Kendi Suretine Âşık Olan İnsanlar
Seyahat edeceği yer görülecek bir şekilde, uçuş kartını pasaportunun arasına koydu. Sonra, uçuş kartı arasına konmuş pasaportu ile kırmızı ojeli ayak parmaklarını aynı kadraja almaya çalıştı – bunu yaparken kaç defa fotoğraf çekti sayamadım. Her seferinde dudağını büzüştürdü, yedinden ve yedinde çekti. Havalimanında beklemekte olan birisi için ilginç bir seyirdi. Ayrıca kendisini, kendisi görsel obje haline getirdiği için, […]
Seyahat edeceği yer görülecek bir şekilde, uçuş kartını pasaportunun arasına koydu.
Sonra, uçuş kartı arasına konmuş pasaportu ile kırmızı ojeli ayak parmaklarını aynı kadraja almaya çalıştı – bunu yaparken kaç defa fotoğraf çekti sayamadım.
Her seferinde dudağını büzüştürdü, yedinden ve yedinde çekti.
Havalimanında beklemekte olan birisi için ilginç bir seyirdi.
Ayrıca kendisini, kendisi görsel obje haline getirdiği için, çevreden bakanlardan zaten rahatsız olmuyordu.
Genç ve kırmızı ojeli kadının bu çekimleri, pasaport kontrolü, uçağa biniş, uçağın içi ve nihayet İzmir’de son buldu.
Sanırım yüzlerce selfie (öz çekim) çekti ve sosyal ağlarda paylaştı veya paylaşmadı…
Viyana havalimanında dikkatimi çeken bu durum, hepimizin zaman zaman yaptığı davranışlardı (…)
…
Öteden beri Yunan mitolojisine bir merakım olmuştur.
Bu tatilde, Anthony E. Ocean’ın kaleme aldığı “Türk Mitolojisi” kitabına göz atarken, Türk efsane ve destanları ile Yunan efsane ve destanları arasındaki bir benzerliği “kendimce” teyit etmek için, Yunan mitolojisini internet üzerinden taradım.
Aradığımı bulamadım ama bu yazıyı kaleme aldıracak konuyu buldum.
“Peri kızı Ekho, Narkissos’a âşık olur ve aşkına karşılık bulamaz. Ekho bu durum karşısında, kara sevda ile içine kapanarak ölür.
Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda ‘eko’ dediğimiz yankılara dönüşür.
Mitolojiye göre, Tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler.
Su içmek için nehre eğilen Narkissos ise kendi suretine âşık olur ve aynı Ekho gibi kendini tüketip ölür ve bedeni nehirdeki bir nergis çiçeğine dönüşür.”
Günümüzde kullandığımız “eko” (yankı) Ekho’dan, Narsisizm ise Narkissos’dan gelir.
Aklıma Viyana havalimanında, dudağını ileri doğru çıkartarak yüzlerce selfie çeken kırmızı ojeli genç ve güzel kadın geldi.
Suda yansıyan kendi görüntüsüne hayranlıkla bakan Narkissos efsanesinin yerini, günümüzde cep telefonlarındaki kendi fotoğraflarına hayranlıkla bakan narsistler mi almıştı acaba…
Gittiği her yeri bildirmek, yediğini içtiğini, kaldığı oteli, kiraladığı veya satın aldığı arabayı, ilişkisini, ilişkisizliğini, aldığı kıyafeti ve daha sayamayacağım kadar görgüsüzlükte sınır tanımayan paylaşımlar yapmak, yetersizlik, eksiklik, değersizlik, yalnızlık duygularını gidermeye çalışmak mıydı acaba?
Sizden başka herkesin aşırı mutlu olduğunu düşünüp, kendi hayatlarında karşılıklarını görmeyerek daha mutsuz olan insanların, bende mutluyum deme savaşı veren ancak gerçek duygularının dahi farkında olmayan bu kişiler, duygularını abartırlar, soyut ve ayrıntıdan uzak bir şekilde yapmacık davranışlar sergiler ve yaptıkları her şeyi sadece sosyal medyada göstermek için yaparlar.
Oysa, sizin paylaşımlardan dolayı mutlu sandığınız insanlar, bir anlamda dışavurumu kolaylaştıran sosyal medyanın insanın görece daha özgürce hareket edebildiği bir platform olanaklarını kullanmaktadırlar.
İnsan kendi suretini ilk suda gördü.
Her an ve her yerde görünür olma isteği, 27.000 yıl önce mağara resimleri ile başlayıp portre sanatı ile devam edip, teknolojiye bağlı olarak değişen toplumun görünür olma isteği günümüzde sosyal medya aracılığı ile görüntülere dönüşmüştür.
Bugün Facebook kullanıcıları siteye her gün ortalama 250 milyondan fazla, Flickr’a günde ortalama 3,5 milyon, Instagram’a ortalama 55 milyon fotoğraf yüklenmektedir.
Fotoğrafta mı çektirmeyelim, dediğinizi duyar gibiyim.
Hatta sende fotoğraf yüklüyorsun da diyebilirsiniz.
Mesele bunu sosyal medya aracılığıyla görünür olmak, fark edilmek, farklı olduğunu ispata çalışmak gibi davranışlara kapılarak, sahip olduğunuz değer ve gücün ve de becerinin abartılmış bir yansıması olunmamasıdır.
Sosyal medyanın mutluluk getirecek bir işlevi varken, mutluluğu ispatlamanın ve bu ispatın verdiği hazzı yaşamanın, size, kıskandırmak, herkesi peşinden koşturmak, rekabet etmek ve en önemlisi büyük mutlulukları ararken küçük mutlulukları kaybettirecektir.
Mutluluk belirli kalıplara sokulduğunda, mutluluk olmaktan çıkar.
Unutmayın…
Mutluluk hiçbir kalıba girmediği için resmi çizilememiştir…