Bazı kırılmalar, seni bir adım daha insan yapar

Doğrularımın, yanlış yankı bulduğu insanlar her dönem oldu. Çünkü doğru, bendendi; bana göre bir biçim almak zorundaydı.
Düşünce ve davranışlarımı belirleyen şey, içinde bulunduğum şartlardı. Ve şartlar değiştikçe, beni etkileyen unsurların da değişmesi mümkündü.

Eksik kalmışlık duygusuyla bana içten içe düşman kesilen sevdiklerimin, bir gün hata yapmamı beklediklerini geç de olsa anladım.

Can yoldaşımdı bir zamanlar…
Derdimi en çok onunla bölüştüm, umudumu da.
Ama bir gün bana sitem etti, sesi kırgındı, gözleri doluydu:
‘Her şeyi sen biliyorsun… Anladık, sen hep biliyorsun.’

O an anladım ki, bazen bilmek de bir yalnızlık biçimi.
Bazen doğruyu görmek, dostluğu tüketebiliyor.
Ve bilgi, paylaşılmadıkça yoran bir yük haline geliyor.

Yıllar önce birlikte yaşadığım kız arkadaşıma kitap okuması için kitapların içine para koyuyordum.
Sayfaların arasına gizlice bıraktığım bu küçük paralar, bir teşvikti; ama asıl amacım, onu kitapların içine çekmek, kelimelerin içinde bir yolculuğa çıkarmaktı.
Okumasını, düşünmesini, anlamasını; belki bir gün ortak bir cümlede buluşmamızı umuyordum.

Ama bir gün bana evimdeki kütüphaneyi gösterdi.
Ve o kelimeleri, o kitapları, o cümleleri birikmiş bir öfkenin aracı yaparak şöyle dedi:
‘Bunların hepsini okuyacağım. Sonra seni herkesin içinde eleştireceğim.’

İçimde bir şey sustu o anda.
Beni beslesin diye verdiğim şeylerin, beni tüketmek için kullanıldığını görmek…
İnsanı en çok, en yakını kırıyor.

Nerede hata yaptım, dedim kendi kendime.
Sevmek miydi hatam? Yoksa görmediğim bir kibir sahibimiydim? 
İyilikte acele etmek mi, yoksa anlaşılmadan önce anlamaya çalışmak mı?

Kendimi geri plana atarken, onu öncelik yapmak mıydı yanılgım?
Yoksa kelimelere yüklediğim anlamın, onun için sadece bilgiye, bana ise duygulara dayanıyor olması mıydı asıl kırılma?

Ben, birlikte büyürüz sandım.
O ise beni çözümleyip bir gün karşımda tez gibi sunacağını söyledi.
İşte o an anladım: Ben sevmiştim, o ise izliyordu.

Eksik kalmanın yarattığı psikolojiyle, içten içe bana düşman kesilen sevdiklerimin bir gün hata yapmamı beklediklerini fark ettiğimde, büyük bir kopuşa sürüklendim.
İçimde bir şeyler sessizce koptu. Ne onlar aynı kaldı ne de ben. Güven dediğim şeyin ne kadar kırılgan olduğunu ilk kez o zaman bu kadar net gördüm.

Bir Kanamanın Ardından

“Bazı kırılmalar, seni bir adım daha insan yapar.”

Beyin kanaması geçirdiğimde, aslında tüm bedenim durdu, ama içimdeki düşünceler bir fırtına gibi savrulmaya başladı.

Ve birden her şey sorgulanır oldu.

Daha önce yaptığım seçimlerin, sustuğum anların, yanlışlarını düzeltmediğim o zamanların beni nasıl da tükettiğini fark ettim.

Ama şimdi, belki de en büyük sorum şu:

İçimdekileri bir kez daha hayatla karşı karşıya getirebilir miydim?

Yoksa artık her şeyin bir zamanı mı vardı?

O hastane odasında, beyin kanamasının bana sunduğu yeni bakış açısıyla, önceki yaşamıma yabancılaştım.

Bilinç kaybı, beni tekrar tanımaya zorladı.

Ve tanımadığım bir versiyonumla yüzleşmek…

Geceleri uykusuz kalırken, o eski halimi yargılamak, en çok da susmanın yükünü hissetmek zor oldu.

Beyin kanaması, bedeni öylesine bir geriye çekmişti ki, o anların içinde ruhum ve zihnim, durmadan kendilerini sorguluyordu.

Doğrularımın peşinden gitmek mi doğruydu?

Sadece doğru bildiklerimi mi anlatmalıydım?

Ve en çok da sevdiğim insanlara nasıl yaklaşmalıydım?

Bir hata yapacaklarsa, onların doğru bildiklerinin arkasında mı durmalıydım?

Yoksa sadece yanlışı gösterip, oradan bir çıkış aramalı mıydım?

Beyin kanamasının ardından bana sunulan bu boşlukta, kendime tek bir soru sordum:

Kendini en çok kim affedebilir?

Ve kendimi affetmek… Ne kadar mümkün olabilir?

Sonunda şunu öğrendim:

Zihnin ve bedenin sustuğu anlarda, kalp her zaman doğruyu bilir.

Ve belki de, zaman her şeyin çözümü değildir; ama ne zaman başlamak gerektiğini bilebiliriz.

Kendi içimdeki suskunluğu ve yanlışları kabul etmek, sadece başkalarıyla değil, kendimle de barışmama yol açtı.

Ve belki de şimdi, her şeyin ne kadar kırılgan olduğunu, bir kanamanın anında her şeyin değişebileceğini öğrenmişken…

Kendimi affetmek en zor olanıydı, ama en çok da özgürleştirendi.

Bu metin beni yansıtıyor mu? Üzerine eklemek ya da değiştirmek istediğim duygular, olaylar, kişiler var mı?

Belki çocukluk, belki bilmeye açılan ilk kapı… Ya da bir son — nasıl birisi oldum bu kopuşlardan sonra?

Artık paylaşılacak bir acının hüküm sürmediği mutlak sona yaklaşanlar, suskunlukla örülmüş bir barışın eşiğinde dururlar.

Ne bir çığlık kalır geride ne de bir umut, sadece yorgun bir kabullenişin gölgesi uzanır zamana…

Yayınlama: 14.04.2025
Düzenleme: 14.04.2025
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.