Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır!

Mayıs ayında Türkiye’den Avusturya’ya göçün 60. Yılı dolmuş olacak.

Nicel anlamda uzun bir süreç olsa da 60 yıl, nitel araştırmalar bize sanki altı yıl önce bu ülkeye gelmişiz gibi sonuçlar veriyor.

Almanya, Fransa, Hollanda ve Belçika gibi Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye göçmenlerinin en gerisinde kalan Avusturyalı Türkiye göçmenleri, bu geri kalmışlıkla mücadele etmek yerine inadına “şeyler” karşısında direniyor ve anlamsız zıtlaşıyor.

Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel, zıtlıkların birliği kavramını, diyalektik süreçteki tez, antitez ve sentez olarak açıklar. Bu süreçte, bir tez ortaya çıkar, ona zıt bir antitez gelişir ve sonunda bu zıtlıklar bir sentezde birleşir. Bu, sürekli bir gelişim ve evrimin temsilidir der.

Karl Marx, insanı doğayla, başka insanlarla ve toplumla yeniden birleşmeye ihtiyaç duyan bir varlık olarak görmüştür.

Marx,” insanlar kendi tarihlerini kendileri yapar, fakat bunu istedikleri şekilde, kendileri tarafından seçilmiş koşullar altında yapmazlar; var olan koşullar altında yaparlar. Bu bize koşulların anlaşılması, dolayısıyla araştırılması gereğini anlatır” der.

Nereden bakarsanız bakın ister metafizik ister idealizmi, isterseniz materyalizmi savunun. Pratik yaşamda somut olarak Türkiye göçmenlerinin Avusturya’daki yaşam alışkanlıkları değişmiyor,- veya çok yavaş değişkenlik gösteriyor. Buna karşın Avusturya otoritesinin de bizleri yok sayma politikasının da değiştiği pek söylenemez.

Marx’ın, ,” insanlar kendi tarihlerini kendileri yapar, fakat bunu istedikleri şekilde, kendileri tarafından seçilmiş koşullar altında yapmazlar” söyleminin biz Türkiye göçmenlerine uyarlandığında haklılık payı çok yüksek.

320 binin üzerinde bir nüfusa sahip olmamıza rağmen, Avusturya’da bir varlık gösteremiyorsak, bunun tek suçlusu biz olamayız. Viyana ve Ankara hükümetlerinin diplomasi savaşlarında piyon olarak bizleri kullanmasını görmemiz gerekmektedir.

İki ülke arasında ilişkiler şu günlerde iyi gidiyor. Bu iyi ilişkiler bizlere nasıl yansıyor? ,- çok olumlu…

2016 yılında patlak veren diplomatik krizin bizler üzerindeki sonuçlarını hatırlayan var mı?

Biz neden Ankara’nın siyasi gelişmelerine bağlı kalmak zorundayız?

Çünkü Avusturya’da bir yaptırım gücümüz, güçlü bir diasporamız yok…

Zira güçlü olmayı bırakın, bir diaspora oluşturacak bilincimiz yok.

320 bin nüfusun 119 bini T.C. Vatandaşı. Bu geriye kalanların Avusturya’da seçme ve seçilme hakkı olduğu anlamına geliyor.

Peki seçiyor veya seçiliyor muyuz?

Avusturya’da bu yıl 15 defa seçim sandığı kurulacak.

Eyalet Hükümetleri, iki büyük kentin belediyesi, İşçi Odaları Birliği [AK] temsilcileri, AB Konseyi ve nihayetinde Ulusal Meclise gidecek milletvekili seçimleri bu yıl yapılacak.

Peki bizler sandığa gidecek miyiz?

Yoksa, gözümüzü kapadığımızda Avusturyalılar da bizleri görmüyor düşüncesiyle, Avusturyalılardan daha çok Avusturya’yı farkında olmadan içgüdüsel olarak benimseyecek, siyasi dengelerin bize dayatmasıyla, aynı duygularla yok mu sayacağız?

Var olmakla, yok olmak arasında kalmak böyle bir şey sanırım.

Yolsuzluk suçlamasıyla yargılanması devam eden eski Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un bir sözünü size aktarmak istiyorum. “Siz varsınız biliyoruz. Ama aynı zamanda yoksunuz. Bundan da emin değiliz.”

2018 yılında tramvayda Avusturya medyasına röportaj veren ve o dönem FPÖ lideri olan Heinz-Christian Strache’ye, Avusturya’da tek göçmen etnik grup Türkiye’den gelenler mi? Neden hep bizleri siyasi propaganda aracı yapıyorsunuz diye sormuştum.

“Siz buna çok müsaitsiniz” demişti. Ardından, bizim senin gibi Türklerle bir sorunumuz yok diyerek, ulusal anlamda hakarette bulunmuş, etnik bir birlik olmayan Avusturya’da nasıl milliyetçilik yapıyorsunuz, yoksa Büyük Almanya ütopyasına mı kapıldınız yanıtını almıştı benden.

Ancak bütün bunlara biz izin veriyoruz.

Çocuklarımız, yerli öğrencilerden iki ila üç yıl gerisinden geldikleri PİSA istatistiklerinde kendisini gösterdi. Çıraklık sürecini bitirmeyen gençler bakımından lideriz, lise mezunu oranımız yüzde 4, üniversite mezunu oranı ise yüzde 2.

Böyle bir cehaleti taşıyan Türkiye göçmenlerinin arasından sıyrılan fırsatçı kişilikler, siyasi arenada bir yer tuttuklarında, özüne ihanet ediyor, yetersizliklerinden dolayı onu destekleyenlere üst perdeden bakarak, Strache gibi küçümsüyor. Ancak buna da izin veren yine bizleriz.

Biz diyoruz ki:

Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır.

Muhteşem bir imparatorluğun torunu olduğunu düşünebilirsin. Ancak bunun Avusturya’da bir karşılığı yok.

Etkine tepki görmek istiyorsan, yönetimde söz sahibi olman veya söz sahibi olanı sandıkta seçmen gerekmektedir.

Bakın, SÖZ Partisi İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği katliamlara kayıtsız kalmadığı için, Avusturya medyası tarafından linç ediliyor. Sanırım haberiniz bile yok!

Filistin’de savaşmaya gideceğini iddia edenler, Viyana’da neden sokağa çıkamıyor?

Öyle ya dengeler var […]

İşte bu dengeleri, salon siyasetçilerini destekleyerek değil, inançları uğruna bedel ödemeye hazır insanları destekleyerek bozabiliriz.

Avusturya’da sadece bizler yaşamıyoruz. Kimselerde bizi asimile etmek için kendisini parçalamıyor.

Eski Viyana Başkonsolosunun bir sözü aklıma geldi. “Avusturyalılar Türklerin asimile olmayacaklarını anlamalılardır” demişti. Video kaydı halen arşivde duruyor. Merak etmeyin Avusturyalıların böyle bir derdi yok.

Avusturyalıların derdi, paralel yaşam yerine ortak değerler üzerinde yeni değerler yaratmaktır. Tabii ki ırkçı yapılanmalar var. Tabii ki yabancı düşmanlığı var.

Irkçılıkla mücadelenin yolu, ırkçılığa karşı duran yerli halkla birlikte yürümektir.

Bütün bunların ışığında, en basit bir bürokratik işlem için bile kendisine danışman diyen fırsatçılara mahkûm olmayınız. Ve yine siyasette sizden oy isteyen sonra sizi küçümseyen narsistlerin esiri olmayın…

Çünkü sizi kurtaracak olan onlar değil… Kendi kollarınızdır…

Yayınlama: 22.02.2024
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.