Avusturya ile Almanya’daki Türkiye kökenlilerin farklılıkları
Başlığı biraz daha genişleterek, Avusturya, Belçika, Hollanda ve Fransa ile Almanya’da yaşayan Türkiye kökenliler arasında, sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik, sosyo-politik ve kendi içerisinde kuşak çatışmaları kapsamında ne gibi farklılıklar bulunmaktadır.
Öteden beri birçok bilimsel araştırmanın konusu olan ve de ileri sürülen farklılıklar, akademik araştırmalardan bağımsız olarak bir gazeteci perspektifi ile ele alacak olursak bile, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin öznel nedenlerden dolayı çok farklı olduklarını söyleyebiliriz.
Almanya’da her alanda daha aktif ve güçlü olduğunu gördüğümüz Türkiye göçmenlerinin bu başarısının arkasında tabi ki sağlam Türkiye-Almanya ilişkileri, tarihsel bir geçmiş ve ticari çıkar ilişkisi yatmaktadır. Birinci paylaşım savaşında aynı safta yer almanın dışında, İkinci Abdülhamid Dönemi’nde Osmanlı İmparatorluğunda ilk istihbarat teşkilatının kurulmasında oynadığı rol bakımından Almanya, monarşi ve cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’nin çok boyutlu ittifakı olmuştur. İki ülkenin bazen gizli, bazen alenen dost olmasının ana etkeni ise, ekonomik ilişkilerdir. Daha birçok alanda işbirliği içerisinde olmak, Almanya’da yaşayan Türkiye toplumunun bir çok alanda önünü açmış, Berlin-Ankara arasında kimi zaman yaşanan ‘iç siyasete yatırım tartışmaları’ Almanlardan sonra ikinci büyük etnik grup üzerinde kalıcı bir yılgınlık yaratmamıştır. Zira Berlin hükümetleri, Ankara hükümetleriyle iyi ilişkilerde kalmanın bir diğer yolunun da Almanya’da yerleşik hayat süren Türkiye kökenlilerin önünün acılması olduğunu biliyordu…
Birkaç gündür Almanya’nın büyük kentlerinde özellikle gazeteciler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle yaptığım görüşmelerde, belli belirsiz bir özgüven hissettim. Ancak bu yeni değil. Yaklaşık 20 yıldır Almanya’nın çeşitli kentlerine giderim. Orada yaşayanların biz Avusturya’da yaşayanlardan çok farklı olduğunu hep söylemişimdir…
Basit ama önemli bir gelişmeye şahit oldum. Münih havalimanında şayet uçak Türkiye’ye gidiyorsa, yolcular önce Almanca, sonra ise Türkçe anons edilerek çıkış kapılarına davet ediliyor. Bu sadece Türkçe için geçerli değil, Arapça da anons işittim… – Ayrıca, Münih havaalanı çalışanlarının üye olduğu sendikanın başkanı da Türkiye kökenli…
Almanya’da bir başka farklı gelişme ise, dördüncü neslin gettoyu yıkıyor olmasıdır. Alman İstatistik Kurumunun yaptığı araştırmalara göre, dördüncü nesil, Türklerin akrabalarının, hemşehrilerinin veya Türklerin yaşadığı mahallelerde ev tuttuğu veya konut satın aldığı getto anlayışını yıkıyor. Onlar için mahallelerinde kimlerin yaşadığının, hangi ülkeden geldiklerinin önemi yok artık.
Almanya’da Almanya basını Türkiye toplumu tarafından daha çok okunuyor. Ayrıca, Türkiye uzantılı siyasi yapılanmaların dışındaki sivil toplum kuruluşlarının odak noktalarının Almanya olduğu bariz görülüyor.
Almanya ile Avusturya’nın kıyaslamasını tabi ki sığ bir anlayışla yapmayacağım. Avusturya’da Almanya’daki gibi büyük bir Türkiye kökenli nüfusu olmasa da Avusturya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin sayısı da genel nüfusa göre azımsanmayacak kadar çok.
Avusturya’daki dördüncü nesil gençlik ile Almanya’daki aynı nesil arasındaki fark, kendisini siyasal alanda göstermektedir.
Avusturya’da yaşayan Türkiye kökenli gençlik politikayla yoğun olarak ilgilenmemekte. Bunu kısmen Avusturya’daki siyasi partiler kanununa ilişkilendirebiliriz. Avusturya siyasi partiler kanunu Almanya’daki gibi yabancı kökenlilerin bir partide siyaset yapmasına çok olanak tanımamaktadır,- evet doğru. Ancak tek neden bu değildir.
Avusturya’da Türkiye kökenlilerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarının büyük bir çoğunluğunun yönetim kadroları, feodal derebeylik anlayışından çıkamaması, kapitalist toplum anlayışının bütün devrimlerini yaşamış ülke okullarında eğitim gören ve belki de diasporanın öncüleri olacak dördüncü kuşağı sekteye uğratmaktadır.
Kasaba ve şehir derneklerinin, kimseye ve hiçbir şeye değmeden “buluşma yeri” olmaktan öteye gitmek istememesinin tek nedeni, otoritenin altında “sivil toplumculuk” oynamasından başka bir şey değildir.
Almanya ile aramızda her şeyden önce, medya noktasında uçurumlar var. Avusturya’da Türkçe haber yapan gazeteci sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ama piyasa araştırmasında herkes gazeteci… Gerçek ve acı olan ise, çok az sayıda gazeteci içerik üretiyor, kendi haberini yapıyor… Türkçe muhalif bir haber yapmak ise Avusturya’da bir mucize olarak görülüyor. Avusturya’daki Türkçe medya “tüccar olmak ile gazete olmak” arasından gidip gelemiyor bile… direk tüccar oluyor… [Mesleği hakkıyla yapan herkesi tenzih ederim; neyi kastettiğimi anladığınızı umuyorum]
Dip Not: Rahatsız olduğum bir söylem var… Ben, Der Virgül gazetesinin sahibi olarak tanıtılıyorum. Oysa biz bakkal değiliz… Ve ben ‘sahip’ değilim… Bir gazetenin sahibi olmaz… O gazetenin “imtiyaz sahibi” olur…
Almanya gezimden ve daha önce de orada yaşadığımdan edindiğim tecrübe ışığında, ben diyorum ki; çok gerilerden geliyoruz… Ancak gelirken bile yanlış bir yoldan geliyoruz…
Devam edecek…
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Devamını merakla bekliyorum