Saat 04.17 | Vatanım, vatanıma yardım ediyor [Meine Heimat, hilft meiner Heimat]
Bir gün önce, yani 5 Şubat akşamı doğum günüm vesilesiyle arkadaşımızın restoranında küçük bir pasta kesmiş, yine arkadaşımızın hepimize aldığı sinema biletiyle film izlemeye gitmiştik. Belki de izlediğimiz en saçma filmdi. Ama olsun. O gün Viyana’da gösterilen tek Türk filmi oydu ve arkadaşımızın bunu düşünmesi bile bizim için yeterli bir nedendi.
Geç saatlerde eve gelmiş, sabah haberlerine uyanabilmek için hemen uymuştum. Tan vakti bile değildi. Yani güneş kendisini daha göstermemişken telefonum çalmaya başladı.
Uyanıp baktığımda telefonun resmi bir makamdan geldiğini gördüm. Bu durum normal değildi. Bu saatte iyi bir gelişme için aranmayacağımın korkusuyla telefonu açtım.
Telefonun diğer ucunda yasal cümleler kurmakla hükümlü ses, Türkiye’de yıkıcı bir deprem olduğunu haber veriyordu…
İlk defa yasal cümleler kuran bir ses tonunun titrediğini ve endişesini hissettim. Bu his bile tek başına büyük bir felaketin geldiğini anlamama yetmişti.
Telefonun diğer ucundaki yetkili ses, Avusturya’daki bizlerin harekete geçmesi gerekebilir diyordu. Bu hareket, yardımdan başka bir şey değildi. Sabahın ilk ışıklarıyla bilgisayarın başına geçtim.
Net olmayan bilgiler ve rakamlar arasından sıyrılıp, gerçek haberi hitap ettiğimiz topluma ulaştırmamız gerekmekteydi. Zira her yanlış bilgi, yeni kaos yaratabilir ve yardım yerine zarar veren davranışlar sergilenebilirdi.
Bütün bunların ışığında haber derlemeye çalışırken, ikinci yıkıcı deprem haberi bütün direncimizi kırdı.
Deprem bölgesinde yakınları olanlar bizi aramaya başladı. Onlara yanıt vermek; yalan söylemeden çok zordu…
Tartışmaya zamanımız yoktu. Onu daha sonra yapabilirdik.
Şimdi can pazarı vardı ve zaman kısıtlıydı…
Türkiye’nin Avusturya’daki en üst temsilcisi büyükelçilik, kurtarma ekiplerinin önceliğine dikkat çekiyordu ve bu ekipte Avusturya Federal Ordu bünyesinde mevcuttu.
Avusturya Başbakanı aynı gün yardım talebinde bulundu. Maddi ve kurtarma ekibi kapsamında Türkiye’nin yanında olduklarını açıkladı.
Türkiye kökenli Avusturya vatandaşı genç bir çiftin, kurtarma ekiplerinin Viyana’ya geri döndüklerindeki karşılamada açtıkları pankartta yazdığı gibi; Vatanım, vatanıma yardım ediyor [Meine Heimat, hilft meiner Heimat]
İlerleyen saatlerde peş peşe meydana gelen depremlerin yarattığı felaket kendisini göstermeye başlamıştı. Artık acı paylaşılmalı, yeni acıların yaşanmaması için yardımlar toplanmalıydı.
Dünyanın dört bir yanından yardımlar yapılmaya başlandı. Zira hava şartları zordu, depremden kurtulanların soğuktan ölme riski yüksekti.
Bütün kimliklerinden arınarak binlerce kişi, Avusturya’nın her köşesinde yardım kampanyası başlattı.
Belki göçük altında kalanlar için geçti ama, göçük altından çıkartılar için sıcak bir yuva ve sıcak bir tas yemek mümkündü.
Binlerce can göçük altında kalmış, binlerce insan evsizdi.
Zor günlerdi.
Avusturya’da onlarca insan tanıyorum, ailesini kaybetmiş. Ailesinden yedi kişi kaybeden var.
Depremlerden bir ay sonra Viyana’ya iktidar partisinden milletvekilleri geldi. Toplantılar yaptı. Birkaçına katılma imkânım oldu.
Hiçbir sorumluluk hissetmeyen siyasiler, ölümleri kadere bağladı. Bu kadar basit olmamalıydı. Aynı kader dünyanın diğer ucundaki ülkelerde yaşanan depremler için neden geçerli değildi?
Müsiad Avusturya’nın Viyana’daki merkezinde, AK Parti milletvekilinin depremlerin arifesinde yaptığı bir temsili benzetmeyi hiç unutmuyorum.
Milletvekili, depremlerin yarattığı faciacının daha beterinin de olabileceğini söyleyerek, saçma sapan bir hikâye anlattı.
Hikâye şöyle: “Bir ırmakta suya kapılmış bir insan kafasına, onu gören soruyor. Ne oldu sana diye; insan kafası konuşuyor. Beterin beteri var. Irmakta ilerleyen insan kafasına bir başkası yine soruyor; ne oldu sana? İnsan kafası yine aynı yanıtı veriyor: beterin beteri var! Irmakta sürüklenen insan kafasına birkaç kişi yine aynı soruyor. Ancak hep aynı yanıtı alıyorlar. Bir süre sonra insan kafası bir taşa çarparak parçalanıyor. İnsan kafası tekrar konuşuyor; demedim mi size beterin beteri var diye…” Anlaşılması güç olan bu saçma sapan hikâyeden sonra salon buz kesmişti. Ben soru sorma ihtiyacı bile duymadan, depremlerde ölen insanlara bir daha üzülmüş ve salonu terk etmiştim.
Avusturya’da başarılı bir yardım kampanyası yürütüldü. Her kesimden toplumlar bir araya geldi ve tek bir amaç uğruna çalıştı.
Vatanım, vatanıma yardım etti ama, vatanımdakiler vatandaşlarımıza “beterin beteri var dedi”…