Ben Onunlayken Sadece Önsözü Kalan Gerisi Yırtılmış Bir Kitaptım
Biliyor musun okuyucu, ben her gece kendime ‘güzel uyu, rahat uyu ’demediğimden olsa gerek her sabah iltihaplı, şişmiş düş-lerle uyanıyorum… Geceler… Biliyor musunuz, özellikle saat 11 den sonra başlıyor bende, müstakil bir yaşanmışlığa tutunmuş yüreğimin sızlamaları.. Çok yorgunum…çığlığımın ucundan biraz tutar mısın okuyucu? Saat gecenin 11’i, sokaklar boş ben ve o yürüyoruz. Beni zoraki götürüyor. Hayır […]
Biliyor musun okuyucu, ben her gece kendime ‘güzel uyu, rahat uyu ’demediğimden olsa gerek her sabah iltihaplı, şişmiş düş-lerle uyanıyorum…
Geceler… Biliyor musunuz, özellikle saat 11 den sonra başlıyor bende, müstakil bir yaşanmışlığa tutunmuş yüreğimin sızlamaları..
Çok yorgunum…çığlığımın ucundan biraz tutar mısın okuyucu?
Saat gecenin 11’i, sokaklar boş ben ve o yürüyoruz.
Beni zoraki götürüyor.
Hayır demeye gücüm yok ki o kıvama getirmiş beni.
Evliliğimizin beşinci yılı.
Sözleri…Ah herkes konuşsun içimin beş kapılı dört odası sakin.
Ama o konuşmasın ne olur.
Sözlerinin her biri bir darbe atıyor vücuduma.
Kol, bacak, kafam… Ahh göğsüm…
Saat 23:00 ben ve kızlarım…
Ben onlara seni anlatıyorum.
Evet seni.
İlk evliliğim, ilklerim diye başlayan güzel cümleler kurmayı çok istİyorum.
Yok.. Kelepirleşen kalp- dudak yollarım bu cümlelere ben yaşadığım sürece hasret kalacak.
Bu dudaklardan çıkmak için acele eden ama her defasında beyinsel gücümle içeri itilen, hapsettiğim iğrenme ve nefret duygularım başı çekiyor benden kopmak adına.
Acele ediyorlar artık.
Ama nafile…Aradan geçen koca bir yirmi yıl…
Geçti mi sizce? Asla.
Ben kendimi orada, o yıllarda bıraktım. Dönüş yolunu bilmeyen kendimi..
Sokaklar ıssız kalbimdeki ‘sakin ol!’ laflarına inat.
Ben, bendeki haykırışlar, bendeki sana ait nefret yansımaları..
Tırnaklarım..
Bir işe yarar belki kullanmaya kalkıştığım tırnaklarım…
Ruhumun tırnakları ve ben..
Saat 23:00…
Evliliğimizin ilk yılları sözleriyle şiddete maruz kalırdım her defasında sözel şiddetti aldırmadım ama sonra, sonrası.. Her şeyi anlatmalı mıyım acaba?
Kızlar, annelerinin yirmi yılda yirmi kez dahi uyumadığını bilmeliler miydi acaba?
Bu yanlışça olur muydu?
Elleri, o ellere eşlik eden cümleler koca beş yıl.. ‘Her yerimdeydiler’ diyorum . Dedim işte..
Gençliğimin en koyu renkli günlerini onunla geçirdim..
Tabak sesleri, hayır! Yapma! Aynadaki kan izleri…
Yastığının kenarına ilişen ıslanmış buruşuk peçeteler…
Annneeeee….anne sen ne anlatıyorsun. Birbirlerine bakıyorlar şaşkın şaşkın. Sessizlik çöküyor bir süre devamını getirmekte kararsız bir çift dudak titremekte…
Geçmeyen geçmiş…
Saaat 21:00 hadi ablamlar bizi bekliyorlar yemeğe…
Gitmek istemediğimi söylesem öyle bir lüksüm var mı?
İnsan, sürekli yanında yakınında olan insanların gerçek yüzünü görmekte zorlanırmış.
Zaten başkaları karşısında da çok iyi boya çeken biriydi.
