Kızıllar ve Siyahların, Mavinin Gazabına Terk Ettiği Göçmenler
Avusturya ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi istikrar sağlayan büyük koalisyon sistemiyle yönetilmiş, ancak aynı büyük koalisyon Avusturya’yı siyasi nüfuz kutuplarına da ayırmıştır. Tırnak içinde ya sosyalisttiniz ya muhafazakâr, seçebildiğiniz renkler kırmızı ve siyahla kısıtlıydı. Bu durum, Kreisky dönemine ve Haider’in FPÖ’sü ile koalisyona giren Başbakan Schüssel yönetimindeki ÖVP-FPÖ koalisyonunun kaos yıllarına kadar sürdü – ve […]
Avusturya ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi istikrar sağlayan büyük koalisyon sistemiyle yönetilmiş, ancak aynı büyük koalisyon Avusturya’yı siyasi nüfuz kutuplarına da ayırmıştır.
Tırnak içinde ya sosyalisttiniz ya muhafazakâr, seçebildiğiniz renkler kırmızı ve siyahla kısıtlıydı.
Bu durum, Kreisky dönemine ve Haider’in FPÖ’sü ile koalisyona giren Başbakan Schüssel yönetimindeki ÖVP-FPÖ koalisyonunun kaos yıllarına kadar sürdü – ve Maviler güçlendi…
ÖVP ve SPÖ’nün federal ve eyalet kurumlarında kök salması, siyahlar ve kızıllar olarak devlet kurumlarında adeta kurtarılmış bölgeler ilan edilmesine neden olmuştur.
Artık vatandaş kamu kuruluşlarından söz ederken, orası siyahların veya kızılların gibi tanımlamalar yapıyor ve kamu kuruluşunun tarafsızlığından endişe ediyordu.
Kısacası “Siyahlar ve Kızıllar” kutuplaşması, adam kayırmacılık ve kulislerin başlamasına neden olmuş – dolayısıyla aşırı sağ FPÖ’yüde bugün olduğu konuma getirmiştir.
Özgürlük Partisi’nin [FPÖ] güçlenmesi ÖVP’nin aşırı sağa, SPÖ ve Yeşiller partisinde ciddi bir sağa kayışını tetiklemiştir.
Zaten son on yıl içerisinde Yeşillerin bölünmüş, Liberallerin zayıf, sosyal demokratlar ise yerle bir olmuş durumu, FPÖ’nün sağ popülist siyaseti, bu partilerin siyasi asimilasyona uğramasını sağlamıştır.
Halk Partisi [ÖVP] FPÖ’yü taklit ederek, SPÖ’nün ise faşizmi aratmayan FPÖ taleplerine güçlü karşı koyuş sergileyememesi, aşırı sağın Avusturya’da normalleşmesi bir tehlike olmaktan çıkarak bir realiteye dönüşmesini sağlamıştır.
Özellikle göç ve göçmen yasalarında ÖVP, FPÖ ile aynı düşünüyor – SPÖ’yle ise, görüşleri arasında çok az fark görülüyor.
Göçmenlere ve İslam’a karşı sert tavrı ile öne çıkan FPÖ artık yalnız değildi…
Avusturya’da bir varolan baskın kültürün yanında oluşan yalıtılmış bir ‘paralel toplum’ oluşturacakları düşüncesiyle İslami kreşlerin kapanması, başörtüsü yasağı, “İslam Haritası”, Almanca bilmeyenlere daha az sosyal yardım ve vatandaşlık kanunu gibi ırkçı çağrılara sesini çıkartamayan ve bunu uygulayan ÖVP ve kısık sesle hayır diyen SPÖ, tarih karşısında FPÖ’nün stratejistlerinin intihal suçlamalarına maruz kalacaklardır. Çünkü bütün bu ırkçı uygulamalar FPÖ tarafından ileri sürülmüş ve ÖVP tarafından uygulanmış – SPÖ tarafından da pratik bir karşı duruşa maruz kalmamıştır.
Avusturyalılar 15 Ekim 2017’de yeni parlamentoyu seçerken, aşırı sağı, aşırı sağı taklit eden ÖVP’yi ve sağa kayan SPÖ’yü seçmiştir. FPÖ’nün seçim başarısının önünü İbiza skandalı kesmiş olmasaydı, bugün çok farklı göçmen yasaları hayatımızı daha da zorlaştırmış olacaktı.
7 Nisan 1956’da kurulan FPÖ, en büyük seçim başarısını 1990’ların ilk yarısında, eski Yugoslavya iç savaşı döneminde sağlamıştır. Nazi Almanyası’nın paramiliter örgütü SS subaylarının da kurucusu olduğu FPÖ, göçmen karşıtı politikalar üretmeye devam edecek.
Ancak ülkede buna karşı koyacak güçlü sol-sosyal demokrat bir iradenin, 2010 yılından beri göç ve göçmen yasalarında yaşanan olumsuz değişiklikler göz önüne alındığında, olmadığı görülüyor.
Bu durum bize ne öğretmeli?
Yüzbinlerce seçme ve seçilme hakkına sahip göçmenlerin siyasete mesafeli olduğu ve kendisine en yakın partiyi desteklemediğini göstermekte. Özellikle SPÖ’nün göçmenler aleyhinde çıkartılan yasalara güçlü bir karşı koyuş sergileyememesi, göçmenlerin bu partiye küsmesine neden olmuş, bu küsme SPÖ’de güç kaybı yaşatmış ve dolayısıyla karşı koyuşlar daha da azalmıştır.
Göçmen seçmen ile SPÖ’nün içine düştüğü bu paradokstan bir an önce çıkıp, önümüzdeki seçimlerde ortak çıkarlarda buluşması gerekmektedir.
Aksi taktirde Sebastian Kurz yolsuzluğu ve İbiza skandalı unutulup, merkez sağ ile aşırı sağ el ele ülkeyi yönetmeye devam ederler…