İki yılda ne değişti?
Korona salgınının geride bıraktığı, şüphesiz milyonlarca insanın ölümüyle yaşanan acılar olmuştur. Milyonlarca insan işinden olurken, milyonlarca sağlık görevlisi daha fazla çalışmak zorunda kaldı. Fakirler daha fakir olurken, zenginlerin daha zengin olduğu görüldü. Devletlerin ekonomik yardımlarından kimileri hiç memnun kalmazken, kimileri salgını fırsata çevirdi. Uzak Doğu filmlerinden gördüğümüz maske, cep telefonu gibi ayrılmaz parçamız oldu. Mesafeli […]
Korona salgınının geride bıraktığı, şüphesiz milyonlarca insanın ölümüyle yaşanan acılar olmuştur.
Milyonlarca insan işinden olurken, milyonlarca sağlık görevlisi daha fazla çalışmak zorunda kaldı.
Fakirler daha fakir olurken, zenginlerin daha zengin olduğu görüldü.
Devletlerin ekonomik yardımlarından kimileri hiç memnun kalmazken, kimileri salgını fırsata çevirdi.
Uzak Doğu filmlerinden gördüğümüz maske, cep telefonu gibi ayrılmaz parçamız oldu.
Mesafeli olmak kavramı, düşünsel davranış biçiminden çıkarak, fiili davranış biçimine dönüştü ve insanlarla aramıza matematiksel mesafeler koymamıza neden oldu.
Öksürenden, hapşırandan ve esneyenden kaçalım derken, insanlardan uzaklaştık.
Yeni ilişkiler kurmak zorlaştı, dolayısıyla evlilikler ve birlikte yaşam tercihi azaldı.
Sokağa çıkma yasağıyla günlerce bir arada kalan çiftler, birbirini tanıdı ve boşanma ve ayrılıklar yaşandı.
Ve maalesef aile içi şiddet ve kadın cinayetleri arttı.
Aşı karşıtı gibi bir kavram girdi literatürümüze.
Kimileri bunu ideolojik alt yapısı varmış gibi sundu, kimileri korkularını ve güvensizliğini dile getirdi.
Ancak sonuç olarak salgınla mücadelede de insanlar bölündü ve kimi zaman birbirlerine saldırdı.
Korona inkarcıları ile Sağlık camiası ve devletlerin amansız psikolojik savaşına şahit olduk.
Yalan haber yayılım oranı, son 40 yılın zirvesine çıktı.
Sevgililer maske ile öpüşerek hayat yine de yaşamaya değer mesajı verirken, yaşlı ebeveynlerine sarılamayanların bir yanı hep eksik kaldı.
Milyonlarca insanın hayatı iki yılda çok değişti. Ama bütün bu değişikliklerin en derini, sarılmanın bile yasaklandığı anne, baba, kardeş, dede, nine gibi değerlerimizin canlarını kaybetmeleri olmuştur.
“Korona bitti mi diye sordu.”
-Sanırım şimdilik bitti dedim.
Önce biraz düşündü ve “annemi, babamı benden aldı ve sonra bitti mi?” dedi…
Bitecek bir şeyin beraberinde ömürleri bitirmesini kabul edemiyordu.
Artık toplumun tamamına acı vermiş bir salgının adını her duyduğunda şüphesiz, anne ve babasının acısını derinden hissedecekti.
En kötüsü ise, katil henüz aramızda dolaşıyor ve herkesler tarafından tanınıyor, ancak hiçbir şey yapılamıyordu.
Koronavirüsten ölen insanların yakınları uzun bir süre, katille yaşamak zorunda kalarak salgın sürecinin en ağır bedel ödeyenleri olacaklar.
Salgınlar insanlık tarihine yön vermiş ve neredeyse insan nüfusunun üçte biri bu salgınlarda hayatını kaybetmiştir.
Kaybeden insan, bu kayıplardan ders çıkararak bir daha ki tehlikelerde daha bilinçli hareket etmesini öğrenmiştir.
İnsan su gibidir – girdiği kaba göre şekil alma özelliği taşır.
Nasıl ki iki yıl boyunca salgın ile yaşamayı öğrendiysek, eski yaşantımıza da kısa sürede dönülünecektir.