Alnımdan öpüyor mesela herkesleyken … O an unutturuyor sevgisiy-mişli hareketleri bana bir çok şeyi.
Hazırım.
Elimde sünger karşımda geçmişim silinmeye hazır.
Gözleri yaşlı geçmişim boynu eğik.
‘Anneeee anlat kimdi o ne diyorsun anlamadık’ bir ağızdan.
Kelimeler cümleler hazırda ama önce hangisi …ilk cümle ilk olmanın gururlu çirkinliğiyle çıkıyor ağzımdan..
Ruhuma çok yakın sanmıştım oysa …şiiri de severdi, kitapları da üstelik.
Dur! Dur! Dur! Bekle! Bekle! Anlatmamalısın.
Gece… Bir hayli gece…. Uyumak gerek.. Elinde bir yemek tabağıyla geliyor gel de bir yemek yiyelim diyor ablası ..birlikte oturup yiyoruz …Ablası…Uzakta, gurbette olmamın etkisi olacak ki onu ailemden biri gibi görüyorum.
Huzur veriyor evi çocukları …sık sık gidiyoruz ona…Seviyorum.
Valla…Meğer gül dilinde yılan ağıtı taşırmış.
Aklımın yüzyıllık sevgi esnemesi.
‘’Anne sana istemediğin şeyleri mi yaptı o?’’
Kim… İrkiliyorum.
Yarımı geçmişten çekiştiriyorum.
Buraya gel diyorum başımı bir sağa bir sola sallayarak.
‘’Sana zarar mı verdi o kişi?’’Soruyu farklı şekilde yeniliyor kızım.
Bunu cevaplamak çok kolay değil. Utanıyorum.
Kızlarıma karşı kendimi suçlu hissediyorum .
Ama.. Ama bunu ben sağlamadım . Toplumsal cümleler ve anlayış benliğimi sarmış olmalı ki kendimi suçlu hissetmem 20 yılda hiç deforme olmamış.
Ama ben, ben çok deforme oldum okuyucu.
İçten oyulur gibi… Şiddete ve tacize uğramam yetmiyormuş gibi benden öç almak istercesine koca 20 yıl..
Elinde sivri uçlu bir kalemle, bedenimin her yerine yazdı, yazdı, yazdı.
Tacize devam etti.
İnsanın eşinin tacizi tecavüzü mü olur demeyin..
İstemiyorsa o an kadın.. Utanıyorum.
Kızlarım… Kocaman olmuşlar üstelik evlilik yaşları…
Geçmiş geleceğe yön verir.
Karşılarında bir resim olmalı aynı duruma düşmemeleri adına.
Arada üzüntü yüklü gözlerle hissedecekleri bir tablo olmalı anlattıklarım.
Utanıyorum.
Örnek aldıkları anneleri 5 yıl boyunca.. Keza duyguları üstüme bol gelen o çağda, sevmek bir nevi şekeri acılaşmış intiharlar biriktirirdi.
Benim kabım çok erken dolmuştu acımış şekerlerle.
Bekle bekle bekle ..Sakinleş… şişşştttt.
Kızlarım bilin istedim.
Gecenin 11 i. Ve ben gözlerimin kapaklarına saklanmış birkaç nefreti daha ezdim bu gece .
İlk eşim…
Kimseye başını eğmeyen ben, kim bilir kaç kez diz çöküp yalvardım yapma diye. Her el kaldırdığında, her yediğim darbede, her isteksiz hallerimde sustum. Suskunluğumla yalvardım yapma diye.
İzler.…var.. var.. hala durmakta …Babanız özellikle mi yapıyor ne? ‘’Şu saçlarını tarayıp toplayayım mı canım?’’
İzin veremem .
Öyle ince çoraplar da giyemem, sol omzumda ki yara izi, ağaçtan düşmüşüm ben beş yaşındayken.
Ha bie de sormayın bana neden ilk sayfaları yırtılmış kitaplarımın…
Ben onunlayken sadece önsözü kalan gerisi yırtılmış bir kitaptım.
Gecelerimin üzüntü içeren cümlelerinin tek şahidiydi onlar.
Ömrümü tutup ateşe verdiğim gecelerimin şahidi.
Bir de yatağımın baş kısmına sıkışmış ıslak ve buruşmuş peçeteler.
