Avusturya’da zorunlu aşıya FPÖ’mü neden oldu?
Avusturya, ilk AB ülkesi olarak aşı zorunluluğunun uygulanmasını onayladı. Uygulama şubat ayının başından itibaren yürürlüğe girecek. 183 sandalyesi olan parlamentoda oylamaya katılan toplam 170 vekilin katıldığı oylamada 33’e karşı 137 oyla kabul edildi. 2020 yılı başında aşının bulunmasıyla salgının biteceği yanılgısı, sadece Avusturya’da değil bütün dünyada aslında salgının yeni başladığını siyasilerin görememesine neden oldu. Avusturya […]
Avusturya, ilk AB ülkesi olarak aşı zorunluluğunun uygulanmasını onayladı. Uygulama şubat ayının başından itibaren yürürlüğe girecek. 183 sandalyesi olan parlamentoda oylamaya katılan toplam 170 vekilin katıldığı oylamada 33’e karşı 137 oyla kabul edildi.
2020 yılı başında aşının bulunmasıyla salgının biteceği yanılgısı, sadece Avusturya’da değil bütün dünyada aslında salgının yeni başladığını siyasilerin görememesine neden oldu. Avusturya aşı tedariki sıkıntılarıyla AB’den bir adım geride başladığı aşılamada, oransal seviyeyi yakalamak için aşı kampanyaları ile aşılama işine hızlı başladı.
Aşının tedarik edilmesinde yaşanan skandallar, ülkenin sağlık bakanının istifa etmesiyle sonuçlanmış, eyaletler arasında aşı dağıtımında siyasi alt yapılı adaletsizliklerin olduğu söylentilerinin ayyuka çıktığı 2020 mart ayında dönemin başbakanı Sebastian Kurz, korona aşını salgını bitirecek yegâna güç olarak ilan etmesiyle, bilerek veya bilmeyerek zaten var olan kısmi aşı karşıtlığının ileriye dönük temellerini atmış oldu.
Zira aşının yüzde yüz sonuç vereceğini söylemekten bilim insanları bile çekinirken, siyaset, tünelin sonundaki ışığın kurtuluş olduğunu iddia etti.
Kısıtlamaların, kontrollerin ve sokağa çıkma yasaklarının bezdirdiği halkı, aşının karşı konulmaz gücüyle bastıran siyaset, ileriye dönük kendi eliyle aşı karşıtları yetiştirdiğinin farkında değildi.
Ancak bunun farkında olanlar vardı tabii…
Antijen testlerini anlamsız bulan ve bir işe yaramadığını söyleyen bir milletvekili, parlamentoda antijen testinin tükürük ile değil Coca-Cola ile yapması ve haliyle pozitif çıkması, baş gösterecek aşı karşıtlığının ne kadar bilimden uzak olduğunun da göstergesi olmuştu. Bu testi yapan Özgürlük Partisi [FPÖ] milletvekiliydi. Parlamentoda alay konusu olan vekil bilimden çok uzak olduğunu göstermişti. Zira Coca-Cola’da asit vardı ve her daim pozitif çıkması olasıydı. Bir hamile testi yapılmış olsa ve yine Coca-Cola ile test yapılsaydı, Coca-Cola’nın yüzde 99 hamile çıkması yüksek bir ihtimaldi.
Ancak FPÖ vaz geçmedi. Korona kısıtlamalarına her fırsatta karşı çıktı ve korona kısıtlamalarından ekonomik olarak zarar görenlerden oy devşirmenin peşine düştü.
Gecikmeli başlayan aşılamada hız kazanan Avusturya, birden ani bir biçimde aşılama oranında adeta çakılıp kaldı. Hemen aşı kampanyaları başlatıldı. Ancak sonuç vermiyordu. Zira aşı karşıtı kampanyalar da paralel olarak yapılıyor, aşı olanlarında çok az olsa da koronadan dolayı ölüyor olması, geniş kesimlerde aşıya karşı bir güvensizlik doğurmaya başladı.
Hükümetin korona sürecini iyi yönetememesinden muhalefet yapmak yerine direk korona salgınını hafife alan ve sonrasında aşı karşıtlığına kadar giden FPÖ siyaseti, aşı karşısında korkuları ve endişeleri olan ve yine komplo teorilerinden etkilenmeyen geniş kesimleri aşı olmaktan alı koymuş, onları iradelerinin dışında zorunlu aşıya ve nihayetinde aşı karşıtı olmalarına neden olmuştur.
Kısa bir süre başbakanlık yapan ve şu an dışişleri bakanı olan Alexander Schallenberg, FPÖ’nün aşı kampanyalarına verdiği zararı, İtalya’da verdiği bir demeçte “Bizim ülkemizin parlamentosunda ne yazık ki aşı ve bilim karşıtı bir siyasi parti var” diye açıkladı.
FPÖ sadece korona tedbirleri üzerinden muhalefet yapmış olsaydı, ben bu yazıyı kaleme almış olmayacaktım. Ve yine zorunlu aşıya karşı muhalefet yapmış olsaydı da bu yazının bir anlamı olmayacaktı. Ancak FPÖ ilk dönemler açıktan aşı karşıtlığı yapmış. AB ülkelerinden de gelen tepkiler üzerine “zorunlu aşıya karşıyız, isteyen aşı vurulabilir” söylemine dönmüştür. Bu açıklaması, parti tabanının, Neo-Nazi grupların ve kökten dincilerin aşı karşıtı propaganda çalışmalarını durdurmamış, hükümetin aşı kampanyalarına karşın, aşı karşıtlığını yapmıştır.
İsteyen aşı olsun ama bizi zorunlu kılmasınlar söylemi, sadece kavramsal bir savunmanın dışına çıkmamış, pratik olarak bir fiil aşı karşıtlığını örgütlemişlerdir.
Öteden beri aşı karşıtlığının var olduğu Avusturya’da hükümetin aşıyı mutlak kurtarıcı olarak sunma yanılgısı, sıradan insanların aşıya-bilime olan güvenini sarsmış ve yeni aşı karşıtları doğurmuştur.
Ibiza skandalında güç kaybeden FPÖ, yeniden güçlenmenin, sadece korona kısıtlamalarına karşı gelmekle olmayacağını, çünkü hükümetin ekonomik yardımlar yaparak, kendi saflarına kattığı kitlenin geri gideceğini biliyordu. Bu nedenle kalıcı ve alt yapısı olan, komplo teorilerinin her daim beslediği aşı karşıtlığının örgütlülüğü daha kolay hem de daha kalıcı olması bakımında bu yol seçilmiştir. Böyle olmasaydı, FPÖ’nün üst düzey yöneticilerinin aşı odlukları nasıl açıklanabilirdi…
Sonuç olarak, FPÖ eski günlerine dönebilmek için koronayı dolayısıyla aşıyı kullanmış, hükümet ise FPÖ’nün aşılanma oranındaki etkiyi kırabilmek için aşı zorunluluğunu getirmiştir.
Hükümetin daha zayıf korona varyantının yaygın olduğu şu dönemde ısrarla zorunlu aşıyı uygulaması, salgında yaşadığı başarısızlığa bir yenisini eklemek istememesindendir.
Dışarıdan bakıldığında Avusturya’daki tablo, modern tıp ile kiliselerin savaşına neden olan veba salgını dönemini hatırlatmaktadır. Artık bugün yaşananlar siyasi çıkarların ötesinde, bilim ile komplo teorilerinin bir savaşıdır…