Avusturya’daki Türkiye kökenliler cahil değil | Sadece okumuyorlar

Çünkü hiçbir cahil kişi veya toplum, ekonomide bu kadar sürede, yaşantısını ileriye erteleyerek başarı sağlayamaz. İktisadi strateji belirlemişçesine, ticareti bir sonraki nesle miras bırakmıştır. Sorun, ekonomik ilerleme ile kültürel ilerlemenin paralel gitmemesidir…

“Avusturya’daki Türkiye kökenli göçmenler daha çok Türkiye merkezli anadillerindeki yayınları takip etmekte. Kronen Zeitung, Heute ve Österreich gibi bulvar gazeteleri göçmenlerin Avusturya medyasına güvenini sarsıyor. Avusturya’da Türkçe haber yapan yerel medya ise ciddiye bile alınmıyor…”

Eğitim seviyesi noktasında kendisini geliştirememiş toplumlar, manipülasyona açık olmakla birlikte, birçok açıdan habere güvenmeleri de oldukça zordur. Yetersiz bilgiye sahip toplumlar için doğru ve güvenilir bilgileri ayırt etmek, dar çevrelerinin pratik sonuçlarına göre yapılır. Bu durum, yanlış bilgilere güvenmeye ve yanlış sonuçlara varmaya sebebiyet verir.

Toplumsal meselelere veya diğer insanların deneyimlerine dair anlayış eksikliği yaşayan Türkiye kökenlilerin büyük bir çoğunluğu, Avusturya’nın sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel analizini kendi ekonomik durumunun da sonuçlarına göre, fabrikada, mahallesinde, okulda vb. kendi ekseninde dolaylı veya dolaysız ilişkiler kurduğu Avusturyalılara göre yapmaktadır. Bu da toplumsal katılımı azaltıyor ve empati yeteneğini sınırlıyor.

Avusturya’ya ilk geldiğim yıllarda, benden önce gelmiş işçilerin Avusturya hakkındaki bilgileri ve bu bilgi bile sayılamayacak varsayımlara göre, “Avusturyalılar alkolik, madde bağımlısı, eşini kıskanmayan ve herkesle paylaşan, çalışmayan” ahlaksız kişilerden oluşmuştu. Ancak kendilerinin Avusturya’ya işçi olarak geldiklerini ve kendilerine sağlanan iş olanaklarını ahlaksız gördükleri Avusturya halkının çabaları ve çalışmalarıyla mümkün olduğunu düşünmeyecek kadar mantık yoksunuydular. Bu düşünceye onları iten ise, bilgi sahibi olmamak ve yaşadıkları ülkeye dair tek bir fikirlerinin olmasıydı. İlerleyen yıllarda bu durum değişmiş olsa da istenilen noktaya gelmiş değildir.

Almanca dil sorunu yaşanan yıllarda Avusturya medyasına doğal olarak mesafeli olan Türkiye kökenli göçmenler, Türkiye merkezli ulusal medyanın gazetelerini okuyor, Almanya’da haber bulunamadığı zaman, bu medya grupları zaman zaman Avusturya’dan da haberleri sayfalarına taşıyorlardı. Ancak Türkiye ulusal medyası başta Hürriyet sonraları Sabah, Milliyet ve Türkiye gazetesi, Avrupa haberlerinde kışkırtıcı, milliyetçi söylemler serpiştirilmiş fetih vurgulu haberler yaparak, entegrasyonu asimilasyonla eş değer göstermişlerdir. İlerleyen yıllarda uydu yayınlarının başlamasıyla Türk televizyon kanalları da aynı yöntemi dönemin koşullarına göre devam ettirmiştir.

İnternetin yaygınlaşma sürecine kadar Türkiye kökenli göçmenler üzerinde egemenliğini ilan eden Türk ulusal medya grupları, Türkiye kökenli göçmenlerin okuma, araştırma yapma, farklı kaynaklardan bilgi edinme ve kritik düşünme becerilerini elinden almıştır.

