Kötünün iyi olma, iyinin kötü olma durumu
Amerikan idealizminin kurucusu filozof Josiah Royce, “Kötülük ve acılarla yüzleşen ve hayatın yaşanmaya değer olup olmadığını sorgulayan insanın kötülük sorununun üstesinden sadakat yoluyla gelebileceğini düşünür.”
Bu bağlamda Sokrates ise, kötülük denilen olgunun cehaletten kaynakladığını iddia etmiştir. Ona göre hiç kimse bilerek veya isteyerek kötülük yapmaz, dünyadaki kötülüğün tek sebebi cehalettir, biri zulüm işliyorsa sebebi zulmün kötü olduğunu bilmemesidir.
Ancak kötü, karşıtının onu mahkûm etmediği sürece somut olarak kötü sayılmayacak kadar göreceli bir nitelendirmedir.
Kime/neye ve hangi zamansal koşullara göre iyinin karşısına kötüyü koyabilir ve toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul görmesi sağlanabilir? Ayrıca, toplumun büyük çoğunluğunun kabul etmesi de karşıtlar arasındaki işlevselliğin karakterini iyi veya kötü olarak belirlemede belirleyici olamayacağı da unutulmamalıdır.
Kötüyü ve iyiyi dönemlere, toplumlara ve bireylere göre belirleyen, çıkar ilişkileri değil midir?
Günlük yaşamın dayattığı zorluklara karşın iyi ve vefalı bir insan olmayı kendisine dayatılmış kalıpsal bir ahlak kuralları görenler, yeni bir ahlak kuralları içerisinde kendi doğrularını dayatarak bireyci kurtuluşun kötü bir davranış olmadığını savunarak, kurtuluş kisvesinde kötüyü karşıtıyla yer değiştirebilmektedir.
Tam da bu nokta da hayatın belirsizliklerle dolu olduğunu da düşünen Sokrates, insanın bir anda sevdiği kişiden, malından, mülkünden olabileceğini, haksız yere hapse atılabileceğini ya da kaza, hastalık yüzünden sakat kalabileceğini savunmuştur. Ancak ona göre ruhun temiz kalması koşuluyla insanın başına gelen tüm bu talihsizlikler görece önemsiz şeylerdir ve kişinin uğrayabileceği asıl felaket ruhunun çürümesidir. Bunun için Sokrates, adaletsizliğe katlanmanın, adaletsizlik yapmaktan çok daha az zarar verici olduğunu ve aslında adaletsizliğin kurbanına değil, adaletsizliği yapana acımak gerektiğini savunmuştur.
Şener Şen’in baş rolünü oynadığı ve çok seyredilen “Eşkıya” filminde gecen bir replik, üzerinde fikir yürütmemizi sağlayacağını düşünüyorum.
Çocukluk arkadaşı ve can yoldaşı, Eşkıyanın sevdiği kadına sahip olabilmek için onu jandarmaya ihbar eder ve hapishaneye attırır. Dağlarda eşkıyalık yaptığından çok parası vardır ve “Keje’yi” ailesinden alır İstanbul’a giderek yasal bir iş insanı olur… Uzatmayayım. Yıllar sonra Şener Şen yani eşkıya hapisten çıkar bunları bulur…
– Bana niye ihanet ettin Berfo?
– Sen benim yaptıklarıma ihanet diyorsun. Peki öyle olsun… Şimdi ben sana şöyle desem: Ben bunları yaptım. Çünkü aşıktım ben. Yani ölüyordum aşkımdan. Bunun üzerine kim bana ne diyebilir? İhanet nedir, aşkım için yaptım… Ahlaksızlık mı evet yaptım. Ben en yakın arkadaşımı, seni jandarmaya ihbar etmiş adamım. Sen yapabilir miydin benim yaptıklarımı? En sevgili arkadaşına ihanet edebilir miydin? Arkadaşının altınlarını çalabilir miydin? O altınlarla arkadaşının sevdiği kadını anasından babasından satın alabilir miydin? Arkadaşını ölüme gönderebilir miydin?
Ama ben yaptım… Aşkım için yaptım. Şimdi söyle bana, hangimizin aşkı Keje’ye daha büyük?
Hangimiz Keje için bu kadar günaha girmeyi göze alabildik?
Bu aşk için ben, cehennemde yanmaya hazırım.
Ya sen?
Filmin bu bölümü o dönemlerde çok tartışıldı. “Aşkım için cehennemde yanmaya hazırım” yani her türlü değer yargılarından vaz geçebilecek kadar seviyorum denmek istenen bu sahnede, kendi çıkarları için kötüyü, iyi ile yer değiştiren ve onu insan iradesinin kimi aman yenik düştüğü aşk gibi iradeye hükmeden bir duygunun arkasına sığınmaktadır.
Kötü ve iyilik her iradede ve mantıkta kendisini savunacak bir boşluk bulmaktadır. Bunun başlıca sebebi, her iki tespit veya tanımlamanın hayatın diyalektiği karşısında mutlak bir gerçekliği ve geçerliliği yoktur.
Kötülük konusundaki mutlak doğrular, genellikle felsefi ve etik tartışmaların ana konularından biridir. Felsefi bakış açısına göre, kötülük kavramı nispeten subjektif olabilir ve kişisel inançlara, kültürel normlara, tarihsel bağlamlara ve etik sistemlere bağlı olarak değişebilir. Birçok felsefi görüş, kötülüğün nesnel olabileceği ve bazı eylemlerin veya durumların evrenselliği olabileceği fikrine karşı çıkabilir. Örneğin, evrensel insan haklarına aykırı olan bir eylem genellikle kötü olarak kabul edilir, ancak bu standartlar neye ve hangi koşullara göre belirlendiği sorusu, tarih boyunca bu tespitin değişebilir olduğunu göstermiştir.
Sonuç olarak, kötülük ve iyilik kavramı genellikle bağlamdan, kültürden ve bireyin değerlerinden etkilenir. Bu nedenle, kötülüğün mutlak doğru bir tanımı olduğu söylenemez; bu daha çok kişisel, kültürel veya etik bir bakış açısına dayanır.