Göçmen Demokrasiyi Hak Etmiyor Mu?

Avusturya aslında geleneksel bir göç ülkesi değil, Avrupa’nın kapısı pozisyonunda olduğu için hem kalıcı hem de transit göç hareketlerinin merkezinde yer almıştır.   Avusturya’nın içinde bulunduğu göç ve göçmen çıkmazını, göçmen politikalarındaki günü kurtarma, kararsızlık, tutarsızlık ve popülist siyasetlerde görmek mümkündür.   Oysa, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda 1867 Aralık Anayasası ile tüm dini azınlıklara örgütlenme özgürlüğü hakkı […]

Avusturya aslında geleneksel bir göç ülkesi değil, Avrupa’nın kapısı pozisyonunda olduğu için hem kalıcı hem de transit göç hareketlerinin merkezinde yer almıştır.

 

Avusturya’nın içinde bulunduğu göç ve göçmen çıkmazını, göçmen politikalarındaki günü kurtarma, kararsızlık, tutarsızlık ve popülist siyasetlerde görmek mümkündür.

 

Oysa, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda 1867 Aralık Anayasası ile tüm dini azınlıklara örgütlenme özgürlüğü hakkı tanınmıştır, 1912 tarihli İslam Yasası ile bu haklar Müslümanlara da verilmiştir.

Monarşi döneminde azınlık ve göçmenlerin dinleri ekseninde yapılan bu olumlu yaklaşım, ikinci dünya savaşından sonra yaşanan ‘emek gücü’ göçünden sonra başka boyut kazanmıştır.

 

Türkiye’den gelen misafir işçilerin kalıcı bir statüye geçmesi, yeni bir alt sınıf oluşturmuş, göçmenlerin toplumda suç oranını arttırdığı ve sosyal devlete zarar verdiği iddia edilmiştir.

 

Avusturya tarafından, üçüncü dünya ülkesi olarak görülen Türkiye, dolayısıyla oradan gelen işçilerin değerleri ile aydınlanmanın veya demokrasinin değerlerinin uyumlu olup olmadığı ve göçmenlerin Avusturya değerlerine nasıl uyum sağlayacağı tartışılmıştır.

 

Müslüman göçmenlerin varlıkları ise özellikle 11 Eylül 2001 saldırıları, Madrid ve Londra bombalamaları, Amsterdam’da Theo van Gogh suikastı veya Paris’teki saldırılarla birlikte bir güvenlik problemi etrafında ele alınmaya başlamıştır.

 

Artık Avusturya’da sadece demokrasi ve değer yargıları bakımından dışlanan Türkiye göçmenleri, iradelerinin dışında gelişen olaylardan dolayı, Müslüman olmalarının sonucunda somut dışlanmaya maruz kalmışlardır.

 

Avusturya’nın yerleşik demokratik sisteminde olması gereken, ‘’demokrasilerin diğer modern siyasi rejimlerle karşılaştırıldığında farklılıklara daha açık’’ olduğu tezi bağlamında göçmenlerle gelen farklılıkları sisteme dâhil edememiştir.

 

Avusturya demokrasisi, bir yandan farklılıkları demokratik hak ve özgürlükler çerçevesinde hoş görmeye ve sisteme dâhil etmeye çalışırken diğer yandan özellikle de güvenlik gerekçeleriyle bir takım toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasi problemler ileri sürerek göçmenlerle bütünleşememiştir.

 

Demokrasinin gereği olan, kişilere ve gruplara vadettiği hak ve özgürlüklerin teslim edilmesi ilkesi, yabancıların ‘özellikle de Müslümanların’ bu hak ve özgürlüklerden faydalanması rahatsızlık yaratmıştır.

 

Bu gerçeklikten yola çıkarak, Avusturya hükümeti geçtiğimiz günlerde ‘’Sosyal Yardım’’ reformu adı altında, Almanca bilmeyenlerin sosyal yardım ödeneklerinden 300 Euro daha az yararlanmaları mecliste onaylandı.  

 

Zira, göçmenlerin topluma yeterince entegre olmamasının ve İslami örgüt adı altında yapılan şiddet eylemlerinin sorumluluğunu, genelde Avrupa, özelde ise  Avusturya demokrasinin göçmenlere de aynı anlayışı göstermesine bağlayan büyük bir kesim oluşmuştur.

 

Farklılıklara gösterilen hoşgörü (demokrasi) sebebiyle gettolaşmalar ve paralel toplumlar oluşmakta, radikaller ve şiddet yanlısı kesimler bu paralel toplumlarda kendilerine örgütlenme alanı buldukları iddia ediliyor.

Avusturyalılarda hızla geliştirilmek istenen temel algı, demokratik haklar, özellikle Türkiye göçmenlerinin, demokrasiyi yok etmek için güçlenmesine sebebiyet verdiği düşüncesidir.

 

Kısacası, yabancı işçilerin gelmesiyle 1960’lardan itibaren başlayan sosyo-ekonomik tartışmalar, yerini sosyo-kültürel bir tartışmaya bırakmıştır.

 

Bunun anlamı, dışlanan, istenilmeyen ve istemeyen bir topluma doğru gidiştir.

 

Demokrasiyi ve sosyal-devlet anlayışını salt yerli halk ekseninde uygulamaya yönelinmesi, yerli ve yabancı halk arasında oluşturulmaya çalışılan ‘birlikte yaşam’ anlayışını temelden sarsmış, her iki tarafın da birbirlerine olan güven ve sevgilerini derinden yara almasına neden olmuştur.

 

Irkçı ve ayrıştırıcı politikalarla iktidara gelen aşırı sağ, aynı yöntemlerle Avrupa Parlamento seçimlerine katılıyor.

 

Türkiye göçmenlerinin, Avusturya’da bir türlü entegre olamayan ve şiddete meyilli şüpheli gruplar olarak görülmesi, her geçen gün hayatımızı biraz daha zorlaştırmaktadır.

 

Siyasi güçler tarafından, öz değerlerine sahip çıkmak adına, bağnaz bir tutum içerisine sokulmaya çalışılan Türkiye göçmenleri, asimilasyon bahanesiyle, yok edilmek istenmektedir.

 

Bizler ne tek taraflı entegrasyon dayatmasına boyun eğmeliyiz, ne de milli duygularımızı sömürerek, bizleri siyasi çıkarlarına alet etmek isteyenlere…

Yayınlama: 27.04.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.