Almanca diline kısmen hâkim olan ikinci nesil ve Almanca dilinde artık sorun yaşamayan üçüncü nesil, doğal beklenti olan Avusturya medyasının takibini yapmamış yine medya ilişkisini Türkçe olarak devam ettirmiştir.

Toplumsal katmanlara göre gazete yayıncılığı

Zorunlu eğitimin dışında okula devam etmemiş Avusturyalıların en çok okuduğu bedava dağıtılan ve üçüncü sayfa haberciliği ve göçmen haberlerinin abartıldığı Heute ve Österreich gazeteleri ve yine ülkenin en tirajlı gazetesi ve hiçbir siyasi duruşu olmayan Kronen Zeitung gazetesi eğitim seviyesi düşük Avusturyalılar gibi üçüncü neslin tamamı olmasa da Türkiye kökenli göçmenlerin büyük çoğunluğunun da okuduğu gazeteler olmuştur.

Deformasyon haberlerle göçmenler üzerinden tiraj ve tıklanma sayısı artıran bu gazeteler, zamanla az sayıda olan Türkiye kökenli okuyucusunun güvenini kaybetti. Öte yandan ülkenin saygın gazeteleri, diğerlerine nazaran göçmenlere karşı daha objektif yaklaşmasına rağmen, Türkiye kökenli göçmenlere hitap edememiştir.

Türkiye kökenlilerin bu gazetelere olan güvenleri o kadar bitmiş ki; kendileri için yapılan olumlu haberlerin bile arkasında “kesin bir çıkarı var” diyerek güvenleri tazelenmemiştir.

Mağrur bir şekilde: “Gazete okumuyorum”

1995 yılında başlayan gazetecilik merakımın bugüne uzanma sürecinde tanık olduklarım, ileri ki yıllarda kitap olarak yayınlanacak. Ancak beni en çok üzen davranış biçimleri içerisinde, “okumamakla övünen” insanları tanımış olmamdır.

Viyana’da Cumhuriyet Halk Partisini savunan ve tanımadığım bir kadın arkadaşımızın bir yine CHP ortamında bana yaklaşarak; “Virgül’ü okumuyorum” demesi, bende Virgül’e tavır almış okumaya bilir düşüncesi doğurdu. Ancak öyle değilmiş. Ben olabilir okumayabilirsiniz, Virgül bunun farkında bile olmaz dedim. “Neden okumadığımı sormayacak mısınız” diye sordu. Hayır, okumama özgürlüğünüz var… -Bütün gazeteler yalan yazıyor, hiçbirini okumuyorum” diyerek, umursamazlığımı değiştirmeye çalıştı. Virgül’ü yalan haber yapmakla suçlayan kadın, gazete okumamakla övündü. “Ben, siz zaten okumayın. Ama Virgül cahillikle mücadele etmeye devam edecek, sadece bunu bilin yeter diye konuşmayı bitirmiştim.

Avusturya’da en çok duyduğum suçlamaların başın da “Avusturya’da Türkçe haber yapanlara güvenmiyorum. O yüzden de gazete bile okumuyorum” sözü oldu. Ve bunu bir meziyet gibi söylediler. Tabi ki tek taraflı bir değerlendirme yapmak doğru değil. Avusturya’da Türkçe haber yapan gazeteci mi, haberci mi? Tam olarak tanımlayamadığım, cep telefonunu kovboyların silahlarını kullandığı hızda hazır bulunduran tayfa var. Bu tayfa, gazete okunmamasında etkin rol oynamaktadır. Ancak bu cahilliğe mazeret değildir.

