Avrupa’da Arafta Kalan Hayatlar ve Öz Benlik Mücadelesi

İnsan arafta niçin kalır?

Hayatın her aşamasında insanlar belli zaman dilimlerinde iki düşünce arasında kalırlar. Toplum içinde de bazı insanlar ne oraya ne de buraya ait olduklarını hissedebilirler. İnsanlar bu ikilem içinde hayatları boyunca gider ve gelirler.

30 Ekim 1961 soğuk bir sonbahar günü Batı Almanya ile Türkiye arasında Türk iş gücü anlaşması yapılır ve diğer Avrupa devletlerine de sirayet edecek bir başlangıcın temeli atılmış olur.

Bu aynı zamanda birinci nesil Almanya’ya giden işçi topluluğunun başlangıcıdır. Başlangıcı sağlayan bu durum Almanya’nın büyük bir iş gücüne ihtiyaç duymasıdır. İlk zamanlar Almanya işçileri çok iyi karşılamışlardır. Bizim Batı Almanya’ya gitmemizin sebeplerine gelirsek kaba hatlarıyla üzerinde durursak; 1960 ihtilalinin buhranlı yılları, insanların yaşam alanlarının daralması, toprak ağalığı, işsizliğin baş göstermesi, kardeşlerin çok olmasından dolayı toprakların insanlara yetmediği, fakirliğin kol gezdiği bir ortamda büyük bir umutlarla refah bir toplum olarak bildikleri Batı Almanya’ya gitmelerinin bir hikayesidir.

İlk gittikleri yıllarda en kötü işleri, en sağlıksız ortamlarda fabrika işçiliği ve benzeri işlerin hepsini bu gelen Türklere yaptırdılar. Sağlıksız ortamda yapılan bu işler erken yaşlarda hastalanmaya, kanser olmaya ve emekli olamadan hastalanarak ölmelerine sebep olan bir başlangıcın ilk adımını oluşturmaktaydı.

Çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak için giden bu nesil daha sonraları çocuklarını akrabalarına yanlarına alarak ikinci neslin ilk başlangıçlarını oluşturmaya başladılar.

Almanya’ya ilk gittiklerinde en büyük zorluğu dil konusunda çekmişlerdir. Hiç görmediği ağır işlerde ve disiplinli yaşama ayak uydurma da zorluklar çekmişlerdir. En büyük zorlukta memleketten uzakta olmak ve gurbet hasretiydi. Bunu gidermek için bol bol mektup yazar havadisler alır belli merkezlerde olan telefonlarla iletişim sağlarlardı. İnsan ancak uzak kaldığı zaman hasret çekiyor geride kalanlar ve uzakta olanlar hep birbirlerine özlem duyarak günler günleri aylar ayları kovalayarak böyle geçerdi. Batı Almanya’dan Türkiye’ye geldiklerinde Almanya’nın parasının “Mark” değerli olmasından dolayı Türkiye’de harcamalar yapıp Türkiye’de bulunmayan araçları getirerek Türkiye’deki çevresi ve yakınları tarafından ilgiyle karşılanır ve biz de nasıl Avrupa’ya gideriz hayalini kurmayı düşünmelerine neden olurdu; ancak yıllar geçtikçe Türkiye’ye geldiklerinde gurbetçi Avrupa’ya gittiklerinde de yabancı olduklarını hissetmeleri çok zaman almadı.

Bu durum onların ruh hallerine de yansımaya başladı yavaş yavaş kendi memleketlerinden uzaklaşmaya ve iki tarafta da yabancılaşmaya başladılar. Bu durum bazıları için öyle bir zor oldu ki çoğu kesin dönüş yaparak Türkiye’ye geri geldi ama bazı gurbetçi diye tarif ettiğimiz Türkler orada yer edinmeye iş kurmaya ve ileri ki zamanlarda çoğu şeyin farkında olarak Türkler kendi aralarında birlik olarak kendini ezdirmemeye başladılar.

Bu şekilde ilerledikçe Avrupa’da gitgide artan yabancı düşmanlığı baş göstermeye başladı. Almanya’da yaşlılık seviyesi yükseldikçe iş gücü daha çok artmaya ve çoğu yerlere de göçmenler sayesinde işlerin yürüdüğünü gördüler ve bunlara tedbir almak için Türk vatandaşlığından çıkıp Almanya Vatandaşı olmaları için teşvik etmeye başladılar.

Böylece yavaş yavaş kültürün de etkisiyle Almanya’nın sıkı disiplinine alışıp kendilerine yeni bir yol haritası çizen vatandaşlarımız üçüncü dördüncü nesilden sonra artık ora Vatandaşı olmuş ve çoğu Türkçe konuşmayı unutmuş hatta oranın vatandaşları ile evlenerek kendileri bile yavaş yavaş Türkiye’ye artık turist gibi gelip gitmeye ve bazı kesim tarafından yurdu unutmaya başlamışlardır.

Ancak bazı aklı selim davranan aileler sayesinde Türk vatandaşı olma bilincini kaybetmeden orada yüksek mevkilere gelmek, milletvekili olma, belediyede temsil kabiliyeti, iş insanı olma ve benzeri durumlarda Avrupa’da ön plana çıkma gibi durumlar meydana geldi.

Avrupa devletlerinin de ona göre Türklere karşı bakış açıları iyi veya kötü yönde değişmeye başladı. Türkler de kendi benliklerini kaybetmeden hayata nasıl tutunacaklarını öğrenerek iki arada kalsalar bile hem Türk vatandaşı olurum ve Türkiye’nin de asıl sahibiyim hem de aynı zamanda Avrupa Vatandaşı da olarak kimliğimi kaybetmeden yoluma devam ederim yoluna gitmişlerdir.

Bu sayede arafta olma durumu üçüncü ve dördüncü nesil ile birlikte bitmiştir. Artık güçlülerdir ve çoğu şeyin sahibidirler. Böylece Alman disiplinine sahip Türklüğünü kaybetmeyen bir neslin doğuşunun temelini üçüncü ve dördüncü nesilde atmış olmanın sayesinde arafta olma durumu ortadan kalkmış her iki durumda da gurbetçi vasfı artık ortadan kalkmıştır.

Artık Türkiye’de de ve Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde de 1. Sınıf vatandaş olma gururunu taşımaya başlamışlardır. Ne mutlu özümüzü kaybetmeden ve Araf’ta kalmadan yaşayabilmeye…

Yayınlama: 02.10.2024
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.