FPÖ Bir Mesaj Verdi | ‘’Kur’an Koronadan Daha Tehlikeli’’

‘’Viyana’mızı onlardan geri alacağız!   Belediye evlerinde öncelik bizim olacak!   Avusturya vatandaşlığı çok kolay verilmeyecek!’’ gibi, şartlandırıcı ve tehditkâr cümleler kurarak, seçmeninden oy istiyordu-siyasetçi.   Bu bir seçim mitingiydi.   – Türke dedi!  – Ne dedi?   – Bize bir şey mi dedi?   Diye soruyordu, Almanca bilmeyen, bir 10. Viyana bölge sakini.    Yanında duran arkadaşı, sorulan sorunun yanıtı […]

‘’Viyana’mızı onlardan geri alacağız!  

Belediye evlerinde öncelik bizim olacak!  

Avusturya vatandaşlığı çok kolay verilmeyecek!’’ gibi, şartlandırıcı ve tehditkâr cümleler kurarak, seçmeninden oy istiyordu-siyasetçi.  

Bu bir seçim mitingiydi.  

– Türke dedi! 

– Ne dedi?  

– Bize bir şey mi dedi?  

Diye soruyordu, Almanca bilmeyen, bir 10. Viyana bölge sakini.   

Yanında duran arkadaşı, sorulan sorunun yanıtı bilmenin verdiği özgüvenle: evet bizi karalıyor, diyordu tercümesinde.   

– Anadolu’nun (mun) ile biten meşhur küfrünü ederek ‘gavur’ sıfatını da eklemeyi ihmal etmiyordu kızarak.   

Miting sahnesinin arka kısmına düşen Türk restorana ilişiyor gözlerim.   

Yakalarında FPÖ parti rozeti olan bir grup bira, rakı ve aperatif nesnelerle süsledikleri masalarda seçim değerlendirmeleri yapıyorlar.   

Önce Viyana’yı sonra tüm ülkeyi geri alıyorlar-dı (…)   

Kimden neyi – nasıl alacaklarını bilmeyen, varlık nedenleri göçmenlerin varlık nedenlerine bağlı olan bu siyasi anlayış, göçmenlerin kalesi olarak görülen 10. Viyana Bölgesinde yaptıkları mitingde bir mesaj vermek istiyorlar.  

FPÖ: Evet bizde biliyoruz bu bölgeden çok oy alamayacağız.

Ama burası Avusturya ve bizim.  

İstediğimiz yerde istediğimizi yapar, yabancıları her alanda yok sayar, hatta aşağılar ama yine yabancıların semtlerinde, restoranlarında ve içlerinde slogan atar, onları ikinci sınıf olarak görürüz.   

 

Bir zamanlar Cumhurbaşkanı seçimlerinde aday olan, şimdilerde FPÖ genel başkanı Norbert Hofer kürsüye çıkıyordu.  

Hofer konuşmasında büyük meydan okuyuşu gerçekleştirdi.  

Köşeye sıkışan politikacının yaptığı şeyi yaptı… 

Kutsal değerlere saldırdı. 

 

ABD Başkanı kutsal kitabı, ırkçılık ithamlarına karşı eline alarak kalkan yapmış, Hofer ise kutsal kitaba saldırarak, içinde bulunduğu durumu düzelmek için oy istemişti.  

Hofer, ‘’Kur’an, Korondan daha tehlikelidir’’ sözlerini sarf ettiğinde, bir an etrafıma baktım.  

Yüzlerce Müslümanın mitingin yanı başından geçtiğini gördüm.  

Evet, Hofer’in Kur’an hakkında söylediklerini anlamamışlardı.  

 

FPÖ bir mesaj veriyordu… 

Verilen bu mesaj, ırkçılığın en temelde kapitalist toplumda köle emeği kullanılmasını meşrulaştırmanın ideolojisi olmaktan çıktığının ve egemen ulusun dışında kalan göçmen işçilerin ya da farklı etnik kökenden işçilerin aldıkları ücretlerin eşit olmaması, daha düşük olması ve yaptıkları işlerin daha düşük nitelikte olması ve onların bu toprakları yurt edinme düşüncesinin psikolojik olarak engellenmesi olarak şekillenmiş halidir.   

