İstihbarat daha fazla ‘özgürlük’ istiyor!
2 Kasım 2020’de Avusturya’nın Başkenti Viyana’da gerçekleşen saldırının bir sonucu olarak, yeniden yapılandırılan Avusturya istihbarat teşkilatı, Devlet Koruma ve İstihbarat Dairesi [DSN] adıyla ülkenin en önemli kurumları arasında yerini aldı.
2 Kasım Viyana saldırısı öncesindeki yaşanan istihbarat zafiyeti, DSN ile unutturulmaya çalışılsa da yeni kurum da başarılı olmanın sırrının daha fazla yetkide gizli olduğunu işaret ediyor.
İstihbarat, saldırıları önceden önleyebilmek için özellikle iletişim ağlarındaki casusluk çalışmaları için yetki istiyor. Bu geçtiğimiz günlerde Viyana Gökkuşağı geçit törenine yönelik bir saldırı girişiminin engellendiği iddiasıyla yeniden gündeme geldi.
Öteden beri tartışılan yetki meselesine, Gökkuşağı geçit törenine yönelik bir saldırı tehdidinin önlenmesi tartışmaya yeni bir ivme kazandırdı.
“İletişimleri izlememiz yasal olarak mümkün değildi.”
Devlet Koruma ve İstihbarat Dairesi [DSN] Başkanı Haijawi-Pirchner şimdi bundan şikayetçi. Üç genç şüphelinin Viyana’daki gökkuşağı geçit törenine bir saldırı hazırladığından şüpheleniliyor. Üçlüden çeşitli silahlar ele geçirildi. Yani daha fazla polis yetkisi istemek için gerçekten iyi bir zaman. DSN Başkanı Haijawi-Pirchner’de bunu yaptı ve yetki istedi… Ancak bu o kadar basit değil.
Şu anda bile acil bir şüphe varsa ve ciddi bir suç işlendiğinden şüpheleniliyorsa şüphelilerin telefonlarının dinlenmesine ya da iletişimlerinin izlenmesine izin veriliyor. Tabii ki sadece yargı izniyle.
Polis daha fazlasını, şifreli sohbetlere dahil olmak istiyor. Bu sadece izin verilme meselesi değil, aynı zamanda yapabilme meselesidir. Cihazın kendisine, örneğin cep telefonuna el koymazlarsa, tabiri caizse şüphelilerin cihazlarına girebilmek için casus yazılımlara ihtiyaç duyarlar. Örneğin, federal Trojan gibi…
2017 erken genel seçimlerinde ÖVP ile koalisyon ortağı olan Özgürlük Partili [FPÖ] Herbert Kickl, dönemin içişleri bakanıydı. [Herbert Kickl şu an FPÖ genel başkanı]
Yakın geçmişi hatırlayanlar, içişleri bakanı olduğu dönemde Herbert Kickl, istihbarat teşkilatına gece yarısı bir operasyonla birçok aşırı sağcı yapılanmalara ait belgeleri yok etmişti. Uluslararası skandala dönüşen bu olay, Ibiza skandalıyla koalisyon hükümetinin dağılmasına kadar gitmişti.
Herbert Kickl FPÖ’nün içişleri bakanıydı bu federal Truva atını istiyordu. DSN Başkanı Haijawi-Pirchner’de bunu yaptı ve yetki isterken, federal Truva atı olarak bilinen casus yazılımının kullanılmasına yetki istedi.
Ancak, Anayasa Mahkemesi o dönemde güvenlik paketinin bu kısmını iptal etti. Çünkü bir cep telefonuna ya da bilgisayara bu şekilde bakabilen herkes “kullanıcının kişisel tercihleri, eğilimleri, yönelimleri ve tutumları ile yaşam tarzı hakkında sonuçlar” çıkarabilirdi. Kısacası, bu tür önlemler özel hayatın gizliliği hakkına aykırıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı istihbaratın çalışmasını sekteye uğrattığı, terör saldırıları kapsamında önem kazanırken, diğer yandan temel insan hakları bağlamında çok önemli bir ihlal olduğu da bir gerçek.
İstihbarat birimleri yargı kararı olmadan her istediğini dinlemesi zaten faşist sistemlerin olmazsa olmaz anlayışıdır. Zira demokratik ülkelerde, devletin istihbarat birimleri de olsa, tatmin edici şüpheler ve ipuçları yargıya sunularak, yargının ikna olmasıyla dinleme kararı verilir.
Avusturya’da saldırı yapacaklardı iddiasıyla ele geçirilen her şüpheli üzerinden, yetki meselesi daha tartışılacak gibi…