-Anne sevdin mi sen onu?
Kitaplıktan eline tutuşturmuş geliyor bu değil mi
Onlardan biri de bu…
Bak ilk sayfası yırtılmış abla..
Ozaman ooo dediğim zamanlar…
Mektup bırakırdı bakkalcı mehmete ben iş çıkışında gider alırdım arada yapardı o böyle.
Başkaları desin içerikli fiilller onun işiydi. Arada da çok sinirlenirdi bakmayın öyle sakin olduğuna.
İnsan sevince her şey ne de güzel gelirdi..
O eser gürlerdi ben gülümser sarılırdım. o iterdi ben yine sarılırdım.
O hemen yumuşamazdı.
Sevgimizin daha ilk paragrafındaydık. Anlamalıydım aslında.
Kirpik uçlarıma sığınmış korkularım oluşmaya da başlamıştı üstelik.
Mutlu günlerimin karnı daralıyordu ama ben hissedemiyordum henüz ilk paragrafımızda.
Benim gibi kaç kadın vardı kim bilir sevdiği erkeğin tacizine şiddetine maruz kalan.
Kanıt diye fotoğrafı çekilesi sahneleri vardı kim bilir kaç kadının hayatında.
‘’Anne neden…?’’
Ne demek istediğini anlıyorum kendince altı üstü kapalı sormuştu…neden katlandın peki?
İşte bunun gerçekten cevabı yoktu .
Ne demeliydim sudan bahaneler miydi çevre mi, toplum mu ‘’ne derler’’ cümlesi mi …?
Hepsi eften püften işte…
Sizlerin de hayatınızda olmuştur belki önemli eften püftenleriniz..
Şimdi bu cümleleri yazıyorum size okuyucu, dönüp tekrar düzeltme gereği bile duymadan.
Parmaklarım klavyede hızla harflerin üzerinde gezinirken düşünüyorum…
Bana hangi güzel(?) cümleleri kurardı. Bana gülümserken(?) nasıldı, bana, ben,i bende..?
O kadar çok soru var ki.
Kendime sormaya çekindiğim üstü yılların tozlarıyla örtülmüş onca soru…
Soğumuş bir çay bardağındaki dudak izlerim…Saat 24:30
Hadi çocuklar uyumanız gerek. Kitaplarınızı okudunuz mu?
Şurdaki yastığı bana uzat kızım.
Hadi bakalım hadi uyuyun..
Gecenin 24:00 ı.. Geçmiş 11 e açılan bir kapı…
Açık kalmamalı.
Halletmem gerek.
Uyumalıyım.
Uyursam açık kalacak gibi..
İçimdekileri anlatacak birileri olmalı bir şeyler olmalı…
Kızlarım olmaz.
Vazgeçtim onlara çok şey anlatamadım. Olmaz bu iyi fikir değilmiş.
Offf … İki adım ileri gidiyorum odadan çıkıyorum.
Ne o adımlarım iki geri mi gitti. Bilgisayarım diyorum…yazmalıyım. Yazmazsam eğer geçmişte bıraktığım yol bulup bugüne gelemeyen BEN üzülür . Ne, nasıl yani?
Yaz işte içini ona anlat onlar hisseder. Okuyucularım…
Sen buraya yaz onlar bilir …
Gerçekten bilirler mi?
Her şeyi hissettikleri gibi bunu da hisseder onlar.. Emin ol..
Garip işte…
Geleceğim geçmişime meraklı, geçmişim geleceğimden habersiz yaşamışken geleceğimin inşasına el atmadan hayatımdan nihayet çıkıp gitmiş…
Tahrip olmuş, edilmiş kuş barındıramaz göğüs kafesim…
Ağlama lütfen.
Sayılar, aylar, yıllar, çokça yıllar…
Gelin, gelin kapatın üstünü.
Ah göğsüm!
Gelin kuşlarım.
Bana onun ‘tutsak oldu’ haberini getiren kuşlarım, saçlarımı toplamanıza izin veriyorum artık.
İnce çoraplarım burdasınız.
Ah sevgili eşim kızlarımın babası, geleceğe kurulu saatlerin çarpıntısı tuttu diyelim mi bu gecenin adına?