Avusturya’da Türkçe haber yapanlara olan güvensizlik, hakaret düzeyine kadar inmiştir. Virgül’ün kendi haberleri, röportajları veya içerik haberlerine yönelik gelen soruların başında; “kaynak neresi” olmuştur. Röportajın kaynağı, röportaj yapılandır. Ancak bizlerin böyle bir haber yapmamıza inanmayan çok büyük bir okuyucu kitlesi var. Bir kısmına kendimizi ispat etmiş olsak da sorun bitmiş değil. Avusturya medyasında çıkmamış bir haberi yayınladığımız da inandırıcı olmuyor ve okunmuyor…

Türkiye kökenlilerin eğitim seviyesinin düşük olması içselleştirilmiş ve kendi içerisinden “ekonomik başarı dışında” başarı kaydedenlere şüpheci yaklaşmakta ve ileriye dönük kendi toplumunun gelişmesini sekteye uğratmaktadır.

Zorunlu eğitimin dışında okula devam etmemiş Avusturyalıların nasıl ki bulvar gazetelerinin, tecavüz, cinayet, trafik kazası ve göçmenlerin olumsuz haberleri içerisinde kaybolmasının bir başka boyutunu Türkçe haberlerde yaşamakta.

Hızlı tüketim alışkanlığının tüm sektörlerde topluma dayatılması, medya sektöründe de kendisine yer bulmuş ve radikal veya deformasyon haber başlıklarıyla hızlı haber tüketimi başlamıştır. Zaten yaşadığı ülkeyi tanımaya ve bu tanımamışlığın sonucunda zorlaşan uyum ve birlikte yaşam süreci Türkiye kökenliler acısında daha da çıkmaza girmektedir.

Kendisini çok önemseyen Türkçe medya, birkaçının dışında Virgül’de dahil Türkçe dil bilgisini dahi kullanma kabiliyetinden yoksun.

Diş hekiminin yanında asistanlık yapan; diş hekimi, psikoloğa danışan olarak giden bir süre sonra; yaşam koçu, vize almak gibi bürokratik işlerini halletmeyi öğrenen; danışmanlık bürosu, parayla kitap yazdıran cahil; yazar, hiçbir becerisi ve vasfı olmadığı halde torpille siyaset arenasında yükselen; kurtarıcı, cep telefonu olan ve en acısı gazete bile okumayan cahil; gazeteci oluyorsa, Avusturya’daki Türkiye kökenlilerden gazete okumasını beklemek saflık olur gibi…

Kitle iletişim araçlarının beş temel işlevi vardır. [Alıntı Kaynak: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1956625]

Birincisi; tiyatro, dans, sanat, edebiyat, müzik, spor ve oyun gibi programlarla toplumu eğlendirmek, hoşça vakit geçirmesini sağlamak ve eğlendirmek.

İkincisi; toplumu fiziki ve sosyal çevrede olup biten gelişmeler, sorunlar, olaylar, olgular, durumlar, hakkında haber programları yaparak bilgilendirmek.

Üçüncüsü; toplumsal süreçler içinde grup kimliğinin oluşumuna yardımcı olacak kültürel programlar yapmak, bir toplumdaki kültürel sürekliliği devam ettirmek temelinde yayınlar yapmak ve toplumu yeni toplumsal normlar, kültürel değişimler konusunda hazırlamak gibi kültürel işlevi yerine getirmek.

Dördüncüsü; bir toplumdaki farklı grupları, toplulukları birbirleriyle etkileşim içerisine girmelerini sağlayarak gruplar arası entegrasyonu, toplumsallaşmayı gerçekleştirmek, ortak bilinç ve düşünce birliğini oluşturmak.

Beşinci olarak da siyasal işlevi yerine getirmek; siyasal konularda kamuoyu oluşturmak, medya programlarında farklı görüşlerin temsilini sağlamak ve kamuoyu önderlerine, siyasi aktörlere eleştiri yöneltmek ve denetlemektir.

Dolayısıyla, kitle iletişim araçları kamuoyu oluşturma, toplumu eğitme ve haberdar etme, sosyalleştirme, eğlendirme, kültürel devamlılığı sağlama vb. gibi temel işlevleri yerine getirmekle yükümlüdürler.

[Not: Değerlendirmeler 320 bin olduğu tahmin edilen Türkiye kökenli insanların hepsini kapsamaktadır.]

Yayınlama: 07.04.2024
Düzenleme: 07.04.2024
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.