Büyük Geri Sıçrama
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel seçim mitinglerinde sarf ettiği bir söz, gözlerden kaçmış olacak ki, bazı kesimler AK Parti’nin yerel seçimlerde büyük kentleri kaybetmesine çok şaşırdılar. Erdoğan, yerel seçimlerde bir kaybın yaşanacağını ön görmüş olacak ki, miting alanlarında, ‘’Ekonomi benim sorumluluğum altında’’ deme ihtiyacı duydu. Türk medyasının çok üzerine gitmediği bu ‘belirtme-de’ Erdoğan, ekonomik kötü […]
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel seçim mitinglerinde sarf ettiği bir söz, gözlerden kaçmış olacak ki, bazı kesimler AK Parti’nin yerel seçimlerde büyük kentleri kaybetmesine çok şaşırdılar.
Erdoğan, yerel seçimlerde bir kaybın yaşanacağını ön görmüş olacak ki, miting alanlarında, ‘’Ekonomi benim sorumluluğum altında’’ deme ihtiyacı duydu.
Türk medyasının çok üzerine gitmediği bu ‘belirtme-de’ Erdoğan, ekonomik kötü gidişatın sorumluluğunu üzerine alarak, bunun bedelini yerel seçimlerde AK Parti belediye başkan adaylarından çıkartılmasını engellemek istemiştir.
Ekonomi alanında söylenecek pek bir şey olmayınca, ‘Büyük Türkiye’ sloganlarıyla meydanlara inen iktidar siyasetçileri, az gelişmiş ülkelerde kullanılan seçim taktikleri uygulamak zorunda kalmışlardır.
Üçüncü dünya ülkelerinde görülen bu uygulama, ‘’Beka’’ söyleminde şekillenmiştir.
‘’Beka; Bir devletin toprak bütünlüğünü, ahdi hukukunu ve anayasal düzenini iç ve dış tehditlere karşı koruması suretiyle hayatiyetini devam ettirmesi anlamındadır.’’
Yanlış büyüme ile kitlesel sefalet arasındaki ölümcül diyalektik, milliyetçiliği, şüphesiz bir savunma reaksiyonu olarak kullanmaya mecbur bırakmıştır.
Refah Partisi Belediyeciliği mirasıyla yola çıkan AK Parti, Erbakan Hocanın ‘’milli’’ söylemini uyguladıklarını zannederken, yine Erbakan Hocanın ‘’taklitçiler’’ söylemine takılmışlardır.
Her türlü güçle donanan iktidar, insan kitlelerini ekonominin içine verimli şekilde entegre etmeyi başaramamış, üretici olamama durumundan çıkamamış, üç milyona yakın bir mülteci göçünü kontrolsüz kabul ederek, Sosyo – ekonomik kırılmaya yol açmıştır.
İç kırılma süreci beraberinde, beyin ve sermaye göçünü tetiklemiş, iktidar bunu durduramamıştır.
Uzun yılların vermiş olduğu iktidar yorgunluğu, denetim mekanizmalarını işlevsiz hale getirmiştir.
Erdoğan her ne kadar, zaman zaman müdahale etse de, parti tabanının büyümesi ve tabana sonradan katılanların, partiyi bir gelir kapısı olarak görmelerinin önüne geçememiştir.
Erbakan geleneğinden kalan ‘’milli sermaye’’ yani kendi iç dinamikleriyle, kendi burjuvazisini yaratma iddiası, AK Parti etrafında küçük burjuva karakter yapısının palazlanmasına neden olmuştur.
Yaptıkları ve yapacaklarından söz edemeyen iktidar, çareyi, rakiplerine saldırmakta bulmuştur. Bu nedenle yerel seçimlerde milli duygular içeren, toprak bütünlüğü, terör ve dış mihraklar üçgenine endekslenmişlerdir.
Milli-dini propaganda ve ajitasyonlar, ekonomik kötü gidişatın, geniş kitlelerin dikkatinden kaçmasını engelleyemiyor, özellikle büyük kentlerde çatlak sesler çıkmaya başlıyordu.
Tanzim satışlarıyla, dilenci kültürüne katkı sağlanıyor, bunun adına da ‘’bolluk kuyruğu’’ deniliyordu. Oysa her türlü yetkiye sahip bir iktidarın, kendi ekonomik yönetimiyle rekabet yaptığını kimse görmüyordu.
Cumhuriyet tarihinin en seviyesiz, seçim kampanyasına şahit olduk.
Bütün bunların nedeni, AK Parti Türkiye halkından, Avrupa’da yaşayan Türkiye göçmenlerinden, istediği her türlü desteği aldı.
Ama vaat ettiği ‘’Büyük Türkiye’’yi kuramadı.
Başarısızlığın arka planında hep başka nedenler arandı.
Başka nedenler tabi ki var.
Ama artık başka nedenlerden önce, kendi içerisindeki nedenlerle uğraşması, onların üstesinden gelmesi gerekmektedir.
Şayet bunu başarırsa, o başka nedenlerle bütün Türkiye beraber mücadele edecektir.
Türkiye halkı, yerel seçimler aracılığıyla AK Partiye bir mesaj vermiştir.
AK Parti uzun dönem iktidar olmanın sarhoşluğundan kurtulup, ayrıştırmaktan, ötekileştirmekten vaz geçmelidir.
Aksi taktirde, kaybettiği sadece belediyeler olmaz…