıza çıkıyor. 

Çalıştıkları ülkelerde yaşantılarını ileriye erteleyerek ve içine dönük bir yaşam sürerek geri dönmenin hesabını yapan milyonlarca göçmen, geri dönemediği gibi bu düşüncesinin bedelini yaşadığı ülkeye uyum sağlayamayarak, burada da dışlanarak, ırkçılığa maruz kalarak ödüyor. 

Türkiye’de yaşayanlar gibi olmayan ve düşünmeyen göçmenler, yaşadıkları ülke halkı gibi de olamadı. 

Adeta, ‘’Türkiye’de Almancı, burada yabancı’’ söyleminin içeriliğini doldurmak için elinden geleni yaptı. 

Bütün bu kararsızlık, ait olma hissindeki tereddütlerin en önemli nedenlerinden birisi, bir türlü kendi haline bırakılmamaları olmuştur. 

Türkiye cephesi, ekonomik ve siyasal güç olarak göçmenleri arka bahçesi olarak görmesi ve bu yönlü çalışma yürütmesi.

Göçmenlerin yaşadıkları ülke yönetimleri ise, onları rakamsal bir güç olarak görmeleri ve popülist politikalarının birer aracı haline getirmelerinden kaynaklanmaktadır. 

Her iki kesimde göçmenlere samimi ve içten davranmamış, bir şey almadan bir şey vermemiştir. 

Kısacası, Türkiye, göçmenlerin anavatanla olan duygusal bağını kullanarak bu bağı daha da güçlendirmek istemiş, yaşam sürdükleri ülke yönetimleri ise bu bağın tamamen kopmasını istemiştir. 

Her iki isteğinde mümkün olmasının imkânsız olması, ortaya bugünkü kararsız ve tutarsız ait olma hissini doğurmuştur. 

Bir taraf kendince, gurbetçileri asimile olmaktan kurtarıyor. Diğer taraf entegrasyon adı altında asimile ettiğini. 

Her iki tarafında görmek istemediği şey ise Göçmenlerin doğal asimilasyon sürecinden geçtiği, diğer yandan ise, öz benliğin, anadilin ve kültürün korunması gibi temel insan haklarının olduğudur. 

Hem Türkiye’de hem de Avrupa ülkelerinde devamlı eleştirilere maruz kalan Türkiye göçmenlerinin bir adım ileri, iki adım geri atmalarının nedeni, sizlerin onları cennetinize kabul etmemenizden kaynaklanmaktadır…

Yayınlama: 10.07.2021
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.