‘’Artık ülkemize göçmen istemiyoruz! Uyum sağlayamayan yabancının hakları, uyum sağlamasını hızlandırmak için kısmen kısıtlansın!’’  

FPÖ’nün bu söylemlerinden yola çıkarsak (…)  yukarıda da belirtiğim gibi, ırkçılığın bir sömürü aracı olduğunun bir kanıtıdır.  

Göçmenden istenen uyum (entegre), ele tutulan, gözle görülen bir şey olmadığından ve yine yeterlilik gibi bir sınırının da olmadığı göz önüne alınırsa, göçmen ikinci sınıf vatandaşlıktan hiç çıkamaz ve istenilen konuma, asimilasyona uğrasa da ulaşamaz.  

Yine FPÖ anlayışına göre, bu Nazi anlayışına göre de böyleydi; ne kadar entegre olursan ol, prensliklerin birleşmesiyle oluşturulan Avusturya ulusuna mensup olma şansınız yok.   

FPÖ’lü siyasetçi ile bir diyaloğumda, kendilerinin ırkçı olmadıklarını, şayet bir tanımlama gerekirse milliyetçi tanımının kendilerine en yakın sıfat olacağını söylemişti.   

Irkçılık ve milliyetçiliğin ortaya çıktığı zemin ortaktır.  

Her iki ideoloji de, içinde türedikleri üretim ilişkisinin yerleşmesine, devam etmesine hizmet eder.  

Zira, ‘’Türk vatandaşları belediye evlerini işgal etmiş. Entegre olmayanlara artık ev verilmeyecek ve öncelik Avusturyalıların olacaktır’’ söylemi, ırkçı ideolojiyle meşrulaştırılabilecek bir durum ya da aşılacak bir sorun oluştuğunda, milliyetçilik zemininde ırkçı bir dönüşüm yaşanmasıdır.   

Yani ırkçı emelleri, yerli halkın içinde bulunduğu ekonomik ve kültürel durumunu farklı gösterip, milliyetçiliğin yumuşak yüzü ile yerine getirmektir.   

Bu durum göçmenler arasında doğal bir karşı-milliyetçilik ve ırkçılık akımına yol açmaktadır.  

Ve en sonunda, Balibar’ın da söylediği gibi, ezilenlerin kurtuluş milliyetçiliği, ezenlerin fetih milliyetçiğine dönüşür.  

Miting bittiğinde, bir kısım FPÖ’lü hala Türk restoranında bira ve rakılarını yudumlamaktaydı.  

Diğer yandan, seçim balonları asıldıkları yerden indirilmiş, tek tek patlatılıyordu ki; o anda onlarca çocuk balonların başına toplandı.   

Evet bütün çocuklar esmerdi, uzaktılar onlara, tenleriyle, aksanlarıyla.  

Ama çocuktular…  

Sert bakışlar arasında balonları çocuklara verdi FPÖ miting görevlileri.   

Kendi geleceklerini etkileyecek bir siyaset izleyen partinin logosunu taşıyan balonlarla oynarken, ne kadar da mutluydular. 

Oysa biraz önce, kutsal kitapları bir salgından daha tehlikeli görülmüştü.  

Ama dedim ya onlar çocuktular.  

Keşke onların gözünden FPÖ anlayışı, hem de bizler bakabilseydik… 

 

Miting bitmiş ve uzağa 12. Viyana Bölgesine geçmiştim.  

Gördüklerimin ve duyduklarımın, yönetimi ele geçirmeleri durumunda, nasıl bir Avusturya olacağını hayal ettim.  

Kamusal ırkçılığın yaygınlaşmasının önünde duran, sosyal devlet anlayışının Avusturya’da hakim olduğu ve bunu koruyacak parti ve ilerici Avusturyalıların olduğunu bilmek rahatlamamı sağladı… 

Sonra tebessüm ettim… 

Yayınlama: 17.06.2020
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.