İdeolojiler gölgesinde oluşan bir bilim | Arkeoloji
Arkeoloji, insanlık tarihini maddi kalıntılar üzerinden inceleyen bir bilim dalıdır. Ancak, bilimsel bir disiplin olmasına rağmen arkeoloji, özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda milliyetçi ideolojilerin etkisi altında şekillenmiş ve manipüle edilmiştir. Özellikle pek çok Avrupalı devlet ve toplum, arkeolojiyi kendi ulusal kimliklerini güçlendirmek, tarihlerini öne çıkarmak ve politik söylemlerine destek sağlamak amacıyla kullanmıştır. Bu durum, bilimsel objektifliğin zedelenmesine, verilerin çarpıtılmasına ve hatta bazı buluntuların kasıtlı olarak yok edilmesine yol açmıştır.
Milliyetçi arkeoloji, devletlerin tarihlerini meşrulaştırma aracı olarak kullanılmıştır.
Örneğin, 19. yüzyılda Avrupa’da birçok devlet, kendi milletlerinin kökenini diğerlerinden daha eski ve üstün göstermek için arkeolojik buluntuları bilinçli şekilde taraflı yorumlamıştır.
Almanya’da Nazi rejimi, Germen halklarını Avrupa’nın en eski ve en gelişmiş kültürü olarak göstermek amacıyla kazılar yapmış, birçok arkeolojik veriyi manipüle etmiştir. Bu tür yanlı tarih yazımı, bilimsel gerçekleri çarpıtarak farklı kültürlerin ve toplumların tarih sahnesindeki yerini küçümsemiş veya tamamen yok saymıştır.
Bunun sonucunda, geçmişin gerçekte nasıl olduğu yerine, ulusların görmek istediği bir tarih anlatısı oluşturulmuştur. Aynı bakış açısında olan ideolojilerin arkeoloji üzerindeki etkisi yalnızca yanlış yorumlarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda bazı tarihi mirasların yok edilmesine de neden olmuştur.
Özellikle savaşlar ve sınır çatışmaları sırasında, rakip ulusların tarihini temsil eden eserler hedef alınmıştır. 1990’larda Bosna Savaşı sırasında Osmanlı mirası olan Mostar Köprüsü’nün bombalanması ya da IŞİD’in Irak ve Suriye’de Asur ve Babil kalıntılarını yok etmesi, bu tür bilinçli kültürel yıkımlara örnektir.
Ayrıca, bazı devletler kendi ulusal anlatılarına uymayan arkeolojik buluntuları görmezden gelmiş veya saklamıştır. Örneğin, İsrail-Filistin çatışmasında her iki taraf da kendi tarihsel hak iddialarını desteklemek için belirli kazılara ve buluntulara özel önem vermiştir. Bu durum, arkeolojinin bilimsel değil, ideolojik bir araç olarak kullanılmasına yol açmıştır.
Subjektif bakış açısı, geçmişi homojenleştirme eğilimindedir. Ancak arkeoloji bize gösteriyor ki hiçbir kültür veya medeniyet izole bir şekilde var olmamıştır. Kültürel etkileşimler, ticaret yolları ve göçler tarih boyunca toplumları birbirine bağlamıştır. Ancak bencilliği öne alan tarih anlayışı, “biz” ve “öteki” ayrımını keskinleştirerek, geçmişteki çok kültürlülüğü ve etkileşimleri göz ardı eder.
Bilimin temel ilkelerinden biri, objektifliğe en yakın şekilde kalabilmektir. Arkeoloji, geçmişi anlamaya yönelik bir bilim dalı olarak ideolojik kaygılardan uzak olmalıdır. Objektif bir arkeoloji anlayışı, geçmişi yalnızca bugünün siyasi ve ulusal çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak görmek yerine, onu olduğu gibi anlamaya çalışmalıdır. Bu kuralın dışına çıkıldığında bugün izlediğimiz ve sözde kendi tarihimizi anlatan diziler ve filmlerdeki mantık hatalarına, yalan ve yanlışlara rastlamaktayız. Bu projeler halkı yanlış yönlendirmektedir. Aynı dönemde yaşamamış tarihsel karakterleri aynı dönemde yaşamış gibi göstermek veya dönemin dinamiklerini bilmeden tarihe bugünden bakmak bilime ters olmakla beraber bilime ihanettir.
Her bilim dalının birbirinden faydalanması gerektiği gibi arkeoloji de genetik, antropoloji, jeoloji, tarih, tarihleme ve dilbilim vb. gibi farklı disiplinlerden beslenmelidir. Bu sayede, geçmişe dair daha kapsamlı ve tarafsız bir bakış açısı elde edilebilir.
Arkeolojik çalışmaların tek bir ulusun tekelinde olması yerine, uluslararası ekipler tarafından yürütülmesi, verilerin daha şeffaf ve bilimsel olmasını sağlar. Örneğin, Göbeklitepe kazılarının farklı devletlerden oluşturulan ekiplerce uluslararası düzeyde yürütülmesi, bulguların daha geniş bir bilimsel çerçevede ele alınması, her ekibin kendi fikirlerini ortaya çıkartması ve ortak noktalarda sonuca varılması sağlanmalıdır.
Arkeoloji yalnızca kazılar yapmak değil, aynı zamanda geçmişin mirasını korumakla da ilgilidir. Kültürel mirasın korunması için bilim insanlarının siyasi ve ideolojik baskılara karşı durarak tarafsız bir tutum sergilemesi gerekir.
Taraflı ideolojiler arkeolojiyi bir araç olarak kullandığında, geçmişin gerçekliği çarpıtılır, kültürel miras zarar görür ve bilimsel ilerleme sekteye uğrar. Oysa ki arkeolojinin temel amacı, insanlık tarihini tüm yönleriyle anlamak ve gelecek nesillere doğru bilgiler aktarmaktır.
Bilimde objektiflik, yalnızca akademik bir gereklilik değil, aynı zamanda geçmişi ideolojilerden arındırarak anlamanın tek yoludur. Arkeoloji, yanlı söylemlerden arındırıldığı takdirde, insanlık tarihine dair daha doğru ve bütüncül bir anlatı sunabilir. Bu nedenle, arkeolojinin ulusal kimlik inşasının bir aracı olarak değil, insanlığın ortak mirasını anlamaya yönelik bir bilim dalı olarak ele alınması gerekmektedir.