Koyun can derdinde, kasap et
Şubat sonunda Viyana Belediye Başkan Yardımcısı Christoph Wiederkehr [NEOS] tarafından verilen bir davette, depremzedelere yardım kampanyası yürüten, Türkiye kökenli farklı görüşlerden dernek ve kurumlar Belediye Sarayı’nda [Rathaus] bir araya geldi.
Sosyolog ve Siyaset Danışmanı Kenan Doğan Güngör tarafından, acının birleştirici gücü çok profesyonelce işlenerek ajitasyon faaliyetine dönüştürülmüştür. Zira Güngör, uzlaşmaz görülen karşıtların doğa karşısında güçsüzlüğünü görmüş, karşıtlara, doğa felaketlerine karşı dolaylı yollardan birlikte hareket ettiklerini söyleme yetkisini kendisinde görmüştür.
Siyasi terimler kullanmadan siyaset yapmak böyle bir şey; acıyı, Viyana Belediyesi adına ajitasyon-propaganda faaliyete çevirmek.
Viyana Belediyesi depremlere ve depremlerin sonucunda yaşanan acıya duyarlı olmuş olsaydı, iki defa “depremzedelere vize kolaylığı” önergesini reddetmezdi. Demek ki başka hesaplar var!
Öteden beri Avusturyalı siyasiler, Türkiye kökenlilerin kendi içlerindeki etnik, dinsel ve siyasal farklılıkları görmemiş-görmek istememiş ve bir bütün olarak sadece oy veren ve entegre edilmesi gereken bir topluluk olarak görmüştür.
Türkiye kökenli göçmenlerin kendi içerisinde bölünmesine neden olan hassasiyeti basite alarak, iki ayrı uç noktanın oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarını bir çatı altında toplantıya çağırarak “ağabey” veya bir “hakem” olma hadsizliğine girilmiştir.
Avusturya’da ve özellikle Viyana’da çatışmaları engellemek, demokrasinin gerektirdiği gibi problemleri konuşarak çözmek veya tartışmak istediğini belirten Viyana belediyesi ve paralı proje sahipleri, belki çatışmalar konusunda haklı olabilir. Çatışma yerine demokratik zeminde tartışma yürütmek ve bu çerçevede çözüm üretmek ilk başta mantıklı gelebilir. Ancak problemin başlangıç noktası bu topraklar olmadığı gibi, çözümü de bu topraklarda olmayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle, Türk Federasyonu ile Kürt Dernekleri Federasyonu’nu belediye sarayında bir araya getirmek, sadece iyi bir proje almanın önünü açmaktan başka bir işe yaramaz. Bugünkü konjonktürel durumda bu iki tarafın bir araya gelmesi zor görülüyor.
Öte yandan, işçi sınıfı ideolojini savunduğunu her fırsatta söyleyen ve Marksist bir yapılanmaya sahip olan diğer bir federasyonu, hangi şartlarda, hangi taraflarla uzlaştırmak düşünülmektedir. Sosyalist bir federasyonu, Müsiad Avusturya gibi sadece iş insanlarından oluşan bir yapılanmayla, sendikal alanda toplu iş sözleşmeleri veya grev esnasında yapılan pazarlıklar dışında, hangi koşullarda bir araya getirmek planlanmaktadır? Ve yine bu mümkün müdür?
Yıllardır Avusturya mahkemelerinde birbirlerine karşılıklı davalar açmış iki ayrı Alevi kurumunun bir araya gelebilmesi ne kadar mümkündür?
Aslında doğru soru, bütün bu farklı ve hatta zıt taraflar bir araya gelmek zorunda mıdır?
Yaşamın diyalektiği, karşıtlarını var ederek güçlendirmez mi?
Yukarıda yer alan farklı görüşlerden gruplar sadece ve birbirinden bağımsız olarak doğal felaketlerde aynı amaca hizmet eden faaliyetler yürütebilirler. Aksisini düşünmek, bu grupların düşüncesine ve hassasiyetine müdahaleden başka bir şey değildir. Bu durumda Avusturyalıların dilinden düşürmediği demokrasi de kendisiyle çelişmez mi?
Edindiğim bilgilere göre, Viyana belediyesi bünyesinde yapılan bu toplantılar sürekli yapılmak isteniyor. Bunun için 400 bin Euro bütçe ayrılmış.
Hatta, taraflar böyle bir toplantıya çağrılmamalarını söylemiş, iddialara göre proje sahipleri, projeye ayrılan paradan pay verme vaadinde bulunmuşlar.